Dumbledore kimdir

Dumbledore Kimdir

dumbledore kimdir

Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları incelemesi yayında. Yeni Fantastic Beasts filmi öncekiler kadar kötü değil. Hatta izleyene iyi bir deneyim yaşatıyor bile diyebiliriz ama hangi şartlarda diyebiliriz? Bir Harry Potter hikâyesi ne anlatır, iyi bir Büyücülük Dünyası evreni hikâyesinde nasıl temalar ve ne tür söylemler bulunmaktadır ve filmler ne anlatamamaktadır, konulu yazımıza hoş geldiniz.

Bugüne bugün 32 yaşında bir insan olarak Harry Potter serisini 20 yılı aşkın bir süredir 40’a yakın kez okudum ve bu okumaların sadece son birkaç seferi geçen on yıl içinde gerçekleşti. Yani bu demektir ki 2000’li yıllar benim için elimden Harry Potter kitapları düşmeden geçmiş. Sahiden de, okul çantam sınıftaki herkesten ağır olurdu, içinde serinin o güne kadar çıkmış tüm kitaplarını taşıdığım için.

Bu sayılar kimilerine inanılmaz hatta manyakça gelebilir. Bense diyorum ki bazı eserlerle özel bir bağ kurabilmek için belki de o konuda biraz yaşanmışlık gerekiyordur. Herkesin hikâyesini tam olarak bilmemiz mümkün değil. Mesela yalnız bir çocukluk geçirdiyseniz, çoğu zaman kendi kendinize sahip çıkıp kendi başınızın çaresine bakmanız gerektiyse, başka insanların evlerinde kendi evinizden çok vakit geçirdiyseniz, onlara tabi olduysanız, kendi anne babanızdan çok onları gördüyseniz ve hatta kendi evinizin neresi olduğundan bile emin değilseniz, bir ihtimal Harry Potter serisi ile aranızda özel bir bağ oluşabilir. Ancak dediğim gibi herkesin hikâyesi farklıdır.

Harry Potter, 10’lu yaşların başındaki çocuklar için yazılmış bir çocuk kitapları serisi ve o yaşlarda bu seriyi çok fazla sevmiş olan arkadaşlarımda benim gözlemlediğim ortak nokta, hepsinin bulundukları yerde olmaktan çok sıkılmış olmalarıydı. 15 yıl önce internet sayesinde onlarla tanıştım ve arkadaş oldum. Bugün hâlâ hayatımdalar. Bu gözlemi yapabilirim.

Harry Potter bir kaçış edebiyatı olmasının yanında, yalnız kalmış çocuklara bu kaçışın niteliği hakkında da onların anlayacakları dilden bir şeyler söylüyordu. Yalnız olmadıklarını, birbirlerini bulmalarını, saklanmak yerine kalkıp mücadele etmeye devam etmenin önemini ve bunun yollarını sıralıyordu ama öyle bebeğin ağzına mama çalar gibi değil. Bu anlamı dramatik yönü güçlü bir hikâyeden kendilerinin çıkarsamalarını sağlayarak. Çocuk edebiyatında bunu yapmak kolay bir şey değildir ve başarıyla yapabilenler bugün zaten çok ünlüler.

Harry Potter, istismar edilerek büyüyen çok yalnız bir çocuğun büyüme hikâyesi. Çocukken Harry Potter okurken birinin sizi gördüğünü ve anlaşıldığınızı hissedersiniz. Sizin de bir yere ait olabileceğiniz hissine kapılırsınız.

Seriyi en son, Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları filmini izlemeden bir hafta önce orijinal dilinden en baştan okudum ve neden sevdiğimi bir kez daha hatırladım. Son okuyuşum üzerinden yıllar geçmiş. Bu defaki okuyuşum öncekilerden farklıydı çünkü artık kitabı tabiidir ki o dünyaya dahil olmak isteyen bir çocuk olarak değil bir ebeveyn bakış açısıyla, bir yetişkinin gözünden okuduğumu fark ettim. Seriyi hem çocuklukta hem yetişkinlikte okuyup iki farklı şekilde de algılamak gerçekten çok değişik bir etkiye sahipmiş.

harry potter kelid aynası

Bu defa aynanın öteki yanında duran, Harry’nin özlemini çektiği yetişkin dünyasından biriydim nihayet. Onların ardında durup Harry’den koparılmışlıklarını gözlemledim. Harry, aynanın öte yanındaki gerçek dünyada, kendisini koruyacak ailesinden koparılmış halde, tek başınaydı. Çocukları orada, onlarsız, tek başına kalmıştı. Onu koruyacak başka insanların merhametine muhtaçtı. Yıllar boyu çok güçlü olması gerekecekti. Harry’nin Quirrell’ın karşısına tek başına çıkmak zorunda kalması ama aklının yine de Voldemort’un vaatleriyle çelinememesi ardında yatan değerler, kitabı okuduğum ilk seferki kadar vurucuydu hâlâ.

Baştan sona hep bir çocuk için sevginin gücünü ön plana çıkaran seri, bir yetişkin için de birine sevginizi vermenin onda yaratacağı farkı vurguluyor. Sevgiyi ifade etmenin esirgenmemesi ve küçümsenmemesi Snape’in hikâyesinde, Sirius, ailesi ve ev cini Kreacher’ın hikâyesinde, Dursley ailesinde, Luna’nın yalnızlığında belirginleşiyor.

Çocukken seriyi okuyup kendini Harry, Hermione, Ron, Neville ve Luna gibi karakterlerle özdeşleştiren çocuklar için büyüdüklerinde o yıllarda özlemini çektikleri kişi olmanın önemi, anne babasız kalmış bir çocuğu bağrına basamayan Snape’in trajedisinde derinleşiyor.

Bir gün başka bir içerikte koruyucu ebeveyn figürlerinden, Harry Potter serisinin imgeleminden ve sair konulardan daha detaylı bahsetmek isterim ama bugünkü konumuz filmler ve daha ziyade onların sonuncusu. Ama konu Harry Potter’dan açılınca bunlardan bahsetme fırsatını kaçıramam, beni bağışlayın.

Filmleri izlerken hiç bu tür hislerle dolup taşanınız oldu mu merak ediyorum doğrusu. Çünkü konumuz bununla yakından ilgili.

Bir yerde Harry Potter serisinden bahsediyorsam aksini belirtmediğim takdirde mutlaka kitaplardan bahsediyorumdur, filmlerden değil ve hatta filmleri bahsimden hariç tutuyorumdur. Hepsini çıkar çıkmaz ama giderek azalan bir istek ve inançla sinemada izleyip buruşuk bir surat ifadesiyle ayrıldığım bu filmler benim ve pek çok insan için belki de sinema tarihinin en kötü, en özensiz kitap uyarlamaları arasındadır. Belki sadece ilk iki film bu sınıflandırmanın sınırında kalabilir.

Bu filmleri izledik, çünkü kitapların kapağını kapattıktan sonra hâlâ o dünyaya doyamamışken, etrafımızda o dünyaya dair başka şeyler de görmek istedik. Evlerde geniş bant internetin olmadığı ya da henüz yaygınlaşmadığı bir dönemde bu kolay değildi elbette. Çıkartma albümü ve gazetenin verdiği bardak üzerine basılmış görsel eldeki tek şeydi.

Geçen onca yıla rağmen Harry Potter filmlerinin bugün hâlâ tam olarak ne anlattığını, neyden bahsettiğini, ne söylemeye çalıştığını anlamıyorum. Bir seri olarak bütünlük oluşturmadıkları gibi kendi içlerinde de baştan sonra bir tutarlılık gözetiyor gibi değiller hiç. Çünkü serinin anlamını oluşturacak en kilit bilgileri içermiyorlar. Daha da kötüsü, filmde söylenen laflar ile yapılan hareketler birbirini karşılamıyor. Bir gün tüm Harry Potter filmlerindeki hareketleri karşılamayan saçma sapan replikleri satır satır analiz etmeyi çok isterim. Ama bugün değil, şu an o kadar yerimiz yok ve olanı da müsrifçe kullandık bile.

Kitaptan alıntıladıkları tüm cümleler bağlamından kopuk, yanlış yerde ve yanlış şekilde sarf edilmiş cümleler ve ardından yapılan hareketin de cümleyle alakası yok. Bu nitelikleriyle de sarhoş bir adamın sayıklamalarını andırıyorlar. Herhalde kitabı birinin sarhoş amcasına okutup özetlemesini istesek ağzından ancak bunlar dökülür. Senarist Steve Kloves’un kariyerindeki işlere bakınca bu konuda bir tutarlılık da göze çarpıyor, hakkını yiyemem. Filmin görünüşü kitaplardaki biçimlerin flu birer yansımalarını andırsa da kitaplarla aynı şeyden bahsetmedikleri, aynı anlamı üretmedikleri kesin.

Sayelerinde birçok insan Voldemort’u Harry’nin öldürdüğünü zannediyor mesela. Dumbledore’un böyle bir şeyin olmadığını açıklamasına kitaplarda kocaman bir bölüm hatta kitabın kendisi ayrılmışken, seriyi sadece filmlerden bilenler Harry Potter’ı ulvi bir Seçilmiş Kişi sanıyor. Çünkü kitaptaki Dumbledore Harry’ye kehanete tamamen sırtını dönebileceğini, eğer savaşırsa bunun kendi seçimi olması gerektiğini, hiçbir şeye mecbur olmadığını açıklarken, filmdeki Dumbledore isimli kişi Harry’ye “sen seçilmiş kişisin Harry, başka şansın yok, başarısız olamazsın,” diyerek onu bir mecburiyete itiyor. Aynı fena durumun muadili birazdan geleceğimiz Fantastik Canavarlar serisinde de yapıldı.

albus dumbledore yaşlı hali

13 yaşında bir çocuk olarak Azkaban Tutsağı filminden çıkmadan önce, film biterken, dünyadaki en sevdiğim şeyi kimin berbat ettiğini öğrenmek için senaristin ve yönetmenin adının çıkmasını bekleyip kendime bu adamların neden filme koymak için en gerekli bilgileri, en kritik konuları atıp kitaptan bunları seçtiklerini ve bunları da filmin son 3 dakikasında büyük bir aceleyle yanlış yanlış sıkıştırdıklarını sormuştum. Bu sorunun cevabını hiçbir zaman alamadım. İzlediğim güzel görünümlü anlamsızlıklar çorbası Harry Potter değildi. Hiçbir aşamada da diyebilecek pozisyonda olan kimse durup “biz ne yapıyoruz?” dememişti anlaşılan.

Kitapları okumamış biri için anlamsız, anlaşılmaz. Okumuş birisi için de tanıdık ama çıldırtıcı şekilde çarpıtılmış ve üstelik bunun için yüzlerce milyon dolar para harcanmış ve bu durum çok beğenilip 8-9 defa tekrarlanmıştı. Harry Potter serisi bugün hâlâ ünlüyse, filmlere rağmen ünlü. Ya da belki berbat filmleri harika bulabilen çok sayıda insan olması vesilesiyle.

“Ama ben küçükken anne babamla sinemaya gidip filmini izleyip çok beğenmiştim,” diyen arkadaşlarımız hepimizin vardır. O da sizin için çok özel bir anıdır eminim. Sizi de seviyorum.

Buraya kadar okuduysanız herhalde Harry Potter dünyasına epey aşinasınız, değilseniz de serinin şu ana kadarki durumu hakkında bir fikir vermeye çalıştım.

Bundan sonra yazacaklarım Dumbledore’un Sırları filminden SPOILER içerecektir.

Kıyaslamalar Sonrası Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları Filmine Bakış

fantastik canavarlar dumbledore'un sırları incelemesi

Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları filmi işte bu şartlar altında, öncekilerden kötü olmayan bir film. Hatta bazı hususlarda onların önünde olan bir film. Bize bugüne kadar o kadar kötü filmler izlettiler ki ben bugün çok az güzel şeyle bu filmi beğenebilecek durumdayım.

Fantastik Canavarlar önce tek bir film olarak tasarlanıp sonradan 3 filmlik bir seriye, ardından da 5 filmlik bir seriye çevrilmişti. Serinin senaryosunu da bu defa J.K. Rowling yazacaktı ve bir kitap uyarlaması da olmayacaktı. Her şeyin yolunda gitmemesi için yönetmen David Yates dışında bir engel yok gibi görünüyordu. En azından önceki Harry Potter filmlerinden iyi olması için üç önemli sebep vardı. Steve Kloves yoktu, Rowling yazıyordu ve kitap uyarlaması değildi.

Rowling’in kendi yazdığı seriyi geriye dönük olarak bu kadar tahrip edeceği hiçbirimizin aklına gelmezdi tabii. Senaryodaki anlaşılabilir acemiliği bir yana, kendi yazdığı şeyleri unutmuş gibi görünen Rowling ilk filmle ortaya pek parlak olmayan bir iş çıkardı.

Katlanılamaz derecede kötü bir film olan Grindelwald’ın Suçları’nın ardından puanlar yere çakıldı, üçüncü film senaryosu beğenilmedi ve baştan yazılacak senaryoda Rowling’e yardım etmesi için yanına Harry Potter senaryolarında -onları berbat etmesiyle- deneyimli Steve Kloves verildi.

Ben bu noktadan sonra bu seriyi takip etmeyi bıraktım. Yeni filmin çıkış tarihi yaklaştıkça “yine ne yaptılar acaba” diye içime sıkıntı olmaya başlamıştı çünkü her yerde bu konuşulacaktı, ben de illa maruz kalacaktım. Bazen böyle olur, bir şeyi zorla devam ettirmek için ortaya çok kötü işler çıkarırlar, ben de onları sevdiğim son noktada bırakırım. Star Wars benim için Revenge of the Sith’ten çıktığım gün bitmiştir örneğin. Disney’in serisini bir devam hikâyesi olarak kabul etmem. Doctor Who, Terminator, Avatar the Last Airbender, yeni Star Trek’ler, bunların hepsini kaldıkları son güzel noktada bırakmak ve eskiyi güzel hatırlamak, tadı tuzu daha yerinde bir hayat için elzem. Kendinize eziyet etmeyin, bozdularsa salıverin gitsin.

Fantastik Canavarlar 3 İnceleme

Bundan sonra seriyi mesleki bir merakla incelemeye başladım. Bir yazarın eserini ne raddeye kadar tahrip edeceğini gözlemlemek ilginç bir deneyim. Rowling eserine sürekli geriye dönük ekleme ve çıkarmalar yaparak onu güncel olaylara karşı duyarlı tuttuğunu zannediyor olabilir ama ortaya çıkan yığın bir garabet.

İlk iki filmin ortaya attığı iki büyük problem vardı; birisi kitaplarda hiç bahsi geçmeyen, iması bile edilmeyen Credence Dumbledore adlı yeni bir karakterin geçmişteki olayların merkezinde olması, diğeri ise Albus Dumbledore’un Grindelwald’ın peşine düşmeme sebebinin değiştirilmesi. Bunlardan ikincisi, yukarıda bahsettiğim gibi Harry Potter filmlerinde Harry’yi gerçek bir seçilmiş kişi yapmakla aynı düzeyde bir hata. Çünkü bunu yaparak Dumbledore karakterini bilge dede, mentor arketipinden çıkarıp onu gerçek bir insan, bir karakter olmaya yaklaştıran, onu derinleştiren unsuru değiştiriyorsunuz. Yerine koyduğunuz şey ise ondan daha iyi bir şey değil, Kan Yemini denen naneden bahsediyorum elbette.

Şu kadarı kesin: Fantastic Beasts serisi, kitap serisinin geçmişini anlatmıyor. Çünkü Fantastik Canavarlar’da anlatılan geçmiş, Harry Potter kitap serisinde anlatılan geçmiş ile hiçbir bakımdan örtüşmüyor. Ne hikâye ne motivasyonlar ne de sihir mekanikleri aynı. Fantastik Canavarlar film serisi, olsa olsa Harry Potter film evreninde geçiyor olabilir ki o tutarsız evrende istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz, bunda bir sorun yok. Yani Fantastik Canavarlar serisindeki Albus Dumbledore gibi benzer isimler sizi yanıltmasın, bu karakter kitaplardaki Albus Dumbledore’un gençliği değil. Onunla aynı şeyleri yaşamıyor.

Burada tadımızı kaçıran nokta elbette bu yeniden yazımın kötü bir hikâye olması. Kitaplarla uyuşmadığı halde yerine daha güzel, detaylı bir hikâye konmuş olsa pek kimsenin şikâyet edeceğini sanmıyorum. Onun yerine Rowling son Harry Potter kitabı olan Ölüm Yadigarları’nda anlattığı güzelim Dumbledore hikâyesini alıp, içinden iyi olan her şeyi çıkarıp elimize bir çöp tutuşturuyor.

Dumbledore’un kitaplarda Grindelwald’ın karşısına çıkmama sebebi, 17 yaşındayken Aberforth, Albus ve Grindelwald arasında geçen düelloda Dumbledore’ların kız kardeşi Ariana’yı öldüren laneti kimin yaptığını bilememeleridir. Albus bu bilgiden kaçar.

Albus okuldan mezun olmuş dünyayı gezmeye çıkacağı sırada annesinin ölüm haberini alır ve hasta kız kardeşini bakmak için eve kapanmak zorunda kalır. Genç ve kibirlidir. Parlamak, yükselmek isterken kendini harcanmış hisseder. O yaz büyük teyzesi Bathilda Bagshot’ı ziyarete gelen Grindelwald ile tanışır. Albus kadar yetenekli olan Grindelwald kendi okulu Durmstrang’dan, kara büyü çalışmaları nedeniyle henüz atılmıştır. Birlikte kendilerini saklanmak zorunda bırakan Muggle’lara hükmetme planları kurmaya başlarlar.

Albus kendisinin kontrollü güç kullanımı fikirlerine karşın Grindelwald’ın gaddar yapısının farkındadır ve bunu görmezden gelmektedir. Bakıma muhtaç Ariana’yı da yanlarına alıp bu maceraya çıkmaya karar verdiklerinde Aberforth buna karşı çıkar. Grindelwald ile çatışan Aberforth’a Albus da katılır. Bu üçlü düelloyu gören hasta ve ne olduğunun farkında olmayan Ariana duruma müdahale etmek isterken düellonun arasında kalır ve kendisine isabet eden bir Öldüren Lanet ile hayatını kaybeder. Annelerinin onca yıllık özenli bakımından sonra kız kardeşleri ihmal yüzünden yerde cansız bir şekilde yatmaktadır.

fantastic beasts 3 gellert grindelwald mads mikkelsen

Grindelwald cenazeye bile kalmadan kaçar. Aberforth cenazede Albus’a saldırıp onun burnunu kırar. Albus bu kırığı hiçbir zaman tamamen düzeltmeyecektir. Kitaplardaki tasvirinin iki yerden kırılmış gibi gözüken kemerli bir burna sahip olma sebebi de budur. Suçluluk hissiyle yanan Albus, kardeşini öldüren laneti kimin yaptığı cevabını almaktan korktuğu için Hogwarts’a kapanır ve kendini çalışmalarına adayıp Grindelwald’ın yükselişini görmezden gelir. İkisi bir daha hiç karşılaşmazlar.

Grindelwald Dumbledore’un gücünü bilip ondan çekindiği için aralarındaki bu mesele dolayısıyla Albus’un kendisinden uzak durmasından memnundur ve bu bilgiyi ona karşı silah olarak kullanabilir. Dumbledore ise malum cevabı bilmek istemediği için karşılaşmalarını erteleyebildiği kadar erteler. Ta ki Dumbledore onu durdurabilecek güçteki tek büyücü gibi görünürken, yardım taleplerine kulak tıkamak haddinden fazla utanç verici bir hale gelmeye başlayana kadar. Artık Grindelwald’ın karşısına çıkıp, eski meseleyle yüzleşip, elinden geleni yapmaktan başka çaresi yoktur. Grindelwald ile bir kez daha karşılaşır ve onu yener…

İkili birbirlerini 17 yaşındaki bir yaz mevsiminden daha uzun bir süre tanımamıştır ve son düellolarına kadar bir daha hiç karşılaşmadıkları, bundan özenle kaçındıkları, kitapta üstüne basa basa vurgulanır. O yaz mevsiminden sonraki yıllarda Albus’un hayata tüm bakışı değişir. Tüm ömrünü Karanlık Sanatlar ile savaşmaya ve Muggle haklarına adar. Hatta son savaşı sırasında kendini feda ederek ölür.

Fantastik Canavarlar filmlerinin ilk üçü, bize bu konunun hiçbir önemi olmadığını söylüyor. Albus bu konunun bahsini açıp biraz anlattığında, öldüren lanetin hangisine ait olduğu kısmına gelince, kitaplarda geri dönmek istemediği, yüzüne vurulmasından çekindiği o anı hakkında “Meh, kimin yaptığının ne önemi var,” deyip geçiyor. Onun yerine Kan Yeminini gösteriyor. Kitap serisi bittikten bir süre sonra Rowling’in yaptığı açıklamaya göre ikili birbirine aşıkmış. Bu filmlerde de öğreniyoruz ki ileride birbirlerine karşı çıkmayacaklarına dair Kan Yemini diye bozulmaz bir şey yapmışlar. Albus’un Grindelwald’ın karşısına çıkamama sebebi suçluluk değil de buymuş. Ayrıca bu yeni olay örgüsüyle bağlantılı olarak görüyoruz ki ikili yaşamları boyunca pek çok kere karşılaşıp konuşuyorla. Çünkü ortada bir Ariana suçluluğu yoksa neden olmasın..?

albus dumbledore kan yemini

Geriye kalan son iki filmde Ariana konusuna dönerler mi, son anda ilk üç filmde olmayan bir suçluluk duygusu uyduruverirler mi, orasını bilemem. Ama bütün bu üç filme yayılan anlamsız Credence ve Kan Yemini plotlarının sırf seriyi 5 filme çıkartmak için uyduruldukları gayet açık. Kan Yemini denen şey bu filmde bozuldu, böylece o konuyu kapattık.

Niye var olduğunu, neye hizmet ettiğini, nereye vardığını asla anlamadığımız bir konu da Credence konusu. O da bu filmde şimdilik kapanan konulardan neyse ki. Sonraki filmlerde kendini feda ederek öldüğünü ve anka kuşunun Fawkes olarak Albus’a katıldığını görmemiz muhtemeldir. Zaten bu filmin en iyi yaptığı şeylerden biri, ilk iki filmde ortaya atılan saçmalıkları yavaşça halının altına süpürüp kapatması. Anlamsız Nagini konusu da tamamen unutulmuş, bu da sevindirici. İkinci filmde yine hiçbir yere varmadan biten Leta Lestrange konusu da bu diyarı terk etmiş. Ondan geriye bir tek Yusuf Kama karakteri kalmış ama kendisinin olayını ikinci filmden o kadar hatırlamıyorum ki, boş verip yeni bir karakter gibi izledim kendisini ben.

Karakterler ve Anlaşılmaz Bazı Şeyler

Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabında, çok sadık bir kuş olan Fawkes’un ihtiyaç anında sahibi Dumbledore’un yardımına yetiştiğini ve Öldüren Lanet’i yutarak onun hayatını kurtardığını görmüştük. Dumbledore’un sahip olduğu egzotik bir kuş olan ankanın bu filmler için bayağı efsanevi bir şeye çevrilmesi de yine filmde hiçbir yere oturmuyor. “Dumbledore’a bir anka gelirmiş.” Hangi Dumbledore’a, niye? Neyin nesiymiş bu iş? Bir açıklaması yok. Nereden çıkmış bu anka ve neden Credence’ın etrafında uçup duruyor yerli yersiz, belirsiz.

Credence’ın şapkadan çıkar gibi bir Dumbledore kardeşi çıkması ikinci filmde en çok tepki alan konulardan biriydi. Bu filmde onu değiştirerek Aberforth’un oğlu yapıvermişler. Aberforth’un o yaz hangi ara kimden oğlu oluvermiş de neden ayrı düşmüşler anlamak mümkün olmadığı gibi bu konu da yine kitaplardaki Albus ve Aberforth arasındaki tüm dinamiği değiştiren bir konu.

Kitaplarda Aberforth yaşlılıklarında bile Albus’a Ariana yüzünden soğuk bir adamken, filmde birlikte yaşayıp, yemek yiyip, masadaki gerilimi yönetebilen karakterler olarak varlar ve Albus Aberforth’un oğlunun yaşamını kurtarıp aslında aralarındaki ilişkiye kitaplarda hiç olmayan bir boyut getiriyor. Prequel hikâyeleri sevmeyişimin bir nedeni de böyle şeylerdir işte. İlla yaparlar bunu.

Filmin konusu ancak filmin sonunda anlaşılabiliyor. Filmin sonuna kadar ne izlediğinizi pek bilemiyorsunuz. Bunu yine merak unsuru olarak yedirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Oysa ortadaki durum, karakterlerin ne yapmaya çalıştıklarını filmin bize bir türlü anlatamamasından ibaret. Ne yapmaya çalıştıklarını anlasak, bunu nasıl yapacakları bir merak unsuru olabilir belki. Ama film boyunca kafamdaki soru “bütün bunları ne için yaptıkları” ise film kendini seyirciye anlatamamış demektir. Deneysel bir David Lynch filmi izlemiyoruz burada.

Meğer filmin konusu Grindelwald’ın yaklaşan seçimlere hile karıştırma çabasıymış. Lider seçimini Qilin denen bir hayvan yapıyormuş. Bizimkiler de bu hileyi engellemeye çalışıyormuş. Geleceği görme gücü olan Grindelwald’ın hile yapmasını engellemek için ise kafasını karıştırmaları gerekiyor, çünkü Grindelwald onların yaklaşan hamlelerini önceden görmemeli, görse de anlayamamalı. Kan Yemini yüzünden eli kolu bağlı olan Dumbledore’u ise yine kimseye tamamını anlatmadığı manipülatif planlar içinde izliyoruz. Burada esas kafa karıştıran nokta, bu seçimin nasıl yapıldığı idi. Lideri hayvan mı seçiyor, oy mu veriliyor? Ya oyla seçilen adaylardan hiçbirini seçmezse bu hayvan, o zaman ne oluyor? Neyse bu konulara girersek çıkamayız çünkü pek düşünülmedikleri belli. Bugüne kadar inşa ettiklerini kullanmak yerine sürekli ortaya yeni şeyler atmanın böyle sonuçları olabilir.

Serinin adı Fantastik Canavarlar iken, bir hayvanın böyle bir işte kullanılmasına şaşırmadım. Neticede değişik tipler bu büyücüler, okul binasına konuşan şapkayla seçiliyorlar, okul şampiyonunu sihirli bir kadehe seçtiriyorlar. Seçilen kişi turnuvada yarışmayı reddederse ne olacağı hâlâ belirsiz.

Olay örgüsünü takip etmek biraz güç olsa da görselliğin güzelliği, en azından büyücülük dünyasına dair güzel manzaralar ve eğlenceli sahneler izliyor olma hali filme karşı ilginizi bir süre daha canlı tutuyor.

Tabii bu filmin çok uzun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Filmi anlamsız, fuzuli sahnelerle çok fazla şişirmişler. Örneğin Grindelwald’ın görüsünü karıştırmak için çok sayıda çanta hilesi için harcanan süre çok gereksiz. Bir sonraki sahnede ortaya çok sayıda çanta koyup “Böyle yapacağız” deseler, hiçbirimiz bu çantalar nereden çıktı demezdik. Kitaplara göre bir cadı ya da büyücü için bir eşyanın kopyasını yaratmak zaten bir saniyelik iş. Bunun için bir Muggle dükkanına gitmeye de gerek yok, çok sayıda çanta versin diye İhtiyaç Odası’na girmeye hele hiç mi hiç gerek yok.

Üstelik yine Dumbledore’un Ateş Kadehi kitabına kadar İhtiyaç Odası’nın varlığından habersiz olduğunu kitaplardan bilirken, Dumbledore’un onlarca yıl önce İhtiyaç Odası’nı kullandığını göstermek, sırf Oda’yı gösterip önceki filmlerden orayı hatırlayan hayranları mutlu etmek için konmuş bir sahne. Kitapları okuyanlar ise bu konunun sürekli olarak Dumbledore’un Hogwarts’ın tüm sırlarına vakıf olmadığının altını çizmek için kullanıldığını bildikleri için filmde böyle sahneler gördüklerinde tam tersine mutsuz oluyorlar.

Aynı Rowling, sadece bir önceki filmde, aslında Biçim Değiştirme hocası olan Dumbledore’u Karanlık Sanatlara Karşı Savunma hocası yapıp üstelik anlamsız şekilde Azkaban Tutsağı filmindeki Lupin’in dersinin aynısını sahne etmişti. Birkaç dakika sonra ise 1935 yılında doğacak olan McGonagall’ı 1927 yılında okulda öğretmen olarak görmüştük.

fantastik canavarlar 3 kadro

Yani Rowling’in yazdıklarında artık bir konu bütünlüğü, akış tutarlılığı aramamak gerek. Harry Potter evreni Rowling’in ellerinde üzerine kafa yormaya değecek bir şey olmayı uzun süre önce bıraktı ne yazık ki. Buna harcadığınız enerji Rowling’in tutarsızlığı tarafından anında zayi edilebilir, evrenin en temel kuralları bile değiştirilebilir. Örneğin Mürver Asa’nın sahipliği konusu. Eğer eski güzel günler hatrına bu evren üzerine düşünmekten hâlâ keyif alıyorsanız bu yazıya da bir göz atmanızı öneririm. Ama bu konuda Rowling’den bir şey beklemeyin derim.

Neyse ki Rowling’in yazdığı yedi kitaplık orijinal seriyi sihirli bir şekilde değiştirebilme gücü yok da en azından güzel anılarımıza dokunamıyor. Yapabilseydi bunu da yapardı eminim.

Peki bu filmi niye izleyeceğiz? Nadir bir mutlu çocukluk hatırasını canlandırmak için olabilir mesela. Bu film sizi öncekiler kadar mutsuz etmeyecek en azından. Bu defa filmde arka planda akan büyücülük dünyası için çok daha sağlam bir görsellik oluşturmuşlar. Hatta belki de o evrende şu ana kadar çekilmiş tüm filmler içinde en iyi koreografiye sahip olanı, en çiçek görüntüye sahip olanı bu film. Büyücülük dünyasını güzel efektlerle bol bol gösterme şansları olmuş ve bunu kullanmışlar. David Yates’in 5. film ve sonrası folkloru silinmiş, soğuk, boş ve ruhsuz aksiyon dünyasından sonra böyle bir şey görmeyi beklemiyordum. Harry Potter filmlerinin özellikle 4 ve sonrasında en zayıf olduğu ikinci konu arka plandaki o dünyayı görselleştirmek olmuştur çünkü. Kitaplardaki renklendirilmiş orta çağ cadılık folkloruna ait imgeler tamamen terk edilir. Bu filmde ise uçan eşyalardan başka, biraz daha yaşayan bir dünya izlenimi var.

James Newton Howard’ın hazırladığı müziklerde John Williams’ın notaları yer yer geri dönüyor. Güzel görsellik üzerine konabilecek daha iyi bir şey düşünemiyorum. Bu filmi geçmişte neler olduğunu öğrenmek maksadıyla izlemeyin. Hayal kırıklığına uğrarsınız. Maksat anılarınızı canlandırmak olsun, fazlası değil.

Harry Potter filmlerinde asla yapamadıkları şık düello sahneleri var. İzlerken eski Harry Potter filmleri için bir kez daha üzüldüm. O yıllardaki hayal kırıklığım derindi çünkü. Nihayet bu filmde güzel bir görsellikle karşılaşıp mutlu oldum.

Sihirli Yaratıklar. Filme adını veren hayvanların tasarımlarını da beğenmemiştim önceki filmlerde. Hayvandan ziyade Newt’in kendisinden ayrı, her yere uzanan uzuvları gibi davranıyorlardı. Bu filmde vahşiler, kendi doğaları ve davranışları var. Çok küçük bir dokunuş belki ama filmi güzelleştirmeye yetiyor: Her ne kadar Burnuk Newt’e asasını getirmek için eğitilmiş olsa da, neticede bu bir hayvan. Burnuklar kitapta altına ve parlak nesnelere ilgi duyarlar. Hepsi havaya fırladıklarında asanın yanında ilgisini çeken parlak paralar görünce Burnuk asayı filan unutup onlara sarılıyor. Getirmesi gereken asa da fırlayıp gidiyor. Herhalde filmin en eğlenceli sahnesi bu. Üstelik hepsinin ağır çekimde uzun uzun gerçekleşmesi de olayı daha komik hale getiriyor.

Sahte asası ile büyücülük dünyasında bir Muggle: Jacob Kowalski

Başta kendisini posterlerde elinde asayla görünce acaba Rowling bir kuralı daha yıkarak kerameti asaya mı yükledi diye bozulmuştuk ama bu konunun güzel bir yere bağlanması içimizi rahatlattı.

Bir Muggle olarak bu adamın sadece bir şaka konusu olmaması, filmin mesajını da düşünecek olursak eğer, o kadar güzel ki. Jacob film boyunca dahil olduğu planın saygıdeğer bir parçası. Dünyayla zaten tanışmış olması ve sağlam karakterini ispatlamış olması sebebiyle tekrar sahneye davet ediliyor. Jacob’ı bir şaka malzemesi olarak kullanmalarına hiç gerek yok, Jacob zaten büyücülük dünyası içindeki şaşkın haliyle doğal olarak komik. Hogwarts’ın Büyük Salon’unda bir Muggle, sahte asasıyla övünüyor. Bu, çocukken kendini o dünyada hayal etmiş ama dileği gerçekleşmemiş bir nesil için o kadar eğlenceli bir sahne ki. Kendisinin küçük cadılarla büyücülere sevecen yaklaşımı da karakterinin zarafetini vurguluyor. Tıpkı diğerlerinin ve özellikle de Dumbledore’un Jacob’ın Muggle bilgisine hak ettiği saygıyla yaklaşması gibi. Sonraki filmde kendisinin bir cadıyla evlilik hayatını görmeyi iple çekiyorum.

Hikâyesi için aynı şeyi söyleyemeyecek olsak da, Dumbledore’un en azından konuşma tarzını kitaplardaki üslubuna yakın buldum ve bu da konudan bağımsız olarak, sahne sahne izlemesi tatlı bir deneyimdi. Jacob’a yaklaşımı, kitaplardan bildiğimiz ama işlevi hep gizemli kalmış saatini kullanması, şapkasından çıkardıkları ve hafif muzipliği ile izlediğimiz kişi evet Dumbledore’du diyebiliriz. Keşke hikâyesi için de aynı şeyi söyleyebilseydik. Jude Law iki film arasında Dumbledore karakterine çalışmış gibi görünüyor. İmajı role yakışıyor ve izlemesi keyifli bir performans sergiliyor.

Grindelwald rolünün Johnny Depp’ten Mads Mikkelsen’e geçmesi karaktere kesinlikle olumlu etki yapmış. Artık Peeves’e değil gerçek bir insana benzeyen bir Grindelwald var karşımızda. Çok daha sert, çok daha insani ve göz korkutucu.

fantastic beasts lally ve thesus

En sevdiğim karakteri sona bıraktım. Filme dair Jacob ile birlikte beni en mutlu eden şey Ilvermorny Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun Tılsım hocası Eulalie “Lally” Hicks oldu. Bu düzeyde güçlü bir cadı portresini Harry Potter evreninde daha önce iş üstünde görme fırsatımız olmamıştı. Üstelik kendisi de bir öğretmen ve sert değil, neşeli, karşısındakini destekleyici ve yükseltici bir kişiliğe sahip. Bunu Jacob’la olan diyaloğunda gördüğümüz kadar, Hogwarts öğrencileri arasında dolaşıp onlara tavsiyeler verirken de görüyoruz. Derslerinin Lupin’inkiler kadar keyifli olacağını ve öğretmeniniz olsa hayranı olacağınızı hayal etmek zor değil. Jacob’a zor durumlarda mukayyet olması, durumu anında kontrol altına alması ve kendine has teknikleriyle Harry Potter evreni için perdede yaratılmış en orijinal ve izlemesi keyifli karakter oldu Lally. Kendisini yine görmek, daha çok görmek, hatta ayrı dizisini izlemek istiyorum. Hayatımızda Profesör Hicks gibi insanların olumlu etkisine daha çok ihtiyacımız var.

Kapatırken

Hikâye namına pek şey bulamadıysam da Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore korktuğum gibi izlerken beni utandıran bir film olmadı. Derdini anlatamasa da en azından ikinci film gibi darmadağın değil, bir film bu. Bir Harry Potter evreni filminden gülümseyerek çıkmak çok hoş bir deneyimdi. Bunu geçmişte daha çok yaşamış olmayı isterdim. Bundan sonraki arzum, kalan iki filmi de en azından bu çıtanın altına düşürmeden seriyi dertop edip kapatmaları. Bize de geriye en azından birkaç güzel karakter ve sahne kalması.

Önceki filmde Grindelwald’ın suçlarını görmediğimiz gibi bu filmde de henüz Dumbledore’un sırlarına vakıf olmuş değiliz. Planlarından bir parça izledik, hepsi o. Karakterleri anlık olarak sizi eğlendiren, dünyası canlı, müzikleri klasik, sonu sevgiyle biten bir film var elimizde. O kadar kötülerine maruz kaldıktan sonra bu film aralarında ışıldıyor.

Ya sizler Fantastik Canavarlar’ın üçüncü filmini nasıl buldunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşabilirsiniz.

Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gandalf ile Harry Potter'deki Albus Dumbledore aynı kişi mi?

Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gandalf ile Harry Potter'deki Albus Dumbledore aynı kişi mi?

Dünya sinemasının unutulmaz film serileri Yüzüklerin Efendisi ile Harry Potter, yıllardır önemli karakterleriyle karıştırılıyorlar. Seyircilerin çoğu, Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gandalf ile Harry Potter'deki Albus Dumbledore aynı kişi mi sorusunu sıkça aratıyor. Peki bu karakterleri oynayan kişi gerçekten de aynı kişi mi? Gandalf'ı oynayan kişi kimdir? İşte o çok merak edilen sorunun yanıtı.

Yüzüklerin Efendisi film serisindeki Gandalf rolü ile Harry Potter filmlerindeki Dumbledore, birbirlerine hep çok benzetilirler. Bu karakterleri aynı kişi mi oynuyor sorusu hep sorulur. Yüzüklerin Efendisi dışında X-Men'deki Magneto rolü ile de hafızalara kazınan ve geçtiğimiz günlerde Covid-19 aşısını vurduran ilk tanınmış kişi olarak adını dünya tarihine yazdıran Sir Ian McKellen, seyircinin aklında hep Gandalf olarak yer etti. Oynadığı karakterin bilge ak sakallı dede olması, Harry Potter filminde benzer özelliklere sahip olan Dumbledore'u ile benzetilmesine neden oluyor. Ancak oynayan kişi aynı değil.

Richard Harris

Richard Harris

Harry Potter film serilerinde Dumbledore'u canlandıran kişi, Richard Harris'di. İki oyuncunun araları da pek iyi değildi. Bugün artık hayatta olmayan Harris, katıldığı bir yayında Sir Ian McKellen için, 'Çok iyi bir oyuncu ancak yeterli tutkuya sahip.' yorumunda bulunmuştu.

Yüsra ne demek? Yüsra isminin anlamı nedir? Yüsra ismi Kuran'da geçiyor mu?

İLİŞKİLİ HABER

Yüsra ne demek? Yüsra isminin anlamı nedir? Yüsra ismi Kuran'da geçiyor mu?Uçuşlar iptal mi? Uçuşların iptal edildiği ülkeler hangileri? Uçak biletleri iptal mi

İLİŞKİLİ HABER

Uçuşlar iptal mi? Uçuşların iptal edildiği ülkeler hangileri? Uçak biletleri iptal miOyuncu Erdal Cindoruk sanat yılını anlattı! Erdal Cindoruk kimdir? Gönül Dağı Ağıtçı Hüseyin...

İLİŞKİLİ HABER

Oyuncu Erdal Cindoruk sanat yılını anlattı! Erdal Cindoruk kimdir? Gönül Dağı Ağıtçı Hüseyin...Koronavirüse karşı ünlüler ‘Haydi aşıya’ diyecek!

İLİŞKİLİ HABER

Koronavirüse karşı ünlüler ‘Haydi aşıya’ diyecek!Şarkıcı Işın Karaca'dan otellerin yılbaşı eğlencesine tepki!

İLİŞKİLİ HABER

Şarkıcı Işın Karaca'dan otellerin yılbaşı eğlencesine tepki!Harry Potter yeniden mi çekilecek?  HBO'dan Harry Potter açıklaması...

İLİŞKİLİ HABER

Harry Potter yeniden mi çekilecek? HBO'dan Harry Potter açıklaması...
kaynağı değiştir]

J.K. Rowling Nasıl Harry Potter Evreni'ni Mahvetti?

J.K. Rowling, Harry Potter Evreni'ne nasıl zararlar verdi?

Neden, neden, neden, neden? J.K. Rowling'in senaryo hatalarından bir diğerine geliyoruz. İlk filmin ardından Credence'ın neden bu kadar önemli olduğunu düşünürken, ikinci filmle kendimizi bir anda farklı bir noktada bulduk. Credence, aslında Dumbledore'un kardeşi Aurelius Dumbledore. Ancak bu durum biraz sonradan yamalanmış gibi duruyor. Ve evet sonradan hikayeye yamalandı. Çünkü Dumbledore'un tüm aile hikayesi Deathly Hallows kitabı ve filmlerinde zaten anlatılmıştı. İkinci bir sır, olayı yılan hikayesine ve saçmalığa götürdü. Dumbledore'un zaten ağabeyi Aberforth ve acılı kız kardeşi Ariana'nın var olduğunu şaşırarak öğrenmiştik. Başka herhangi bir şey bizi şaşırtmazdı. Biliyoruz ki Harry Potter Evreni'nde birçok karanlık ve gizlenmiş sır bulunuyor. Ancak Aurelius Dumbledore, bu karanlık sırlarının yanından bile geçemiyor.

Paylaş!FBfacebookTweet

Öneriler

Yorumlar

Haftanın en popüler film haberleri

Filmlerdeki En Rahatsız Edici Yaş Farkları!
Sylvester Stallone: "Schwarzenegger Benden Üstündü"
Erkekleri Bile Ağlatan 35 Film!
Vizyondaki Filmler: "Maske: Nezaketle Tebessüm", "Transformers: Canavarların Yükselişi", "Korkuyorum"

En Popüler Fragmanlar

Hızlı ve Öfkeli 10 Teaser

Hızlı ve Öfkeli 10 Teaser

Culpa mía Altyazılı Fragman

Culpa mía Altyazılı Fragman

Spider-Man: Across The Spider-Verse (Part One) Dublajlı İlk Görüntüler

Spider-Man: Across The Spider-Verse (Part One) Dublajlı İlk Görüntüler
365 Gün Fragman

Transformers: Canavarların Yükselişi Dublajlı Fragman

Transformers: Canavarların Yükselişi Dublajlı Fragman
Recep İvedik 7 Fragman
Yeni çıkan tüm fragmanlar

Michael Gambon Kimdir? 'Albus Dumbledore' Michael Gambon Nereli, Kaç Yaşında? Michael Gambon Evli mi?

Haberler

Yaşam

Biyografi

Michael Gambon Kimdir? 'Albus Dumbledore' Michael Gambon Nereli, Kaç Yaşında? Michael Gambon Evli mi?

Dünya çapında en geniş hayran kitlesine sahip yapımların başında Harry Potter film serisi geliyor. Harry Potter'ın hem kitapları hem de filmleri popülerliğini koruyor. Fantastik film serüvenlerinin en sevilenlerinden olan Harry Potter filmleri oyuncu kadrosuyla sık sık gündem oluyor. Filmin efsane karakteri olan 'Albus Dumbledore'a ünlü oyuncu Michael Gambon hayat veriyordu. Peki Michael Gambon kimdir? 'Albus Dumbledore' Michael Gambon nereli, kaç yaşında? Michael Gambon evli mi? İşte merak edilenler...

Michael Gambon Kimdir?

Michael Gambon Kimdir?

Michael Gambon Royal Academy of Dramatic Art'ta klasik oyunculuk eğitimi almış ve lisans derecesi ile mezun olmuştur.

Michael Gambon Royal Academy of Dramatic Art'ta klasik oyunculuk eğitimi almış ve lisans derecesi ile mezun olmuştur.

Gambon film sektörüne 1965 yılında yayınlanan Laurence Oliver'ın 'Othello' filmiyle giriş yapmıştır.

Gambon film sektörüne 1965 yılında yayınlanan Laurence Oliver'ın 'Othello' filmiyle giriş yapmıştır.

Michael Gambon 1990 yılında 'Britanya İmparatorluğu Nişanı Komutanı' (CBE) unvanı ile ödüllendirildi. Temmuz 1998'de 'Knight Bachelor' unvanı ile onurlandırıldı.

Michael Gambon 1990 yılında 'Britanya İmparatorluğu Nişanı Komutanı' (CBE) unvanı ile ödüllendirildi. Temmuz 1998'de 'Knight Bachelor' unvanı ile onurlandırıldı.

Michael Gambon Evli mi?

Michael Gambon Evli mi?

Michael Gambon'ın Aldığı Ödüller

Michael Gambon'ın Aldığı Ödüller

Michael Gambon'ın Rol Aldığı Bazı Yapımlar

Michael Gambon'ın Rol Aldığı Bazı Yapımlar

Bu Haber de İlginizi Çekebilir

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Albus Dumbledore kimdir? Harry Potter serisi hayranlarının en sevdiği karakterlerden birisi olan ve büyücü dünyasının en bilge ve en güçlü karakteri hakkında inceleme ve analizlerin yer aldığı sayfamız.

Albus Dumbledore

Kaynak : artstation.com

Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore, İngiliz yazar JK Rowling tarafından yaratılan Harry Potter serisinde bir karakterdir. Tüm serinin ya da destanın en güçlü büyücüsü olarak sunulan ve Grindelwald veya Lord Voldemort gibi düşmanlarla karşılaştırılabilir karakter, aynı zamanda en ahlaki olanıdır. Sloganı, “aşk en önemli ve en güçlü sihirdir” ifadesinden oluşur.

Babacan, bilge ve koruyucu bir yaşlı adam gibi görünse de, gerçekte karakterin karanlık Lord Voldemort’u yok etmek için yirmi yıl boyunca tasarlanmış bir planı vardır. Her iki karakterin Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabında kısa bir yüzleşmesi vardır. Rowling, karakterin 1881’de doğduğunu ve Percival ile Kendra Dumbledore’un oğlu olduğunu duyurdu. Kardeşleri, Harry Potter ve Ölüm Yadigârları’nda görünen Aberforth (1884) ve üç Muggle çocuğunun onu sihir yaptığını gördüğü ve yapamadığı için ona saldırması nedeniyle altı yaşında hastalanan Ariana (1885)’dır. Bu olay nedeniyle, babası onlara saldırdı ve ömür boyu Azkaban hapishanesine gönderildi, ailenin geri kalanı yeni bir hayata başlamak için Godric’s Hollow’a taşındı ve Ariana’yı sihirli hastane St Mungo’ya gönderilmemesi için evde sakladılar.

Albus, Hogwarts’taki ilk yılında Elphias Doge ile arkadaş oldu. Albus, sunulan tüm ödülleri kazandığı ve müdür olduğu okulda okuyan en parlak öğrenci olarak dikkat çekti. Zamanın en ünlü büyücüleriyle iyi bir ilişkisi olan ve Current Transformation , Challenges in Spells veya The Practical Potionist’te araştırmasını yayınlayan büyücü, Gryffindor’dan çıkmıştır. Hogwarts’taki eğitimini bitirdikten sonra, arkadaşı Elphias Doge ile birlikte geleneksel mezuniyet gezisine gitmeyi planladı, ancak ayrılmadan bir gün önce kız kardeşi Ariana, yanlışlıkla annesi Kendra Dumbledore’un hayatına son verdi.

Albus Dumbledore’un Hayatı

Albus Dumbledore, Voldemort’un ortadan kaybolmasından sonraki akşam Privet Drive’da görünür. Görünüşü, uzun mor pelerini ve kemeriyle tutabileceği kadar uzun sakalı ile bu küçük banliyö sakinlerinin geri kalanından çok farklı idi.

Dumbledore, Privet Drive’daki tüm ışıkları kapatmak için bir aydınlatıcı (çakmak benzeri sihirli bir cihaz) kullanır, sonra onu bekleyen Minerva McGonagall’ın yanına oturur. Bir gece önce olanları açıklıyor: Voldemort’un Harry Potter’ın anne babasını öldürdüğünü ve Harry’yi öldürmeyi denemede başarısız olduktan sonra ortadan kaybolduğunu. Harry’nin neden hayatta kaldığını kimse bilmese de, Dumbledore, Harry’nin yaşayan tek akrabası olan Dursley’lerle kalabilmesi için Harry’yi Privet Drive’a götürmeyi ayarladı. Dumbledore, Harry’nin zaten ünlü olduğu büyücülük dünyasındansa, tanınmadığı Muggle dünyasında büyümenin daha iyi olacağına inanmıştı.

Profesör Dumbledore okulda zeki ve eksantrik bir büyücü olarak bilinir. Açılış partisinde söylemek istediği “birkaç kelime” “Havuzlar, Ağlayan Bebek, Biblolar, Tutam” olduğunda, Harry Percy’ye profesörün biraz deli olup olmadığını sorar. Ancak, herkes yemeğini yedikten sonra, Profesör Dumbledore dönem başlangıcı duyurularını yapar. Öğrencilere okul ormanına girmelerinin yasak olduğunu ve acı içinde ölmek istemedikçe sağdaki üçüncü kattaki koridora giremeyeceklerini bildirir.

Noel tatili sırasında, Profesör Dumbledore, Harry’ye tekrar tekrar Erised Aynası’na yaptığı ziyaretler hakkında sorular sorar ve aynanın ne bilgiyi ne de gerçeği gösterdiğini, sadece bir kişinin kalbinin en derin arzularını gösterdiğini, bazı erkekleri çıldırtan bir vizyon olduğunu açıklar. Profesör Dumbledore, Harry’ye aynanın kısa süre sonra başka bir yere taşınacağını ve onu aramaya gitmemesi gerektiğini söyler.

Harry, Ron ve Hermione’nin Felsefe Taşı’nı kurtarmaya çalıştıkları gece, Profesör Dumbledore, Sihir Bakanlığı’ndan gelmiş gibi görünen acil bir baykuş alır ve okulu terk eder. Londra’ya vardığında mesajın yanlış olduğunu fark ederek, tam zamanında Hogwarts’a dönerek yeraltı odasında belirir ve Harry’yi kurtarır.

Voldemort okuldan kaçıp Profesör Quirrell’i ölüme terk ettikten sonra, Profesör Dumbledore Felsefe Taşı’nın sahibi Nicholas Flamel’e danışır. Flamel ve karısı Perenelle, Taş’ı yok etmeye, işlerini düzene sokmaya ve ölmeye karar verirler. Harry bu karara şaşırdığını ifade ettiğinde, Profesör Dumbledore, iyi organize olmuş bir zihin için ölümün bir sonraki büyük şey olduğunu açıklar.

Profesör Dumbledore ayrıca Harry’nin kurstaki olaylarla ilgili bazı sorularını da yanıtlayarak, Harry’ye Noel için Görünmezlik Pelerini’ni verenin kendisi olduğunu ve Harry’nin Felsefe Taşı’nı sadece bulmak istediği, ancak onu kullanmak istemediği için ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ayrıca Profesör Quirrell’in neden dayanılmaz bir acı çekmeden Harry’nin derisine dokunamadığını da açıklıyor. Ancak, Voldemort’un neden on yıl önce Harry’yi öldürmek istediğini açıklamayı reddediyor.

Yıl sonu partisi sırasında, Profesör Dumbledore, salonlardaki becerileri ve cesaretleri için Harry, Ron ve Hermione’ye ve cesareti için Neville’e, Gryffindor için Ev Kupası’nı kazanmanın sevinci için ödüllendiriyor. Slytherinler hariç hepsi bu duruma sevinmiştir.

Dumbledore ve Grindelwald

Babası hapiste olduğundan ve annesi yeni vefat ettiğinden, Albus ailenin reisi olmaya ve Aberforth eğitimini bitirene kadar küçük kız kardeşine bakmaya zorlandı. Sonra tarihçi Bathilda Bagshot’ın yeğeni Godric’s Hollow’a geldi : Sihirli güçlere sahip Gellert Grindelwald ve onunla çabucak güçlü bir dostluk kurdu. Birlikte dünyayı “iyileştirmeyi”, Ölümün efsanevi kalıntılarını birleştirmeyi ve “herkesin iyiliği için” sloganı altında hareket etmeyi düşündüler. Grindelwald’ın fikri, büyücülerin Muggle’ları kontrol etmesi gerektiğiydi. Eğer onlardan biri ölürse, bu “daha büyük bir iyilik için” olurdu. Ancak Albus, Grindelwald ve Aberforth arasındaki bir tartışma, Ariana’nın hayatını sona erdirdi, bu ölüm Albus’un hayatının geri kalanı için suçluluk duyduğu bir ölüm olmuştur.

Grindelwald, görev süresine başlamak için Godric’s Hollow’dan ayrıldı. Ariana’nın cenazesinde Aberforth, Albus’a kızdı ve burnuna yumruk atmıştır. Albus, ergenliğinde yaptığı tüm hatalar için üzüldü, gücü kendi cazibesi ve zayıflığı olarak biliyordu. Bu nedenle Sihir Bakanı pozisyonunu birkaç kez reddetti. Albus, Biçim Değiştirme öğretmeni olarak Hogwarts’a döndü ve ayrıca genç büyücüleri ziyaret ederek Hogwarts’a gideceklerini bildirmelerine yardımcı oldu.

Yıllar sonra, eski arkadaşının aldığı kötü yoldan hayal kırıklığına uğrayan Albus, sonunda üç Ölüm Yadigarı’ndan biri olan Mürver Asa’ya sahip olan o zamanlar karanlık olan büyücü Grindelwald’ı yendi. Yazara göre, Albus bu durumdan çok acı çekti, çünkü kendisinin de belirttiği gibi, bu hiçbir zaman kitapların hiçbirinde resmi bir bölüm olmamasına rağmen, daha sonraki röportajlarda açıkladı.

Yedinci kitapta, üç kalıntıya sahip olduğu keşfedilir: James Potter’a (Peverell’lerin son soyundan gelen) ait görünmezlik pelerini, Gaunt yüzüğünden aldığı Diriltme Taşı ve son olarak, Mürver Asa… 19 Ekim 2007’de New York’ta Carnegie Hall’da yapılan bir röportajda JK Rowling’e Albus’un “gerçek aşkı ” bulup bulmadığı soruldu . Rowling, Albus’un eşcinsel olduğunu düşündüğünü ve Grindelwald’a aşık olacağını söyledi, ancak bu duygu karşılık bulmadı. Grindelwald, güçlü bir müttefike sahip olmak için Dumbledore’un hissettiklerini kullandı. Rowling’e göre bu, Dumbledore’un “büyük trajedisi”ydi. Bu noktada kitapta açıkça belirtilmese de Dumbledore, Grindelwald’ın kendisini büyülediğini ve biraz “kör” olduğunu, bunun muhtemel bir delilik belirtisi olduğunu söylüyor.

Dumbledore ve Voldemort

Dumbledore’un Hogwarts profesörü olarak görevlerinden biri, yetimhanede genç Tom Riddle’ı bulmak ve ona Hogwarts’ta bir yer teklif etmekti. Albus, Riddle’ın yeteneklerine hayran olmasına rağmen, çocuğun başkalarına acı vermeyi sevdiğinden endişeliydi. Daha sonra, Hogwarts’tan mezun olduktan sonra, Riddle o zamanki müdür Armando Dippet’ten bir profesör pozisyonu istedi, ancak Albus, Dippet’i teklifini kabul etmemeye ikna ettiği için reddedildi. Yıllar sonra, Riddle Albus’tan aynı pozisyonu istedi, çünkü o zamana kadar zaten okul müdürüydü. Ancak yine reddedildi. Bu andan itibaren, Riddle ona savaş ilan etti. Büyücü dünyasında korkuya neden olacak ismi çoktan edinmişti: Lord Voldemort.

Dumbledore, meseleleri kendi eline alarak Ölüm Yiyenlere , yani Voldemort’un takipçilerine karşı savaşan bir organizasyon olan Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı kurdu. Dövüşler sayesinde, James ve Lily Potter’ın ölümleri gibi korkunç kayıplar alındı . Potterların öldürülmesinden önce, Dumbledore James’ten Görünmezlik Pelerini’ni istedi ve bunun Ölüm Yadigarlarından biri olduğuna inandı. Ölümlerinden sonra Albus, pelerini Hogwarts’taki ilk yılında James’in oğlu Harry Potter’a verdi.

Voldemort’un yenilgisinden sonra, yaşam ve ölüm arasında hayalet bir forma geçti ve yaşamak için başka varlıklara ihtiyaç duydu. Dumbledore, Harry’nin annesinin fedakarlığının, etrafında kan bağı olan bir akraba olduğu sürece onu koruyacağını biliyordu. Bu nedenle yetim Harry’yi teyzesi ve amcası Vernon ve Petunia Dursley’nin evinde bıraktı. Bu sihir ayrıca Harry’nin Voldemort’un 17 yaşına gelene kadar ona dokunamamasına neden oldu. Voldemort, Cedric’in Kılkuyruk tarafından öldürülmesinin ve babasının mezarı başında bir düşmanın kanını kullanarak yaptığı büyünün ardından insan formuna kavuştu.

Potter ailesinin saldırıya uğradığı gece, James Potter Lily’den Harry’yi almasını istedi ve o da onu durduracaktı. Babasının işini bitiren Lily, Harry’yi beşiğinin arkasına koydu ve Voldemort’a ona merhamet etmesi ve onu öldürmemesi için yalvardı, ama boşuna. Lily Potter’ın fedakarlığı sayesinde Harry, Voldemort’tan etkilenmedi.

Voldemort’un hortkuluklarını ararken, Dumbledore bunlardan birinin, Gaunt Ring’in de Ölüm Yadigarlarından biri olduğunu keşfetti: Diriltme Taşı. Bu keşfin coşkusu ile Dumbledore önlemleri unuttu ve anne babasını ve kız kardeşini tekrar görmek dileğiyle yüzüğü parmağına taktı, kendisinin artık bir hortkuluk olduğunu unutarak Voldemort’un onu korumak için düzenlediği lanetin acısını çekti. Ağır yaralanan müdür, Snape’in laneti geçici de olsa kontrol altına alabildiği Hogwarts’a geri döndü. Dumbledore’un bir yıldan fazla ömrü kalmadığını anladılar. Böylece, neredeyse o öğretim yılının sonunda, Dumbledore, ikisi arasındaki anlaşmayla Severus Snape tarafından öldürüldü. Dumbledore, Draco’nun ruhunu bu şekilde ve genç yaşta lekelemeyi kabul etmemek için bu kararı almıştı. Bu şekilde Snape, Voldemort’u hain olmakla suçlayan tüm hareket pahasına da olsa Voldemort’un ve Ölüm Yiyenlerin güvenini kazanacaktı.

Bu şekilde, Harry, Hermione ve Ron’a miras olarak bıraktığı bazı nesnelerde onlar ve Ölüm Yadigarları hakkında ipuçları bırakarak Harry’nin Hortkulukları aramasına ve yok etmesine yardımcı olacak bilgi ve ipuçları bırakmıştır.

Dumbledore Ailesi’nin Hayatı ve Sırları

Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore. Büyü dünyasının gelmiş geçmiş en usta büyücüsü! Harry Potter serilerinde adeta bir baba gibi sevdiğimiz ve saydığımız Dumbledore, Fantastik Canavarlar’ın devam filmi olan Grindelwald’ın Suçları’nın vizyona girmesiyle yeniden gündemde. Film kimilerimiz tarafından beğenildi, kimilerimiz tarafından da bolca eleştirildi. Öyle ya da böyle, filmin sürpriz finalinin hepimizin kafalarını karıştırdığı ortada. Gelin, Dumbledore‘un hayatını yeniden gözden geçirip kafamızdaki soru işaretlerine bazı cevaplar bulmaya çalışalım.

Albus, yarı safkan bir aile olan Percival ve Kendra Dumbledore’un üç çocuğunun en büyüğüydü. Ondan üç yaş küçük Aberforth, ağabeyi Albus gibi gelecek vaat eden bir çocuk olmasa da, ailesine düşkün bir yapıdaydı. Kız kardeşlerinin adı ise Ariana’ydı. Gel gelelim, Ariana henüz altı yaşındayken, üç Muggle’ın hain saldırısına uğraması sonucu büyük bir travma geçirmiş ve bir daha büyü yapamaz hale gelmişti. Büyü yapamıyor oluşu bir yana, sürekli öfke nöbetleri geçiriyor ve kontrol edilemez şekilde saldırganlaşıyordu.

Küçük kızının uğradığı çirkin saldırıyı kaldıramayan Percival Dumbledore ise, o üç Muggle’ı bulup onları gözünü kırpmadan öldürmüştü. Babalarının hapse girmesi üzerine, ne yapacağını bilemeyen Dumbledore ailesi, yaşadıkları Would-On-The-Wold’dan Godric’s Hallow’a taşınmak zorunda kalmışlardı. Ariana’nın başına gelenleri bir sır olarak saklamaktan başka çareleri yoktu; çünkü onun bu kontrol edilemez halini gören Bakanlık, kızın infazına karar verebilirdi.

Ariana’nın nasıl bir şeye dönüştüğünün bilgisine Aberforth’un anlatımıyla ulaşmıştık:

Bu onu mahvetti, ona yaptıkları: bir daha hiç düzelmedi. Sihir kullanmıyordu, ama ondan kurtulamamıştı da: sihir içe doğru döndü ve bu onu çıldırttı, kontrol edemediği zaman içinden patlarcasına çıkıyor ve bazen Ariana garip ve tehlikeli hale geliyordu. Ama çoğu zaman tatlıydı, ürkekti ve zararsızdı.– Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Dumbledore’ların başına gelen bu korkunç olaydan sonra, aile için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hogwarts’ta eğitim öğretim yılının başlamasıyla Albus, sınıf arkadaşlarının acımasız söylemlerine maruz kalmış, bir katilin evladı olarak anılmıştı. Tüm bunlara rağmen, kız kardeşiyle babasının başına gelenleri sır gibi saklamayı başarmış, döneminin açık ara en parlak öğrencisi olma yolunda ilerlemişti. Bir zaman sonra, kimse onu katilin oğlu olarak anmayacaktı. Bu başarı, Albus’un kendisine aitti. Elbette, tüm bu mücadele onun ailesinden uzaklaşmasını sağlamış olacak ki, ailesini ihmal etmesine sebep olmuştu. Bu durumdan en hoşnut olmayan kişi ise, annesi Kendra ile kız kardeşine bakmakta olan Aberforth’tu. Ağabeyini bencil olmakla suçluyor, hatta belki bu ani yükselişine için için içerliyordu.

Ariana 14 yaşına geldiği halde, hastalığında hiçbir ilerleme yoktu. Aberforth’un evde olmadığı bir gün, Ariana her zamanki öfke nöbetlerinden birine daha tutulup annesi Kendra’nın ölümüne yol açmıştı. Ariana’nın kazayla annesini öldürdüğü bu facia, Albus ile Aberforth’un arasının daha çok açılmasına vesile olmuştu. Okulunu henüz bitirmiş, arkadaşı Elphias Doge ile dünya seyahatine çıkacak olan Albus’un ise bütün planları bozulmuştu.

Anne babasız kalan bu üç kardeşin, artık birbirlerine tutunmaktan başka çareleri yoktu. Albus da, dünya seyahati planından vazgeçmiş, kendini ailesine adamaya karar vermişti. Ancak, takdir edersiniz ki, başı hep göğe bakan birini, kolay kolay yere bakmaya ikna edemezsiniz.

Cenazeden birkaç hafta sonra, bir yaz günü, Dumbledore’ların en yakın dostu ve komşusu (Sihir Tarihçisi) Bathilda Bagshot’un ziyaretine, yeğeninin oğlu yabancı bir genç geldi: Gellert Grindelwald. Gellert da, en az yaşıtı Albus kadar eşi zor bulunur bir yeteneğe ve zekaya sahipti. Ancak, Gellert, Albus’un aksine ödüllerle dolu bir okul hayatı geçirmemişti. Yeteneklerini daha çok, okul arkadaşlarını tehlikeye atacak türden deneyler yaparak kullanması yüzünden, okuduğu Durmstrang’den kovulmuştu. Bunun üzerine, büyük teyzesi Bathilda, Gellert’ın onunla yaşamasına izin vermişti. Albus ile Gellert’ın yakın dostluğunun nasıl başladığını ise, Bathilda Bagshot’tan öğrenmiştik:

Bana hoş bir çocuk gibi görünmüştü, daha sonra ne hale geldiyse gelsin. Doğal olarak, onu kendi yaşındaki delikanlıların arkadaşlığından yoksun olan zavallı Albus’la tanıştırdım. Çocukların ilk anda birbirlerine kanları kaynadı.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Peki, Gellert ile Albus’un birbirlerinden bu kadar etkilenmelerine sebep olan şey neydi? Gellert’ın da geçmişi, Albus gibi benzer zorluklarla mı geçmişti? Ya Gellert’ın sevdiği birileri de Muggle saldırısına uğradıysa? Her şey bir yana, iki ay kadar süren dostluklarının bu kadar derin ilerlemesinde büyük ortak paydaların izlerinin olduğu ihtimali akıllara geliyor.

Bu iki dostun neler paylaşıp ne hayaller kurduğunun bir örneğine ise, Rita Skeeter’ın (zoraki yollarla) Bathilda Bagshot’tan aldığı mektubun bir kopyasında rastlıyoruz:

Gellert,

Büyücü hâkimiyetinin MUGGLE’LARIN KENDİ İYİLİĞİ İÇİN olduğu düşüncen – bence bu, can alıcı nokta. Evet, bize güç verilmiş ve evet, bu güç bize hükmetme hakkı veriyor, ama aynı zamanda hükmedilenlere ilişkin sorumluluklar da veriyor. Bu konuyu vurgulamalıyız, üzerine inşa edeceğimiz şeyin temel taşı olacak bu. Bize muhalefet edildiği yerde, ki mutlaka edilecektir, bu bütün karşı iddialarımızın dayanağı olacak. Kontrolü ÇOĞUNLUĞUN İYİLİĞİ İÇİN ele geçiriyoruz. Ve bundan da şu çıkıyor ki, dirençle karşılaştığımız yerde, sadece gerektiği kadar güç kullanmalı, daha fazlasını kullanmamalıyız. (Senin Durmstrang’daki hatan buydu! Ama şikâyet etmiyorum, çünkü okuldan atılmamış olsan, tanışamazdık.)

Albus

Büyük bir güç ve iktidar peşinde olmanın hayallerini kuran bu iki çocuğun, dünyalarını değiştirecek adımların temellerini attıklarını kim bilebilirdi? Albus’un gönderdiği mektupta gördüğümüz gibi, Gellert’a ‘Çoğunluğun iyiliği için’ fikrini veren Albus’un kendisi miydi? Albus, başına gelecek hazin faciayla karşılaşmasaydı eğer, Gellert ile beraber davasını sonuna kadar götürebilir miydi?

Gelelim, o hazin facianın yaşandığı anlara…

Albus ile Gellertçoğunluğun iyiliği için’ çalışmaya görsün, Aberforth’un artık canına tak etmişti. Çünkü onun tek bir endişesi vardı ve anlaşılan bu yolda kendini oldukça yalnız hissediyordu. Aberforth, kız kardeşinin oradan oraya sürüklenmesini istemediği için onlara karşı çıkmış, işler Gellert’ı kızdırmaya kadar ilerlemişti. Gellert, Aberforth’u aralarında ‘aptal’ bir engel olarak görüyordu. Albus ise, büyücülerin Muggle’lardan saklanmak zorunda kalmayacağı bir dünya düzeninin, kız kardeşi için de bir çözüm niteliği taşıdığına inanıyordu. Sonunda, bu tartışmalar yerini büyük bir kavgaya bırakmış ve Gellert, Albus’un kardeşi Aberforth’a Cruciatus Laneti yaparak sınırı aşmıştı. Bir taraftan Albus, bu yaşanılanların şokuyla çileden çıkmış halde onları durdurmaya çabalıyordu. Ancak, tüm bu kargaşanın uyandırdığı bir şey vardı: Ariana. Ariana’nın öfkesi ortaya çıktığında ise, artık çok geçti. Onun kontrol edilmesi neredeyse imkânsız halini durdurmaya çalışırlarken, Ariana’nın cansız bedeniyle karşı karşıya kaldılar.

Peki, Ariana’yı kim öldürmüştü? Ağabeylerinden birisi mi? Yoksa Grindelwald’ın kendisi mi? Ariana’nın ölümü her biri için büyük bir şok yaratırken Gellert kaçmayı seçmişti. Onun peşinden gitmemeleri ise, belki de onu kimin öldürdüğü gerçeğini öğrenmek istememelerinden kaynaklıydı. Böyle bir gerçeği, kim kaldırabilir ki? Üstelik, az sayıda insanın katıldığı cenazede, Aberforth sinirine hâkim olamayıp ağabeyinin suratına herkesin içinde bir tane patlatmış, ona kemerli bir burun miras bırakmıştı.

Gellert’ın evi terk etmesinin ardından olanları Bathilda Bagshot’dan öğrenmiştik:

Korkunç bir şok oldu. O sırada Gellert onlardaydı ve benim evime sinirden tir tir titreyerek geldi, hemen ertesi gün de evine dönmek istediğini söyledi. Çok dertlenmişti çünkü. Ben de bir Anahtar ayarladım ve bu onu son görüşüm oldu.

Yaşanılan bu büyük trajedinin ve Gellert ile yollarının ayrılmasının ardından, Albus Dumbledore kariyerine Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda öğretmen olarak devam etmiş, kendi kapasitesi ölçüsünde mütevazı bir hayatı seçmişti. Ancak, tüm bu olanların yükünü ölene kadar omuzlarında taşımış, belki de kendini hiç affetmemişti.

Gelelim, Gellert Grindelwald’a… Albus’un aksine, o davasını sürdürme yolunda gitmiş, bu amaç uğruna azımsanamayacak sayıda kendine müritler toplamayı başarmıştı. Ne kadar Grindelwald prensip sahibi biri olarak görülse de, güç ve iktidar hırsı gözünü kör etmiş, onu korkulan Karanlık bir büyücü haline getirmişti.

Grindelwald’ın Suçlarıfilminde Grindelwald’ın gücünün doruk noktalarına ulaştığı, Dumbledore’un ise derin bir iç çatışma yaşadığı ama arkadan müdahale etmekten de geri kalmadığı zamanlara tanık oluyoruz. Bu iki eski dostun gizli çatışmasının tam ortasında ise, Fantastik Canavarlarserisiyle tanıdığımız Credence Barebone var, nam-ı diğer, Aurelius Dumbledore. (Barebone kelimesi, İngilizce’de ‘asil soy’ anlamına gelmektedir.)

Credence Barebone, sahiden bize hiç sözü edilmemiş bir başka Dumbledore üyesi mi yoksa Grindelwald’ın koca bir yalanına mı tanıklık ediyoruz? Birinci ihtimalin doğru olduğunu kabul edersek eğer, önümüze şu sorular çıkıyor:

  1. Credence’ın gerçek kimliği Aurelis Dumbledore ise, Albus’un kimselerin bilmediği, bebek yaşta kaybolan bir kardeşi var, demektir. Ancak, gemide Corvus Lestrange ile değiştirilen bebeğin yanında olan kişi, annesi Kendra Dumbledore muydu? Çok küçük yaşta öldüğü düşünülen bu bebeğin acısı, Dumbledore ailesinin dile gelmeyen ızdıraplarından biri miydi?
  2. Ariana Dumbledore’un Credence Barebone gibi bir Obscurus’u olduğu çok yüksek bir ihtimal; çünkü yukarıda Aberforth’un kardeşinin nasıl bir şeye dönüştüğünü anlatan sözleri, sizce de bir Obscurus’un varlığına işaret etmiyor mu? Eğer bu ihtimal doğruysa, Ariana’nın öldüğü gün Obscurus’u serbest kalmış demektir. Bu Obscurus’un Credence’ın bedeninde olduğu fikri ne kadar makul olsa da, o bedene nasıl girdiği de apayrı bir merak konusu. Ayrıca, Ariana’nın bir Obscurus’u olduğu doğruysa şayet, 14 yaşına kadar yaşaması bir mucizeydi; tıpkı Credence’ın yaşaması gibi…
  3. Grindelwald, Credence’ın gerçek kimliğine nasıl ulaştı, üstelik bu gerçeği kimse bilmezken? Acaba Ariana’nın öldüğü gece Obscurus’un beden bulmasında Grindelwald’ın parmağı var mıydı yoksa o sonradan bu altın bilgiye ulaşmanın avantajını mı kullanıyor?
  4. Credence’ı koruması için Newt Scamander’ı görevlendiren Dumbledore, bu gerçeği zaten biliyor muydu? Bu gerçeği, Grindelwald’ın bilip de Dumbledore’un bilmemesi ihtimali, sizce ne kadar gerçekçi olurdu?

Tüm bu sorularla başımız fena ağrıdı, değil mi? Kimilerimiz çoktan bir ipucu bulur umuduyla Harry Potter serilerini yeniden gözden geçirmeye başlamış bile olabilir. Her halükarda, bu soruların cevaplarını, beş film olacağı açıklanan Fantastik Canavarlar serisinde öğreneceğiz. O zamana kadar, aklınıza takılan soruları ve teorilerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

Sihirle kalın!

Etiketler:Aberforth Dumbledore, Albus Dumbledore, Ariana Dumbledore, Bathilda Bagshot, Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları, FC Özel, Gellert Grindelwald, Kendra Dumbledore, Percival Dumbledore

Yazar Hakkında

Tuba Toraman

1987 İstanbul doğumluyum. İstanbul Üniversitesi’nde Çeviribilim okudum. Harry Potter kitapları çıktığından beri büyü dünyasını ilgiyle takip ediyorum. Kitapların orijinallerini okumak adına tek başıma İngilizce öğrendim. Öyle ki, bugünkü mesleğimin tercihinde de Rowling’e olan hayranlığımın etkisi çok büyük. Kendisi gibi başarılı bir yazar olmak hayalim. Aynı zamanda tipik bir Gryffindor olduğumu da eklemeliyim. Sihriniz eksik olmasın.

nest...

gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede