Genel Kültür
Sanat
En Güzel Şiirler: Türk Edebiyatında Dillere Destan Olmuş Anlamlı 26 Şiir
Her duyguyu tarif edebilecek bir şiir vardır edebiyatta. İçimizden geçen her hissin sözlere dökülmüş halidir şiirler… Ülkemizde öyle şairler unutulmaz şiirler kaleme almıştır ki; dilimizin ucuna gelenleri söyleyemesek bile bizleri tam olarak anlatabilir. İşte bizler de tam olarak duygularımıza tercüman olabilecek ve zaman geçse de unutulmaması gerek şiirleri sizler için derledik.
Keyifli okumalar…
Hepimiz biraz şiirden zevk alırız. Şiirler çoğunlukla ritmiktir, anlamlıdır ve tarih öncesine kadar uzanan bir geçmişi vardır.
Ünlü şairlerden kısa şiirler yazımızdan farklı olarak bu yazımızda en önemli klasik eserlerden birkaçını sizler için derledik. Elbette, sizin favori şiiriniz bunlardan çok farklı olabilir. Ya da aşağıdaki şiirlerde mutlaka kafiye, asonans veya aliterasyon gibi belirli edebi unsurlar bulamayabilirsiniz. Sadece etkileyici, bol his barındıran hatta hayata farklı bir bakış açısı kazandırabilecek bazı şiirleri sizler için derlemeye gayret ettik.
İşte, okurken zevk alacağınızı umduğumuz klasikleşmiş en iyi şiirlerden bazıları!
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
Kimi der ki dünya ateşten gidecek
Kimi der buzdağına dönecek..
Senin aşkının ateşinden tattığım kadar
Benim aklım ateşten yana olanlara kanar
Ama iki kez yok olacaksa eğer
Çoktandır nefreti de tattığımdan
Buzdan batmak da görkemli olacak
Nefretler ancak böyle sönecek.
“Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır
Parmağını sürsen dünyaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.”
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Soğuk yeryüzünde – ve yoğun kar yığılmış üzerine,
Uzakta, uzakta, ıssız, soğuk ve kasvetli mezarda!
Unuttum mu, benim tek Aşkım, seni sevmeyi,
Parçalanarak nihayet Zamanın tüm-parçalayan dalgasıyla?
Şimdi, yalnızken, düşüncelerim artık dolanmazlar
Dağların üzerinde, o kuzey kıyısında,
Dinlendirir kanatlarını fundalık ve eğrelti yaprakları altında
Senin soylu yüreğin sonsuza dek, daima?
Soğuk yeryüzünde – ve on beş fırtınalı Aralık,
O toprak tepelerden, bahara eridiler:
Vefalı, aslında, hatırlayan ruh
Bunca yıllık dönüşüm ve acı sonrasında!
Gençliğin tatlı Aşkı, affet, unutursam seni,
Hayatın gelgitleri beni taşırken;
Öteki arzular ve umutlar kuşatır beni,
Umutlar ki gölgeler, ama sana kötülük yapamazlar!
Hiçbir ışık aydınlatamadı benim cennetimi sonradan,
Hiçbir yeni sabah asla parlamadı benim için;
Tüm bahtiyarlığı yaşamımın senin sevgili hayatından,
Tüm bahtiyarlığı yaşamımın seninle birlikte gömülü.
Ama yok olmuşsa günleri altın sarısı hayallerin,
Ve hatta Keder zarar vermekte aciz kalmışsa;
O zaman öğrendim varoluş nasıl kucaklanır,
Güçlenmiş ve hem neşenin yardımı olmadan.
Sonra baktım gözyaşlarına nafile arzuların-
Bıraktırdım arkandan hasret çekmeyi genç ruhuma;
Şiddetle yadsıdım yanmak isteyen ateşini hemen
O şimdiden fazlasıyla benim mezarın aşağısında.
Ve hala daha, cüret etmem solup gitmesine,
Cüret etmem şımarmasına esrimiş sancılarında anıların;
Bir kez sonuna kadar içildi mi kutsal ıstırap,
Nasıl tekrar peşinden koşacağım yoksun hayatın?
“Maviye maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…”
Kullanılan tüm görseller webgrid.co.uk ve webgrid.co.uk adresinden alınmıştır.
Küçük alanda meyve yetiştirmek başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Öğren kategorisine geri dönebilirsiniz.
Ahmed ArifEdip CanseverEmily BronteRobert FrostŞiirTurgut UyarWilliam Shakespeare
Nâzım Hikmet
“vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Hayatında eserleri kadar davaları ve sürgün yılları da büyük önem arz eden Nâzım Hikmet hakkında o kadar çok dava açılır ki belki de bu sebeple birçoğu Nazım'ı "romantik devrimci" diye tanımlar. Ama şiirleri, oyunları ve romanlarının yanı sıra akıldan çıkmayan ve onu en iyi tanımlayan ifade “Mavi Gözlü Dev” dir.
Cem Karaca, Fuat Saka, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi sanatçı ve gruplar tarafından bestelenir şiirleri. Hatta "Nikbinlik" şiiri bestelenmekle kalmaz “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz…” dizesi dergilere motto olur.
Cemal Süreya
“Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak”
Osman Mazlum, Ali Fakir, Dr. Suat Hüseyin, Hasan Basri, Cemasef, Charles Suares, Suna Gün, Ali Hakir, Hüseyin Karayazı, Adil Fırat, Genco Gümrah, Ahmet Gürsu, Birsen Sağanak 59 yıllık yaşamına birçok takma ad ve birbirinden güzel eserler sığdırır şair. Bunca ismin yanında soyadının da bir hikâyesi vardır. Üvey kızı Gonca Uslu'nun aktardığına göre iddiaya girmeyi çok seven şair, arkadaşıyla bir telefon numarası üzerine iddiaya girmiş, kaybederse soyadındaki "y" harfinden birini sildireceğini söylemiş. İddiayı kaybetmiş ve Süreyya olan soyadını Süreya olarak değiştirmiştir.
Müfettişlik, darphane müdürlüğü, danışma kurulu üyeliği, editörlük, çevirmenlik gibi geçinmek için birçok işte çalışır. Bunların yanında ara verse de uzun yıllar Papirüs dergisini çıkarır. İkinci Yeni hareketinin önde gelen şairlerinden olmasına rağmen günümüzde daha çok Tomris'e olan aşkı ile konuşuluyor.
Edip Cansever
“Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.”
Kartvizitini görenler vardır muhakkak, Kapalıçarşı'da turistik eşya ve halı ticareti ile uğraşır. ’ya kadar ticaret ve edebiyat hayatında beraber yer etse de ’dan sonra yalnızca şiirle uğraşır. Günümüzde okurlar onu da Tomris’e olan aşkından ya da duvar yazılarından tanısa da unutulmaz birçok eseri var.
İkinci Yeni'nin en güzel şiirlerini ortaya koyan Cansever, yaşlarındayken komşuları Nigar Hanım'ın kardeşi Ahmet Hamdi Tanpınar'a ilk şiirlerini göstermeyle başlar yolculuğuna. 'te Nokta dergisini çıkarır, genç şair ve yazarlarla tanışma fırsatı bulur. Ardından yayımladığı kitaplarıyla da kendisine özgü bir şiir evreni kurar. Sürekli yazması ve ilgileri üzerinde tutması belki de en dikkat çekici yönüydü. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirir, tedavi için getirildiği İstanbul’da 28 Mayıs ’da yaşamını yitirir.
Turgut Uyar
“Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır.
Ağabeyim bana sataştıkça annem “Yapma oğlum” derdi ona, “O içli bir çocuk…”
Subay olan babasının ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalması sebebiyle bir yanı eksik kalan Turgut Uyar, biraz daha hüzünlü bir çocuk olarak büyür. İlk şiiri 'de Yenigün dergisinde yayımlanır. Bundan hemen iki sene sonra hece ölçüsüyle yazdığı ilk kitabı Arz-ıHal çıkar. İkinci Yeni akımının öncüleri arasında kalan Uyar'ın belki de en çok bilinen şiiri Göğe Bakma Durağı’dır. Okur tarafından benimsenir, filmlerde, şarkılarda yer eder dizeleri
Tomris ile olan aşkları, evliliği uzun yıllardır anlatılır. Toplumsal konulara ve bireyin iç dünyasına yönelir şiirlerinde, özellikle yaşamının son dönemlerinde sınıfsal mücadeleyi konu edinir. Alkol tüketimi siroza yol açınca zor günler başlar Uyar için ve şair 22 Ağustos 'te yaşama veda eder.
Nilgün Marmara
"Ey, yüzleri
bir babakuş gölgesineçakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!"
İstanbul'da doğup büyüyen Nilgün Marmara , Boğaziçi Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde eğitim alır. Sylvia Plath üzerine uzun süre incelemeler yapan ve bu konudan tez çıkaracak kadar etkilenen Marmara'nın bu çalışması Türkçe'de "Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi" olarak yayımlanır. Çeşitli dergilerde yazan Marmara, 13 Ekim 'de 29 yaşındayken o zamanın şair ve yazarlarının toplanma mekânı olan Kızıltoprak’taki evinin penceresinden atlayarak intihar eder. Slyvia’nın da 30 yaşındayken intihar etmesi sebebiyle uzun zaman intiharları birbirine benzetilir.
Vasiyeti üzerine Daktiloya Çekilmiş Şiirler ve Metinler adlı kitapları eşi Kağan Önal tarafından bastırılır, o dönem oldukça tartışma yaratan Kırmızı Kahverengi Defter’i ise Gülseni İnal tarafından hazırlanıp yayımlanır.
Orhan Veli Kanık
“Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.”
Çocukluğu İstanbul'da geçen ve daha o yıllarda edebiyata ilgisi başlayan Orhan Veli'nin ilk hikâyesi Çocuk Dünyası isimli dergide basılır. Lise yıllarında edebiyat öğretmeninin Ahmet Hamdi Tanpınar olması aslında birçok öğrenciye göre şanstır. Ondan öğütler ve yönlendirmeler alır.
Ardından arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile Sesimiz isimli bir dergi çıkarır.
Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile aynı zamanda yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, şiirde eski yapıyı değiştirmek için adımlar atar.
Ahmed Arif
“Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini”
Yayımlanmış tek bir kitabı olması sebebiyle belki de birçok insan “Şairin Gömleği” hikâyesi ile tanıdı Ahmed Arif’i. Hayatı zorluklarla dolu olan Arif’in o şiir kitabını bastırması da aslında zamanında çok güç olur. Asıl adı Ahmed Önal olan şair Diyarbakır'da dünyaya gelir ve liseyi bitirene kadar orada yaşar. Ardından Ankara'da Felsefe Bölümü’nde okur. Kendine haz bir lirizmi olan şair o dönemde yayımladığı şiirleri ile edebiyatımızda yer eder. Ezilenlerin yanında olmaya çalışıp metinlerinde bunu vurgulayan şairin, Hasretinden Prangalar Eskittim’i ’de yayımlandıktan sonra en çok basılan kitaplar listesine girer.
Ahmet Erhan
“Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..”
Bilenler vardır; bazı şairler edebiyatla iç içe olmadan önce futbol sahalarında boy göstermişlerdir. Ahmet Erhan da bunlardan birisi aslında. Adana Demirspor'da futbol oynayan Erhan, ağır bir sakatlık geçirince sahalardan uzaklaşır ve şiir yazmaya başlar. Uzun süre öğretmenlik de yapan Erhan henüz 23 yaşındayken Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanır. Bunlarla da yetinmez, Cemal Süreya Şiir Ödülü, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü gibi birçok ödülü kazanır. Hayatına birçok eser ve ödül sığdıran Erhan’ı en güzel özetleyen cümle ise Ercan Kesal’a aittir: “Hüzünlü bir Adanalı”
Özdemir Asaf
“Yalnızlık paylaşılmaz.
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.”
Eğitim yaşamı boyunca birçok kez okul değiştiren Özdemir Asaf; gazetelerde çevirmenlik, sigortacılık ve yayıncılık gibi işlerle uğraşır. Bunca işin arasında vazgeçmediği tek bir şey vardı, o da şairlik. İlk yazısı Servet-i Fünun dergisinde çıkar. Ardından gelen yıllarda kitaplarını kendi yayınevinde basar ve okurlarla buluşmasını sağlar. Yaşadığı dönemde Twitter olmasa da şimdilerde adına açılan hesaplar, şiirlerini yaşatıyor biraz daha
Behçet Necatigil
“Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.”
Behçet Necatigil akımlardan uzak duran bağımsız bir şair, fikir adamı, öğretmen ve çevirmen. Şiir dışında birçok türde eserler vermesine rağmen belki de en çok öğretmen kimliği ile biliyoruz şimdilerde. Bunda Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve yönettiği Kelebeğin Rüyası filminin payı var.
Kabataş Lisesi'nde okuduğu dönemde fıkralar, şiirler, öyküler yazar; bunlar gazete ve dergilerde yayımlanır. Yüksek öğretmen okulunda Ahmet Hamdi Tanpınar'ın öğrencisi olma şansını yakalar; ardından öğretmen olarak Kars'a, oradan da Zonguldak'a atanır, orada Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur ile ortak çalışmalar yapar
Ece Ayhan
“Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür”
Ankara Siyasal Bilgiler'den mezun olduktan kısa bir süre sonra kaymakam olarak çalışmaya başlar Ece Ayhan. Disiplinli bir çalışma sistemi olduğu için "hırçın şair" olarak anılan Ayhan 35 yaşında memurluktan ayrılarak İstanbul'a gelir ve yazarlık, yöneticilik yapmaya başlar. 'ten ölümüne kadar beynindeki tümörün yol açtığı rahatsızlıklarla uğraşır Ayhan. Bu sebeple de büyük bir ekonomik sıkıntı içerisinde yaşar uzun yıllar. 'lerde biraz daha iyileşip telif gelirleriyle yaşamak istese de pek mümkün olmaz ve 'de aramızdan ayrılır
küçük İskender
“seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler
artık evlenelim anne hayata karşı
ve gel, beraber kaybedelim mor savaşı
benimle birlikte intihar et anne”
Birçok insandan farklı olarak diplomaları göz ardı eden küçük İskender tıp fakültesini son sınıfta, sosyoloji bölümünü ise üç yıl okuduktan sonra bırakır. 80'li yıllardan itibaren çeşitli dergilerde şiirler, eleştiriler ve denemeler yazar. Bugüne kadar birçok kitabı yayımlandı ve bu kitaplar ile Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü gibi ödüller kazandı. Aynı zamanda Metin Kaçan'nın romanından uyarlanan Ağır Roman filminde yer alır.
Oktay Rifat
“Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.”
Dilbilimci, şair ve Trabzon valisi Samih Rifat'ın oğlu olan Oktay Rifat sanatçı ve yazarlarla dolu bir ailenin içerisinde yetişmesi itibariyle şanslı bir çocuk sayılır aslında. Soyadı kimi kaynaklarda "Horozcu" olarak geçse de resmi evraklarda böyle bir kayda rastlanmaz hiç. Garip akımını kurmasıyla bilinen Oktay Rifat genelde şiir yönüyle bilinse de aslında roman ve oyun türlerinde de eserler verir. Hatta Nâzım Hikmet'in kuzeni olması da az bilinen başka bir yönüdür.
Gülten Akın
“Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli”
Erken yaşlarda şiirle yolu kesişen Gülten Akın'ın ilk şiiri 'de Son Haber gazetesinde yayımlanır. Son Haber gazetesinin ardından birçok dergi ve gazetede şiirleri çıkan Gülten Akın'ın şiirleri ilk başlarda İkinci Yeni çizgisinde görülse de sonraları bireysellikten toplumculuğa yönelmesi ile o benzetmelerden kendini arındırır. Şiirleri pek çok dile çevrilen ve ödüller alan Akın'ın aynı zamanda birçok dizesi de bestelendi.
Didem Madak
“Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.”
Belki de dizelerini duyar duymaz bizde oluşturduğu his ile kim olduğunu doğrudan bilebildiğimiz ender isimlerden. Didem Madak o kısacık ömrüne sığdırdığı isimlerle geç tanıyanların içinde acılar yaratan, yaşarken keşfedenler içinse daima dizeleri ile yer eden bir isim. Şiirlerindeki derin anlamla okurunu büyüleyen şair bu dünyaya üç kitap bıraktı; Grapon Kağıtları, Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi
Birhan Keskin
“omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.
niye?”
İlk şiiri yılında yayımlanan Birhan Keskin, yılları arasında arkadaşlarıyla birlikte Göçebe dergisini çıkarır. Yayın kuruluşlarında editör olarak çalışır ve ile yılları arasında beş şiir kitabı yayımlanır. 'da Altın Portakal Şiir Ödülü'nü Gülten Akın'ın ardından kazanarak, bu ödülü kazanan ikinci kadın şair olan Keskin ayrıca Sema Kaygusuz'un Karaduygun isimli öykü kitabında bir karakter olarak okurların karşısına çıkar ve Türk edebiyatında ilk kez bir şair kitap kahramanı olması ile kayda geçer.
Attila İlhan
“an gelir ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır”
Mektuplaştığı bir kıza Nâzım Hikmet’in bir şiirini yazması ve daha 16 yaşındayken tutuklanmasıyla eğitim hayatına bir süre ara vermek zorunda kalır. Lise yıllarında ilk şiir ödülünü alır ve üniversite yıllarında çeşitli dergilerde şiirleri yayımlanır. Aynı zamanda ilk şiir kitabı olan Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayımlar. Askerlikten sonra sinemaya ağırlık verir ve müstear adla on beşe yakın senaryo yazar. Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan'ın da ağabeyi olan şair, şiir ve senaryo dışında roman, deneme ve eleştiri yazıları da kaleme alır.
Haydar Ergülen
“Mırıldandığın her şeysin, sesinden öpüyorum
sessizliğine de eğiliyorum fakat neredesin”
Onun şiiri ile tanışan birçok okur bir süre sonra Haydar Ergülen değil de Nar'ın Babası olarak tanıyor kendisini. Sosyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra yayımcılık ve reklamcılık alanında çalışan Ergülen sonrası Türk şiirinin önemli isimlerindendir. İlk şiiri 'de Deneme dergisinde "Umur Elkan" adıyla yayımlanır. Ardından gelen yıllarda Türk Dili, Varlık, Gösteri gibi dergilerde şiirleri ile yer alır. Kitapları ile Cemal Süreya Şiir Ödülü, Metin Altıok Ödülü gibi birçok ödül alır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Peki niye
Bunca güzelliklere karşı
Böylesine çirkin giyinmek”
İstanbul dergisinde 'te çıkan Yavaşlayan Ömür adlı şiiriyle adını duyurmaya başlayan Dağlarca uzun zaman orduda görev alır, ordunun ardından bakanlıkta da bir süre çalıştıktan sonra kendi kitabevini açar ve yayıncılıkla uğraşır. Şiirleri Varlık, Kültür Haftası, Yeditepe ve Türk Dili gibi dergilerde yayımlanır. Bugüne kadar birçok ödül alan şair 'de ABD'de "En İyi Türk Şairi" seçilir. Türkçeyi oldukça önemseyen ve Türk Dili Kurumu Yönetim Kurulu üyelirinden olan Dağlarca'nın Türkçeye bakışını şu sözleri özetler "Türkçem, benim ses bayrağım."
Murathan Mungan
“Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim”
Üniversiteyi bitirdikten sonra Ankara Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatroları'nda çalışan Mungan'ın gazete ve dergilerdeki ilk yazıları 'te yayımlanmaya başlar. Birçok türde eserler veren Mungan; şiir, öykü, deneme, roman, tiyatro oyunu gibi alanda birçok çalışma yapar. İlk kitabı ile Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmadan ikincilik ödülünü alır. Ardından gelen kitapları da çeşitli ödülleri alır. Yazıları ve şiirleri bugüne kadar İngilizce, Almanca, Fransızca başta olmak üzere birçok dile çevrilir.
Necip Fazıl Kısakürek
“Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.”
Uzun bir süre sadece şair olarak anılan ve daha 24 yaşındayken yayımladığı ikinci şiir kitabı Kaldırımlar ile tanınan Necip Fazıl'ın şiirleri ve fikirlerindeki değişim Abdülhakim Arvasi ile tanışmasıyla olur. arasında sayı Büyük Doğu Dergisi'ni yayımlar. Ayrıca Büyük Doğu Hareketi'ne önderlik eder. Küçük yaşta şiir yazmaya başlayan ve deneme, roman, tiyatro gibi birçok alanda yazıları olan Necip Fazıl'ın tiyatro oyunları kapalı gişe sahnelenir.
Melih Cevdet Anday
“Kuşlar yağmur yağdırır da
Yağmur güneşi vururdu ya
Ben sana gelirdim”
Garip akımının temsilcilerinden olup Türk şiirindeki yenilenmede önemli rol üstlenen Anday kendine özgü felsefi şiir akımını başlatarak Garip akımından ayrılır. 'da Varlık dergisinde başlayan yolculuğu Ses, Yaprak, Papirüs gibi dergilerle devam eder. 'de UNUSCO'nun Courrier dergisinde de kendisine yer bulan anday şiir dışında tiyatro, roman, deneme, makale alanlarında da eserler ortaya koyar.
Sezai Karakoç
“Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın”
Okurların aşk hikâyesi ile sürekli deştiği ve kimilerinin sadece Mona Rosa şiiri ile bildiği Sezai Karakoç'un aslında bu şiirin dışında da birçok şiiri ve kitabı var. Siyasal Bigiler'den mezun olduktan sonra devletin çeşitli kurumlarında 'e kadar birçok görev alan Karakoç, 73'te istifasını vermesinin ardından hiçbir resmi görevde yer almaz. İstifasının ardından Diriliş Yayınları ve Diriliş dergisini, geldiğinde ise Diriliş Partisi'ni kurar ve yedi yıl genel başkanlığını yürütür. 'da Kültür Bakanlığı özel ödülünü kazanır ancak para ödülünün sanat işlerine harcanmasını talep eder, ödülü ise vereceği adrese gönderilmesini belirttiği bir mektup gönderir. yılında ise Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü'ne layık görülür fakat ödülü reddeder ve almaya gitmez.
Metin Altıok
“Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.”
Birçoğumuzun "acı" hissiyle hatırladığı bir isim aslında. Sivas katliamından ağır yaralı olarak kurtulan ancak komadan çıkamayarak Ankara'da vefat eden şairin aklımızda kalan fotoğrafında yazan cümle, içimizde derin yaralar açar: "babanı hep böyle güleç hatırla"
Kuşağının en romantik, duygucu şairleri arasında yer alan Altıok'un şiirlerinde kendine özgü bir sesi, yalın bir söyleyişi vardır. Ölümünden sonra bazı şiirleri bestelenmiştir. (Kavaklar-Onno Tunç)
Cahit Zarifoğlu
“Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim”
Birçok okurun kısa tanımıyla: “ACZ” yani Abdurrahman Cahit Zarifoğlu İsmi birçok sokağa, okula, kültür merkezine verilen Zarifoğlu, Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatının önemli şairlerinden biri olur. Şiirleri ilkin Diriliş dergisinde yayımlanan şair daha sonraları Mavera dergisinin kuruluş çalışmalarında yer alır ve şiir dışında hikâye, deneme, roman alanlarında da çalışmaları ile edebiyatımızda kendi okur kitlesini oluşturur…
Bir yazar, hissettiği bir duyguyu ya da yaşadığı bir olayı bazen ciltler dolusu kitaplarla anlatabilir. Ancak şairler böyle yapmaz. Şairler, bazen tek cümle yazarlar ve okuyucunun kalbinin tam ortasından vurabilirler. İşte dünyaca ünlü şairleri herkesin bilmesinin nedeni budur. Hangi dilde yazıyor olurlarsa olsunlar şiirlerini okuyan kişilere anlattıkları duyguları en net ve en vurucu cümlelerle anlatmayı başarırlar.
Türkçemizin zenginliği ve kültürümüzün duygusallığa yatkın yapısı nedeniyle Türk şiiri pek çok kişi için tartışmasız en başarılı eserlerden oluşmaktadır. Ancak bu yazımızda sınırlarımızın dışına çıkarak biraz dünya edebiyatına göz gezdiriyoruz. Yapıtlarıyla adını tüm coğrafyalarda duyurmuş şairlere ve şiirlerine bakıyoruz. Gelin dünyaca ünlü şairlerin şiirlerineyakından bakalım.
Bir vakitler bir gece yarısı sıkkın, kafa yoruyorken, yorgun argın,
Unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben-
Kestiriyordum, tam dalacağım esnada, ani bir tıkırtı geldi öteden,
Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor, vuruyordu sanki tak tak.
'Bu', diye söylendim, 'odamın kapısını tıklatılıp duran bir konuk,
Sadece bu, başka bir şey yok.'
Anımsıyorum ah çok kesin, bir Aralık ayındaydık, rüzgârlı, hazin,
Ölen her bir köz parçası dövüp işliyordu yer döşemesine ruhunu.
Sabahı diledim arzuyla; Ben boşu boşuna ödünç bir avuntuyu
Arıyordum acı dindirici kitaplarımda, acısı için Lenore' un, o yitik,
O meleklerin Lenore dedikleri kızın, o eşsizin, ışıyanın ışık ışık,
O burada adı anılmayanın artık.
Ve titretiyor, erguvani perdelerin ipeksi, kederli, belirsiz hışırtısı
Öylesine dolduruyordu ki içimi hiç duyulmamış tuhaf korkularla
Nihayet kalp çarpıntımı bastırmak için tekrarladım kalkıp ayağa
'Bu, odamın kapısında içeri geçmeye yalvaran biri, bir konuk
Bu, oda kapımdan gireyim diye yalvaran geç kalmış bir konuk
Budur ancak, başka bir şey yok.'
Çok geçmeden topladım cesaretimi, uzatmadan tereddütümü
'Bayım ya da Madam, içtenliğimle bağışlamanızı ediyorum rica,
Şöyle bir şey oldu fakat, uyukluyordum ben, sizse öyle kibarca
Gelip çaldınız oda kapımı, öyle belli belirsiz tıklattınız ki tık tık,
Tam emin değilim sizi işittiğimden.'- dediğimde açtım kapıyı
ardına dek: -
Bir şey yoktu, karanlık vardı dışarıda bir tek.
O karanlığın derinliğine dikkatle bakarak, orda durdum, merak,
Korku, kuşku duyarak, daha önce hiç bir faninin cüret edemediği düşler kurarak uzun süre.
Bozulmadı sessizlik lakin, karanlık vermedi bana bir emare,
Ve fısıldaşılan 'Lenore! ' sözcüğüydü, orada tek söylenen sözcük,
Fısıldadığım 'Lenore! ', bir yankıyla mırıltılı geri dönen sözcük,
Başka bir şey değil buydu ancak.
Odama geri döndüğümde ben, ruhum tutuşmuştu tamamen,
Çok geçmeden öncekinden daha yüksek bir tıkırtı işittim tekrar.
'Eminim', dedim, 'pencere kafesinde eminim hayret bir şey var;
O halde, şu esrarı araştırmam, neymiş orada ki görmem gerek-
Bir araştırayım şu esrarı, kalbim bir anlık sakin olman gerek:-
Rüzgâr bu daha başkası yok.'
Panjuru hızla açınca, girdi o an, oradan içeriye çırpına uça,
Çok eskideki kutsal günlerden gelme haşmetli bir Kuzgun;
Göstermeksizin en ufak bir saygı, birazcık dur durak olsun,
Lord veya leydi edasıyla tünedi oda kapımın üstüne konarak-
Tünedi oda kapımın tam üstündeki Pallas büstüne konarak-
Tünedi, oturdu, hepsi bu dahası yok.
Takındığı ifadenin haşin ve ciddi adabı bu abanoz kuşun,
Kederli hayallerimi gülümsemeye çevirdi sonra hemen,
'Korkak değilsin sen' dedim, 'kırpık, tıraşlı tepeliğine rağmen
Söyle bana, senin lorda yaraşır ismin nedir Gece'nin Plutonik
Kıyısında, Gece'nin kıyısından gelen, korkunç, amansız ve antik
Kuzgun! ' Dedi ki, 'Asla Olmayacak.'
Açıkça duymaktan böyle düzgün konuşmasını bu çirkin kuşun
Hayrete düştüm, anlamı, alakası zayıf olsa da cevabının;
Kabul edelim ki henüz ihsan edilmemiştir odasında kapının
Üzerinde bir kuş görmek yaşayan bir insana şimdiye dek-
Oda kapısı üstündeki yontu büstte, adı Asla Olmayacak
Gibisinden bir kuş ya da hayvan görmek.
Fakat o yumuşak büstün üstünde bir başına oturdu, söyledi sade
O bir tek sözcüğü, sanki o bir tek sözcükle dökercesine içini.
Daha ne bir tüyünü oynattı Kuzgun, ne de bir şey söyledi yeni,
Ta ki ben 'Diğer dostlar önceden uçtular' diye mırıldanana dek,
' Uçup giden umutlarım gibi önceden, o beni yarın edecek terk.'
O zaman kuş dedi ki 'Asla olmayacak.'
Yerinde verilmiş bu cevapla bozulmuş dinginlikte irkilmiş,
'Kuşkusuz' dedim, 'sarf ettiği laflar peşindeki merhametsiz yıkım
Tarafından izi sürülmüş mutsuz bir üstattan kaptığı tek birikim,
Öyle ki, izi şarkıları tek nakarat olana dek sürülmüş gittikçe çabuk
İzi umutlarına ağıt olana dek sürülmüş o bir tek melankolik
Nakarat, 'Asla', diyen 'asla olmayacak.' '
Fakat hala sevk ediyordu üzgün ruhumu gülümsemeye kuzgun,
Bir iskemleyi dosdoğru kuşun büstün ve kapının önüne çektim;
Sonra kadife mindere çöktüm, kendimi düşü düşe eklemeye bıraktım
Bu uğursuz geçmiş zaman kuşunun ne olduğunu düşünerek,
Ve bu katı kaba korkunç kuru geçmiş zaman kuşunun ne demek
İstediğini, 'Asla olmayacak' diye gaklayarak.
Bunu sezinlemeye çalışarak oturdum, tek hece söylemeden durdum
Ateş gibi gözleri şimdi göğsümün içinde yanmakta olan kuşa,
Bunu ve dahasını düşünerek oturdum, başım dayalı rahatça,
Seyrettiği kadifeye, lamba ışığının şeytanca zevklenerek,
Lamba ışığının zevkle seyrettiği mor kadifeye yaslanamayacak
Fakat o, ah bu asla olmayacak.
Derken, sanki hava ağırlaştı çöktü, görünmez bir buhurdandan esanslar koktu
Sallanan, adımları tüy kaplı zeminde çıngırdayan Meleklerce sola sağa.
'Zavallı' dedim kendime, 'Tanrın sana ödünç verdi, gönderdi bu Seraphimlerle sana,
Soluklan, rahatlan ve Lenore'un anılarının acısından arın artık,
İç, kana kana iç, bu acılardan arındırıcı iksiri ve unut o yitik
Lenore'u. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'.
'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin!
Yoldan Çıkarıcı göndermişse de, fırtına fırlatılmışsa da seni bu yakaya,
Yapayalnız ama yine de gözü pek, büyülenmiş bu çöllük ülkeye,
Dehşet uğrağı bu evin üstüne, var mı, yalvarırım, söyle bana neyse gerçek,
Şifalı bitkisel bir merhem Gilead'da, yalvarırım, söyle bana apaçık.
Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'.
'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin!
Üstümüzde uzanan cennetin, ikimizin de tapındığı tanrının adına
Söyle, bu gamlı ruh uzak Aden'de sarılabilecek mi o genç kadına
Meleklerin Lenore dedikleri o azizeyi sarabilecek mi kucaklayarak,
Meleklerin Lenore diye çağırdıkları o ışıyan, o eşi benzeri yok
Kadını. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'.
'Kuş ya da iblis! ' diye haykırdım, 'Ayrılığımızın işareti olsun o söz,
Katıl ona, o fırtına ile Gece'nin Plutonik kıyısına geri dön,
Git söylediğin yalanın izi gibi kara bir tüy bile bırakmadan,
Yalnızlığımı bozmadan git! Kapımın üstündeki büstten kalk!
Gaganı kalbimden çıkart, suretini kapımdan çek! '
Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'.
Ve Kuzgun uçmadan hiç bir yana, hala oturuyor, oturuyor hala,
Oda kapımın hemen üstündeki solgun büstünde Pallas'ın;
Ve gözleri tamı tamına benziyor gözlerine düş kuran bir iblisin,
Ve lamba ışığı zemine vuruyor gölgesini onun üzerinden akarak,
Ve ruhum zeminde dalgalanarak uzanan bu gölgesinden onun
Hiç sıyrılamayacak, asla olmayacak.
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
“Umut” o tüylü şey –
Ruha konan –
Ve öter sözsüz bir melodiyi –
Ve asla kesmez – hem de asla –
Ve en tatlısı – Fırtınada – duyulur
Çoklarının içini ısıtan –
Bu küçük Kuş’ un gururunu inciten
O fırtına oldukça şiddetli olmalıdır –
Onu en soğuk ülkede duydum-
Ve en yabancı denizde –
Fakat – asla – Istırap içinde bile,
Bir tek kırıntı istemedi – benden.
Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerimdeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.
Bir kadın bekliyor beni, her şey bulunuyor onda, hiçbir eksiği yok
eğer seks yoksa ya da ıslaklığı yoksa doğru erkeğin hala eksiktir her şey.
Seks dahil her şeye
bedenlere, canlara, anlamlara, kanıtlara, saflığa, inceliklere, sonuçlara,
çığlıklara
şarkılara, emirlere, sağlığa, gurura, analığın gizine, doğuştan gelen süte
Bütün umutlara, iyiliklere, bağışlanmışlara
bütün arzulara, aşklara, güzelliklere ve dünyanın tatlarına
bütün devletlere, yargıçlara, tanrılara, dünyayı anlamış insanlara
onun parçasıymış gerekçesiymiş gibi dahildir seks
Tanıdığım her erkek utanmaksızın bildiğini itiraf eder cinsiyetinin tadını
ve her kadın bilir ve itiraf eder kendininkini
Şimdi duygusuz kadınlardan uzaklaştırıyorum kendimi
kalmaya gidiyorum beni bekleyen kadına,
doyduğum sıcakkanlı kadınlara
görüyorum beni anladıklarını ve reddetmediklerini
değer verdiklerini bana-güçlü bir koca olabilirim onlara
Benden eksik yanları yok
Güneşle ve esen rüzgarla bronzlaşmış yüzleri
Kutsal, yumuşak ve güçlü vücutları
biliyorlar nasıl yüzeceklerini, kürek çekmeyi
ata binmeyi, güreşmeyi, ateş etmeyi
Nasıl koşacaklarını, öldüreceklerini, çekilmeyi,
yol almayı, direnmeyi, savunmayı
mükemmel hepsi sakin ve berrak sahipler dişiliklerine
Sıkıca çekiyorum sizi kendime ey kadınlar
izin veremem gitmenize, yeterliyim ben size
Ben sizler içinim sizler de benim ve
yalnızca benim iyiliğim için değil bu
başkalarının iyiliği için de
Uykularınızı daha yüce kahramanlar, şairler kaplamış
ve izin vermiyorlar kimsenin dokunmasına
ama yalnızca ben dokunabilirim size
Bu benim ey kadınlar- kendi yolumu çizdim
Acımasızım ben, sert, geniş ve inatçıyım
-ama sevdiğim için
artık gerekenden fazla incitmeyeceğim sizi
Akıyorum size, sıkarak kaba gücümle sıhhatli
kız ve erkek çocuklar getirmek için bu ülkeye
Hiç bir yakarışı dinlemeden, kendimi güçlendiriyorum yeterince
ve biriktirdiğimi size geri vermeden
kararlıyım geri çekilmemeye
Gizli ırmağına akarım senin
içine ilerleyen binlerce yılı sarıyorum
sahip olduğum en önemli şeyimi
ve Amerika'yı aşılıyorum sana
Sana akan damlalarımdan vahşi ve atletik kızlar
yeni sanatçılar, müzisyenler ve şarkıcılar yetişecek
senden döllediğim bebekler sırası geldiğinde bebekler dölleyecekler
Ben mükemmel erkekler isteyeceğim aşkımın tohumlarından
Çiftleşmelerini bekleyeceğim başkalarıyla
benim seninle çiftleştiğim gibi şimdi
Fışkıran yağmurlarımın meyvelerini sayacağım
sana geldiğimde yağmurların meyvelerini saydığım gibi şimdi
doğumda, yaşamda ölümde ve ölümsüzlükte arayacağım aşkın ürünlerini
öylesine severek yetiştiriyorum ki onları şimdi.
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet'in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan.
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?
Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?
Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?
Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?
Yapma, yapma, artık yapma
Bunu bana, ayakkabı kara.
İçinde yaşadığım bir ayak olarak
Otuz yıl boyunca, zavallı bir beyazlık,
Güçlükle nefes almaya cesaret ettiğim veya hapşırmaya.
Babacım, seni öldürmek zorundaydım.
Ben bir fırsat bulamadan önce sen öldün –
Misketle doldurulmuş gibi ağır bir çanta dolusu Tanrı,
Ürkütücü heykel, ayak baş parmağı
Bir San Francisco fok balığı kadar kocaman.
Ve acayip Atlantikte bir kafa
Fasulye yeşilinin mavinin üstüne yağdığı yerde
Güzel Nusret'ten uzak sularda.
Seni iyileştirmek için dua ederdim.
Ach, du.
Alman dilinde; Polonya kasabasında
Silindirin altında ezilip dümdüz edilmiş
Savaşlarla, savaşlarla, savaşlarla.
Ama kasabanın adı çok sıradan dedi
Polonyalı arkadaşım
En az bir iki düzine kadar vardır aynısından.
Demek ki hiç bilemeyeceğim
Nereye koyduğunu ayağını, kökünü saldığını,
Seninle hiç konuşamadım.
Çene kemiğime sıkıştı kaldı dilim
Sesim bir kablonun içinde kısıldı.
Ich, ich, ich, ich.
Zorlukla konuşabiliyordum.
Her Almanı sen sandım.
Ve bu lisan kırıcı
Bir makina, sanki bir makina
Bacasından atıyor beni bir Yahudi gibi
Dachau, Auschwitz, Belsen'e bir Yahudi gider.
Yahudi gibi konuşmaya başladım.
Belki de bir Yahudi'yim ben.
Tirol'ün kar'ı, Viyana'nın açık renkli birası
Ne çok saf ne de gerçek.
Çingene kadın anam ve tuhaf şansımla
Ve Tarot kutumla, ve Tarot kutumla.
Gerçekten belki de Yahudi'yim ben.
Ben Sen'den hep biraz korktum,
Senin Nazi Hava Kuvvetleri'nden, agularından,
Ve jilet gibi bıyığından
Ve ari gözlerinden, parlak mavi.
Panzer-adam, Panzer-adam, Ey Sen –
Allah'la boy ölçüşen bir gamalı haç
Öylesine karasın, gökyüzünden hiçbir çığlık sızmaz içeri.
Her kadın bir faşiste tapar,
Suratta çizme, senin gibi bir
Acımasızın, acımayan acımayan kalbi.
Kara tahtanın önünde duruyorsun, babacım, öylece
Bendeki resminde,
Ayağın yerinde çenede bir çatlak ince
Ama bunun için daha mı az şeytan? Değil, hayır değil
Kırmızı temiz kalbimi ikiye bölen
Kara adam daha beyaz hiç değil
Seni gömdüklerinde on yaşındaydım.
Yirmisinde ölmeye çalıştım
Dönmek için geriye, geriye, geriye sana
Kemikler bile idare eder sandım.
Ama beni çıkardılar çuvaldan,
Ve parçalarımı zamkladılar birbirine tek tek.
O zaman anladım ne yapmam gerektiğıni.
Senin bir maketini yaptım.
Meinkampf bakışlı, kara giysiler içinde
Bir adam raflara ve vidalara aşık.
Ve evet dedim, kabul ediyorum.
İşte babacım, sonunda ben bittim.
Kara telefonun hattı kökünden kesildi,
Sesler kablolardan kıvrılarak geçemez artık.
Bir adam öldürseydim, iki adam öldürmüş olacaktım –
Kendisini sen olarak tanıtan
Ve bir yol boyunca kanımı içen vampir,
Yedi yıl boyunca, doğrusunu istersen.
Babacım, artık sırtüstü yatabilirsin.
Şişko kara kalbine bit tahta parçası saplı olarak
Köylüler zaten seni hiç sevmemişlerdi.
Mezarına topuk vuruyorlar, üstünde dans ediyorlar şimdi.
Hep biliyorlardı zaten senin sebep olduğunu bütün kötülüklere.
Babacım, babacım, adi herif, bitirdin beni.
Çiçek açan ağaçların altında,bir kadeh şarap
Hiç dostum yok, öylece yalnız içiyorum
Kadehimi parlak ayın şerefine kaldırıyorum
Ay, benim gölgem, bir de ben, üç kişiyiz
O güzel Ay,ne yazık ki, şarap içkicisi değil
Gölgem nereye gitsem koşturup duruyor
Fakat, ay hala dostum, gölgem ise kölem
Bahar harcanıp geçmeden evlenmeliyim
Ona söylediğim şarkılara ay da katılıyor
Dans ederken gölgeler kıvrılıyor,bükülüyor
Ayıkken üçümüzde bayağı çok eğlendik
Şimdi sarhoşuz, herkes kendi yoluna
Ölümsüz dostluğumuzu ebedi paylaşacağız
Sonunda göğün bulutlu nehrinde buluşacağız.
Emoji İle Tepki Ver
9
Sizlerden gelen yoğun ilgi üzerine Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan şairlerimizi ve şiirlerini derlemeye devam ediyoruz. Yine birbirinden özel ve dinlemekten keyif alacağınız 15 şiiri sizler için derledik.
Önceki yazımız olan Türk Edebiyatı Denilince Bilmeniz Gereken 14 Şiire de göz atabilirsiniz. Buna ek olarak, Türk Edebiyatının önemli şairlerini ve şiirlerini derlediğimiz şu yazıları da okumanızı öneriyoruz.
Türk Edebiyatı’nın En Dokunaklı 25 Aşk Şiiri
En Önemli Şairlerimizin Dostluk Üzerine 13 Şiiri
Türk Edebiyatının Okumanız Gereken En Güzel 20 Şiiri
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
Bir sevinç sanarak
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Art arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül gürül akan bir dünya
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana
Kimi sevsem sensin hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin hayret
senden nedense vazgeçilemiyor
Meyhaneler, sabahçı kahveleri,
Cümle eş dost, şair, ressam, serseri,
Artık cümbüşte yoksam geceleri
Sanmayın tarafımdan hıyanet var.
Yaş ilerliyor Artık geçti bizden;
Kişi ev bark edinmeli vakitken.
Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
Bir akşamüstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.
Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan
Seni gören ben değildim.
O bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
monna rosa, siyah güller, ak güller;
gülcenin gülleri ve beyaz yatak.
kanadı kırık kuş merhamet ister;
ah, senin yüzünden kana batacak,
monna rosa, siyah güller, ak güller!
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
Uyandım bir sabah gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
İlginizi çekebilecek diğer şiir yazılarımızdan bazılarına da göz atmanızı öneririz:
11 Ünlü Şairimizin Vatan Ve Memleket Şiirleri
Ünlü Şairlerden Çocuk ve Çocukluk Üzerine 15 Şiir
Tanınmış Tiyatro Sanatçılarımızın Sesinden 14 Şiir
Türk Edebiyatı’nın En Dokunaklı 25 Aşk Şiiri
Önemli Şairlerimizin Ruhunuza Dokunacak 20 Şiiri
Türk Edebiyatının Okumanız Gereken En Güzel 20 Şiiri
Satırlarında umut, sevgi, aşk, korku, hüzün hatta kasvet barındıran nice unutulmaz şiirler vardır. Bazı şairler satırlar dolusu yazar, bir türlü anlatamaz derdini! Bazıları da birkaç satır yazar, hayatımız boyunca düşündürür bizleri! Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Cemal Süreyya ve Özdemir Asaf gibi şairlerimiz tam da bu kategoriye giren sanatçılarımızdan. Eserlerini okuyunca “başka söze hacet yok” dedirten bu şairler, zihinlerinden süzülen o duyguyu bir çırpıda hissettiriverir! İşte ünlü şairlerimizden unutulmayan kısa şiirler…
“Ünlü şair” dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Necip Fazıl Kısakürek, “Beklenen” şiiri ile “bekleneni artık beklemediğini” yürekler önüne serer. “Beklenen”in yokluğunda yapılan beklenene serzeniş, en keskin ifadelerle anlatılır dizelerinde.
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
***
İnsanlar duygularını farklı şekillerde anlatabilir. Kimi kızarak kimi susarak kimi de severek… Duyguların dışa vurumu sanatı, edebiyatı doğurmuştur. Fiilen anlatılamayanlar sanatla anlatılmaya çalışılmış; duygulara umut aşılanmıştır. Tıpkı Cemal Süreya gibi…
Git’ diyorsun da olmuyor işte git demekle, her şeye rağmen gidemiyor insan.
Ben de sana ‘sev’ diyorum mesela, sevebiliyor musun?
***
Orhan Veli Kanık’ın mısralarındaki gibi bazı şiirler öyle bir havada gelir ki vazgeçmek mümkün olmaz!
Bekliyorum.
Öyle bir havada gel ki
Vazgeçmek mümkün olmasın…
***
Şiirler, aslında şairlerin duygularının yansımasıdır. Bazıları bizzat yaşadıklarını şiirlerle anlatırken bazıları da şahit olduklarını şiirlere yansıtır. Bazı şiirler de bizzat şairin ruhundan izler bırakır. Küçük İskender “Sevinme” derken, terk edilmenin iyi yönlerini görmeyi tercih etmiş!
Sevinme.
Çünkü bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin.
Şunu da unutma; Rıhtımda kalanı değil, çekip gideni vurur fırtına!
***
Şairlik, fark etmektir. İnsanların göremediklerini şiirlerle göstermek, özünde satırlarca anlatılabilecek duyguları mısralara sığdırmaktır. Kimileri satırlar dolusu yazar da bitiremez anlatacaklarını. Bazıları da iki satırda verir mesajını… Mesela; Özdemir Asaf’ın iki satırlık şiirinde “fazla” ve “eksik” arasındaki ironi…
Herkes fazlasıyla sevmiş,
Ben eksikleriyle de sevdim oysa.
***
Kullanılan tüm görseller webgrid.co.ukden alınmıştır.
Bermuda şeytan üçgeni nerededir? Neden tehlikeli kabul edilir? başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Öğren kategorisine geri dönebilirsiniz.
Cemal SüreyaKısa ŞiirlerKüçük İskenderNecip Fazıl KısakürekOrhan Veli KanıkÖzdemir AsafÜnlü ŞairlerÜnlü Şairlerin Kısa Şiirleri
Şiirin yazılı tarihi Sümerlerin Gılgamış Destanı’na kadar uzansa da yazıdan önceki sözlü dönemde de şiirin var olduğu bilinmektedir. Yazının olmadığı bu dönemlerde sözlü olarak ses ritmiyle yapılmış, yazının bulunmasıyla bu ritimler, ahenkler kağıda, kile, duvara çeşitli semboller ve yazılarla geçirilmiştir. Tarih boyunca bazen aşk bazen yaşam gibi birçok farklı konuda dünyaca ünlü şairlerden umut dolu şiirler ortaya çıkmıştır. Bu şiirler insanın ruhuna ve düşüncelerine yön vererek kendi içinde bir gezintiye çıkarmaktadır. Bu içeriğimizde şairlerin dimağından süzülerek kağıda dökülen en güzel şiirleri derledik. Keyifli okumalar!
Poe doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti. Bir yıl sonra da annesi veremden öldü. Tüccar bir aile tarafında yetiştirildi. Ancak onu gerçek bir anne gibi seven Frances Allen vefat edince baba John Allan ile arasındaki sorunlar büyüdü. Böylece Edgar Allan Poe da hiç dönmemek üzere evi terk etti. Yaşamı boyunca yazılarına ve şiirlerine yoğunluk veren Poe da hayata gözlerini yumdu. Geriye de de vefat eden çok sevdiği eşi Virginiaya yazdığı düşünülen, dünyaca ünlü şairlerden sayılan Poedan Hiçbiri ayıramaz beni senden diyen umut dolu şiirler kaldı.
yılında Selanikte dünyaya gelen şairin hayatı hapislerle ve sürgünlerle geçmiştir. İstanbulun işgal atında olduğu dönemlerde direniş şiirleri yazmaya başlayan şair zorlu yaşamı boyunca hep bir umut ve mücadele içinde olmuştur. Yazdıkları sebebiyle tepki çeken Nazım Hikmet, Moskova’ya giderek yaşamını orda devam ettirmiştir. ’te hayata veda eden şair Moskova’ya defnedilmiştir. Dünyaca ünlü şairlerden olan Nazım Hikmetten geriye umut ve mücadele dolu şiirleri kalmıştır.
da dünyaya gelen Emily Dickinson hayatını şiir yazmaya adasa da sadece 6 tanesinin yayınlanmasına izin vermiştir. Sosyal hayatı olmayan şair kendini eve kapatarak yazmaya vermiştir. şiirinden geri kalanı ise şairin vefatından sonra yayınlanmıştır. Çoğunluğu aşk üzerine yazılmış olan şiirlerinin yanında dinsel formda şiirler de kaleme almıştır. ABD’de en çok sevilen şairler arasına giren Dickinson bugün hala ününü korumaktadır.
Angelou, 3 yaşındayken annesi ve babası tarafından terk edilerek babaannesi tarafından büyütülür. Hayatı baştan zor başlasa da 17 yaşında ilk kitabını yazan bu kadın hayata hep olumlu bakarak yaşama tutunmayı başarmıştır. Şiirlerinin yanında otobiyografi kitapları ile de birçok insana ilham olmayı başarmış güçlü bir kadındır. 3 Grammy ödülü, ABD ulusal sanat madalyası, Lincoln madalyası, ve ABD’nin sivillere verilen en yüksek ödülü olan özgürlük madalyası ile onurlandırılan Maya Angelou 84 yıllık yaşamına birçok başarı sığdırmıştır.
yılında Boston’da doğan ABDli şair ve deneme yazarı olan Emerson hayatının bir döneminde babası gibi papazlık yapmıştır. Sığ insanlar şansa inanır, güçlü insanlar ise sebep ve sonuç ilişkisine. diyen şair başarıyı kendi çabamızla elde edeceğimizi ifade ederek okurlarına en büyük umudu aşılamıştır. İyiliği hayatında amaç edinen şairin bu iyimser yanı şiirlerine de yansımıştır. Nietzsche’nin Kendimi Emersona o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü onu översem kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum deyimiyle Emerson’ın ne kadar önemli biri olduğu anlaşılmaktadır.
de Dayton’da dünyaya gelen Amerikalı şair üç yaşında babasını kaybetmiştir. Şairliğinin yanında çiçekçilik de yapmıştır. Ün kazandığı Mezarımda Durup da Ağlama şiiri aslında kahverengi bir kağıt alışveriş çantası üzerine yazılmıştır ve ların sonuna kadar kime ait olduğu bilinmiyordu. Daha sonra Fryeın şiirin kendisine ait olduğunu açıklaması ile araştırılmalar sonrası şiirin Fryea ait olduğu doğrulanmıştır.
te dünyaya gelen İngiliz şair, yaşamının bir döneminde Fransaya giderek Fransız devrimcilerinin düşüncelerini benimsemiştir. Hayatı boyunca hayallerin en önemli güç olduğuna inanarak ve doğayı ilham kaynağı kabul ederek eserlerini kaleme almıştır. te İngiltere’de saray şairliğine getirilen Wordsworth aynı zamanda otobiyografi niteliğinde yazılar da kaleme almıştır.
de İngilterede dünyaya gelen şair metafizik bakış açısıyla şiire dil ve içerik bakımında büyük yenilikler getirmiştir. Aşk şiirlerinin yanında dinsel şiirler de yazan Donne, İngilizlerin en büyük şairlerinden biri olarak görülmüştür. Şiirlerinde hissedilen canlılık onu diğer şairlerden ayırmıştır. “Her insan kıtanın bir parçasıdır” diyerek insanları bir bütün olarak gören şair olumlu yaklaşımı ile önemsizleştirilen insanlara umut aşılamıştır.
Rudyard Kipling, te Hindistanda dünyaya gelmiştir. Çocukluğunu mutsuzluk içinde geçiren şair 6 yaşında İngilterede bir ailenin yanına verilmiştir. Bir dönem Hindistana dönerek 7 yıl gazetecilik yaptıktan sonra İngiltereye geri dönmüştür. Şiir ve öykü kitapları yazan şair, de Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış ve da İngilterede hayata veda etmiştir. İnsanların başına gelebilecek birçok kötü durumu değerlendirerek her şeye rağmen güçlü ve sabırlı olmayı şiirine işlemiştir. Hep bir çıkış yolu olduğunu anlatmaya çalışan şair, dünyaca Ünlü Şairlerden olmayı umut dolu şiirler yazarak başarmıştır.
İngiliz yazar, şair, eleştirmen ve editör olan Henley, da dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda geçirdiği verem hastalığı sonrasında bir bacağını kaybetmesiyle yatmak zorunda kaldığı hastanede şiirler yazmaya başlamıştır. Hastanede yazdığı bu şiirlerle ün kazanan şair, hastane yaşamını anlatan serbest ölçülü şiirler yazmıştır. İyileştikten sonra gazetecilik ve yayıncılık yaparak hayatını devam ettirmiştir. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen hep bir çıkış kapısı bulan bu mücadeleci şair te hayata veda etmiştir.
Asıl adı George Gordon Byron olan şair, de İngilterede bir ayağı sakat olarak dünyaya gelmiştir. 3 yaşındayken babasını kaybeden şair annesi ile birlikte yaşamını sürdürmüştür. Osmanlı Devletine karşı çıkan Yunan ayaklanmalarında Yunanlıların yanında yer almıştır ve Çanakkale Boğazını yüzerek geçmiştir. Geniş kitleleri etkisi altına almasından dolayı ilk süperstar olarak görülmüştür. te Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında bakımsızlıktan vefat etmiştir.
Necip Fazıl, te Maraşlı bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatı boyunca değerli şair ve yazarlarla tanışma fırsatı bulan Necip Fazıl 12 yaşında yayıncılık hayatına başlamıştır. Başarılarından dolayı eğitim hayatının bir dönemini Pariste geçiren şair bohem bir yaşam içine girip derslerini aksatınca bursu kesilerek yurda geri gönderilmiştir. Yurda döndükten sonra tasavvuf ile tanışan şair bu yönelişini şiirlerine de yansıtmış ve te hayata veda etmiştir.
Rabindranath Tagore, de Hindistanda dünyaya gelmiştir. En güzel şiirlerini karısını ve iki çocuğunu kaybettiği acılı dönemlerinde yazmıştır. Hint kültürünü Batı’ya, Batı edebiyatını da Hindistan’a tanıtan önemli sanatçılardan biridir. te Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan şair aynı zamanda 70 yaşında başladığı resimle ressamlık yeteneğini de gözler önüne sermiştir. Hayatı boyunca üretken olmayı amaç edinen şair de hayata veda etmiştir.
Victor Hugo, de Fransada dünyaya gelmiştir. Fransız edebiyatının ünlü isimlerinden biri olan Hugo romantizm akımının lideri olarak düz yazı ve şiirler yazmıştır. Yazdığı en iyi romanlardan olan Notre Damenin Kamburu ile yazar olarak da tanınmış ve Sefiller adlı romanı ile de dünyaca ün kazanmıştır. Charles Dickens, Fyodor Dostoyevski, Oscar Wilde, Albert Camus, Tolstoy gibi kendinden sonra gelen birçok büyük edebiyatçıyı etkilemiştir. Şair ve yazar olarak dünyadaki yerini hala koruyan Hugo te hayata veda etmiştir.
İkinci yeni akımının şairlerinden olan Turgut Uyar de Ankarada dünyaya gelmiştir. Babası görevi gereği çoğunlukla şehir dışında olduğu için babasının yokluğu Uyarda derin bir hüzün oluşturmuştur. Bir süre Ankarada da personel subayı olarak görev yapan şair, buradaki görevinden ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayinin Ankaradaki şubesinde çalışmaya başlamıştır. Henüz ilk okuldayken şiir yazmaya başlayan Turgut Uyar, ikinci evliliğini Cemal Süreyya’nın eski eşi olan yazar Tomris Uyarla yapmıştır. Tomris Uyara olan aşkını şiirlere de işleyen şair te hayata veda etmiştir.
Ünlü şairlerin hepsinin bir aşk şiiri vardır. Bazı şairler ise hep aşk konulu şiirler yazarlar. Şiir dediğimizde zaten aklımıza ilk olarak ‘’Aşk’’ konusu gelmektedir. İnsanların çoğu âşık olduklarında sevdiklerine şiir yazarlar veya romantik sözlerle yazmaya çalışırlar. Ünlü şairler en çok aşk şiirleri ile tanınırlar. Birçok şair yazdıkları şiirler ve anlamları ile tanınmıştır. Şiir yazmak oldukça özveri ve ilgi istemektedir. Anlamsız gelişi güzel sırf uyumlu diye bir araya getirilen kelimelerden şiir yazılmaz. Şiirin bir anlamı olmalıdır. Okuyucuya çok derin duyguları açmalı ve onları farklı diyarlara götürmelidir. Bu tarz hisler yaratmayan yazılara ‘’Şiir’’ denmemektedir. İşte karşınızda ünlü şairlerin yazdığı en çok konuşulan 10 şiir
1: Ahmet Hamdi Tanpınar, Bir Adın Kalmalı
Bir Adın Kalmalı Geriye
Bütün Kırılmış Şeylerin Nihayetinde
Aynaların Ardında Sır
Yalnızlığın Peşinde Kuvvet
Evet Nihayet
Bir Adın Kalmalı Geriye
Bir De O Kahreden Gurbet
Sen Say Ki
Ben Hiç Ağlamadım
Hiç Ateşe Tutmadım Yüreğimi
Geceleri, Koynuma Almadım İhaneti
Ve Say Ki
Bütün Şiirler Gözlerini
Bütün Şarkılar Saçlarını Söylemedi
Hele Nihavent
Hele Buselik Hiç Geçmedi Fikrimden
Ve Hiç Gitmedi
Bir Topak Kan Gibi Adın
İçimin Nehirlerinden
Evet Yangın
Evet Salaş Yalvarmanın Korkusunda Talan
Evet Kaybetmenin O Zehirli Buğusu
Evet Nisyan
Evet Kahrolmuş Sayfaların Arasında Adın
Sokaklar Dolusu Bir Adamın Yalnızlığı
Bu Sevda Biraz Nadan
Biraz Da Hıçkırık Tadı
Pencere Önü Menekşelerinde Her Akşam
Dağlar Sonra Oynadı Yerinden
Ve Hallaçlar Attı Pamuğu Fütursuzca
Sen Say Ki
Yerin Dibine Geçti
Geçmeyesi Sevdam
Ve Ben Seni Sevdiğim Zaman
Bu Şehre Yağmurlar Yağdı
Yani Ben Seni Sevdiğim Zaman
Ayrılık Kurşun Kadar Ağır
Gülüşün Kadar Felaketiydi Yaşamanın
Yine De Bir Adın Kalmalı Geriye
Bütün Kırılmış Şeylerin Nihayetinde
Aynaların Ardında Sır
Yalnızlığın Peşinde Kuvvet
Evet Nihayet
Bir Adın Kalmalı Geriye
Bir De O Kahreden Gurbet
Beni Affet
Kaybetmek İçin Erken, Sevmek İçin Çok Geç…
Ahmet Hamdi Tanpınar Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerindendir. 23 Haziran tarihinde dünyaya gelmiştir. Edebiyata, şiirlere, romanlara ve siyasete ilgili oldukça fazlaydı. Zaman ilerledikçe bütün bu dallarda oldukça iyi seviyelere gelerek yazar oldu. Birçok şiirler ve romanlar yazarak oldukça kişi tarafından tanınmıştır. Yazarın en çok bilinen ve okunan aşk şiirlerinin bir tanesi de ‘’Bir adın kalmalı’’ adlı şiirdir. Aşk şiirleri arasında oldukça iyi bir ilgiyi hak etmektedir. İçerisinde barındırdığı anlam ve özverili yazılan kelimeler, okuyucunun kalbinde çok güzel hislere yer açmaktadır.
2: Atilla İlhan, Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski istanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
15 Haziran tarihinde dünyaya gelen Atilla İlhan birçok kategoride oldukça iyi başarılar yakalamıştır. Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı ve gazetecilik gibi dallarda oldukça bilinmektedir. Şiirlerinde oldukça iyi dil kullanarak okuyucularına hitap etmektedir. Aşk şiiri seven kişilerin favori şiiri ‘’Ben sana mecburum’’ adlı şiirdir. Şiirde Atilla İlhan derin ve anlamlı kelimeler kullanarak okuyucunun dikkatini oldukça çekmektedir.
3: Aziz Nesin, Bende Kal
Bir tohum verdin
Çiçeğini al
Bir çekirdek verdin
Ağacını al
Bir dal verdin
Ormanını al
Dünyamı verdim sana
Bende kal
Aziz Nesin, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında oldukça iyi işlere imza atmıştır. Birçok kişi tarafından Mehmet Nusret Nesin olarak da hitap edilmektedir. 6 Temmuz tarihinde dünyaya gelen ünlü şiir yazarı, 20 Aralık tarihinde ise gözlerini hayata yumdu. Aşk şiiri olarak Aziz Nesin adlı yazarın en çok bilinen yapıtı ‘’Bende Kal’’ adlı şiirdir.
4: Can Yücel, Anladım
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
Kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek
değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde ask olmadan geçen her gün kayıpmış
Ask peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı; gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaha çevirdiğinde anladım..
Bir insani herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabiliyormuş, Çok acıttığında anladım..
Fakat hak edermiş; sevilen onun için dökülen her damla
Gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel!'' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım…
Biri sana ''git'' dediğinde, 'kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş
Sevgi dolu yüreklerde gurur olmazmış
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş;
Emek ise vazgeçemeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
Sevmekmiş
Çok farklı tarzlar ile tanınan Can Yücel Türk bir şairdir. Şiir dillerinde kaba ama içten bir dil kullanarak okuyucularını kendine bağlamıştır. Çok farklı tarzlarda şiirler yazarak, piyasada oldukça fazla adını duyurmuştur. tarihinde dünyaya gelen Can Yücel, yılında hayata gözlerini yummuştur. Aşk şiiri denildiğinde Can Yücel’in adı anılmazsa olmaz. Can Yücel’in en çok sevilen şiirlerinden bir tanesi de ‘’Anladım’’ isimli şiiridir.
5: Cahit Sıtkı Tarancı, Serenad
Kimdir bana gülümsiyen yeşillik balkonundan?
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.
Bir gülüsündür gençliğimi döndürdü yolundan
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.
Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme
Çok değil evi barkı terkedip sana uyduğum
Ancak sen tâzelikte gül yaraşır pencereme
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum.
Eğil bak suya, ordadır güzelliğin, gençliğim
Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın
Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim
Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın.
Cumhuriyet döneminin en önemli şiir yazarlarından biriside Cahit Sıtkı Tarancı’dır. Türk şair ve yazar olarak birçok kişi tarafından bilinip sevilmektedir. Diyarbakır doğumlu olan şair yılında hayata gelmiştir. Ancak yılında hayata erken gözlerini yummuştur. Bu kadar kısa zamanda oldukça iyi başarılara yakalayarak insanlara kendini tanıtmış ve sevdirmiştir. Aşk şiir kategorisinde en güzel yapıtı ‘’Serenad’’ olmaktadır. Birçok kişi tarafından sevilmekte olup sürekli okunmaktadır.
6: Cemal Süreya, Biliyorum Sana Giden
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Türk şair ve yazarlarından en çok bilinen kişi Cemal Süreya’dır. yılında dünyaya gelmiş ve birçok alanda çok güzel şiirler yazmıştır. Bu şairin adını, herkes hayatında bir kerede olsa duymuştur. En güzel aşk şiiri ise ‘’Biliyorum sana giden’’ adlı şiiridir. Şiirde oldukça güzel ve anlamlı bir dil kullanılmıştır. Okuyucu ise em şairi hem de şiiri oldukça sevmektedir. Birçok okulda bu şiir okunmaktadır.
7: Edip Cansever, Oda
Ben o doğum sancılarıyla kıvranan odamda
Bir süredir hiç kımıldamıyorum
Hiç kımıldamıyorum, dersem, ölümün eskizlerini çiziyorum eskisi gibi
Yüzümün rüzgârıyla oynuyorum arada
Yüzümün rüzgârıyla… bu ufak yolculuk değiştiriyor beni
Bir koltuktan bir başka koltuğa geçiyorum meselâ. Kendimi
Yerlerde sürüyerekten. Yerler ki taş gibi soğuk
Soğuk bir taş kabartmasına benzetiyor gövdemi
Ne zaman – Ben bunu hiç bilmiyorum
O zaman – O zaman mı, bilmiyorum
Eski bir uygarlık kalıntısı gibi
Bir başıma duyuyorum artık yalnızlığımı
Bir başıma duyuyorum artık yalnızlığımı. Ve beni
Bu çağ üstü duyarlık azıcık yatıştırıyor
Ayağa kalkıyorum birden, boşluğa uzatıyorum ellerimi
Mırıldanıyorum sanki ara vermeden
Sesi yitmiş bir tanrının bana diyeceklerini
Gün günden odamın şeklini alıyorum
İşliyorum bu iniltili varlığı yeniden
Kim bilir, duyuyorum yazgısını belki de
Kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
Dal olan bir böceğin
O garip yazgısını
Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe.
İstanbul’da tarihinde dünyaya gelen şair, İstanbul Erkek Lisesini bitirerek buradan mezun oldu. Kapalıçarşı’da turist eşyaları ve halı ticareti yaparak geçimini sağladı. tarihinden sonra işe şiirle uğraşarak bu dalda oldukça iyi başarılar yakaladı.
Edip Cansever’in en iyi aşk şiiri ise ‘’Oda’’ isimli şiiridir. Şiirde mükemmel saflıkta bir dil kullanarak, okuyucuya harika zevk vermektedir.
8: İlhan Berk, Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
Türk şair olan İlhan Berk Balıkesir’de Necatibey Öğretmen Okulundan mezun oldu. Daha sonra şairliğe olan ilgisini geliştirerek bu alana daha çok yöneldi ve birbirinden güzel şiirler ile oldukça fazla kişi tarafından okunmaya başlandı. Aşk Şiiri olarak ise ‘’üç kez seni seviyorum diye uyandım’’ isimli şiirini tavsiye ederiz. Birçok kişi tarafından oldukça beğenilen bir şiirdir.
9: Necip Fazıl Kısa Kürek, Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Türk şair, yazar ve düşünür olan Necip Fazıl Kısakürek yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 24 yaşında yazmış olduğu şiir kitabı ‘’Kaldırımlar’’ ile oldukça tanınmıştır. Bundan sonra şiirleri ve yazarlığı ile bilinen Necip Fazıl Kısakürek birçok kişi tarafından oldukça sevilmiştir. Birçok farklı aşk şiiri yazmıştır. Şiirlerinde kullandığı dil samimi ve anlaşılır bir yapıya sahiptir. ‘’Beklenen’’ adlı aşk şiirini birçok kişi için önerebiliriz.
Orhan Veli kanık, Sevdaya mı Tutuldum
Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Bende mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?
Orhan Veli Kanık’ın en çok bilinen ve okunan şiirleri arasında yer alan ‘’Sevdaya mı Tutuldum’’, oldukça güzel bir dille yazılmıştır. Birçok seveni şairi bu şiir ile tanımaktadır. Daha çok Orhan Veli olarak bilinen şair yılında Beykoz’da dünyaya gelmiştir. yılında ise hayata gözlerini çok erken bir şekilde yummuştur.
gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede