Finans
Ülkelerin Merkez Bankaları Hangi Durumlarda Para Basar? Fazla Para Basmanın Sonuçları Nelerdir?
Bütün dünyada küresel bir kriz yaşanmaya devam ederken ve ekonomilerde ardı arkası gelmeyen değer kayıpları yaşanırken akıllarda tek bir soru var; o da merkez bankalarının para basma yetisi! Para basmak her ülkenin kendi merkez bankası tarafından kontrol edilir ve gerekli durumlarda uygulanır. İç ve dış borçları ödemede, ülke ekonomisini geliştirmede basılan para miktarının önemi büyüktür. Peki para basmak bu kadar basitken neden daha fazla para basarak refah seviyesini artırmıyoruz?
Gelin bu soruyu birlikte yanıtlayalım
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Altın, arasındaki yüzyılda dünya para sisteminin temelini oluşturmuştu. ’li yıllarda ise altın para sistemi bırakılarak altın rezervlerini iç para arzına eşit kılan altın standardı sistemine geçilmiş ve bu sistem I. Dünya Savaşı’na kadar uluslararası para sisteminin temelini oluşturmuştur. Merkez bankaları altını, Altın Standardı döneminde dolaşımdaki paralarının değerini belirlemekte kullanmışlardır. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte altın standardı yürürlükten kalkmıştır. Savaşın sona ermesinden sonra yürürlüğe konulan “2. altın standardı” başarılı olamamış ve iki dünya savaşı arası dönemde çeşitli sistemler denenmiştir.
Altına dayalı uluslararası para sisteminde, i) altın sikke, ii) altın külçe sistemi ve iii) altın döviz sistemi olmak üzere üç ayrı uygulama görülmektedir. Altın sikke sisteminde tedavüle konu olan paralar, altın sikkeler ile % altın karşılığında ihraç edilen banknotlardan oluşmaktaydı. Altın külçe sisteminde ise ulusal paralar yine altınla tanımlanmış, banknotların doğrudan doğruya altın rezervleri karşılığında ihraç edilmesi ilkesi benimsenmiş ancak banknotların altına dönüştürülmesi sınırlandırılmıştır. Altın-döviz sisteminde ise ulusal paraların altınla tanımlanmasına karşın ulusal paraların doğrudan doğruya altına tahvil edilmesi olanağı kaldırılmıştır (Kürşat Yalçıner (). Uluslararası Finansman. Gazi Kitabevi. Ankara).
Bretton Woods ile altın kambiyo sistemi yürürlüğe konulmuştur. Ülke paraları dolara endekslenmiş ve dolara altın cinsinden (1 ons altın=35$) bir değer biçilmiştir. Bu sistemde altın, uluslararası rezervlerin bir kısmını oluşturmak ve likidite ihtiyacını karşılamak ile dolaylı ve dolaysız diğer para birimleri için bir değer ölçüsü olmak rollerini üstlenmiştir. yılında ABD dolarının altın konvertibilitesinin kaldırılmasıyla Bretton Woods Sistemi sona ermiştir (Çetinel G. Altının Ekonomideki Yeri ve Pazarı. Jeoloji Mühendisliği. Sayı. Sf: ).
Günümüzde ticaret işlemlerine ilişkin ödemelerde ya da rezerv para sisteminde altın karşılığı bulundurma ya da altınla ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Uluslararası rezervlerin ya da dolaşımdaki paranın altın rezervleri ya da hareketleri ile illiyet bağı ortadan kalkmıştır.
Banknotlar sanıldığı gibi altın ya da gümüş gibi değerli maden karşılığı ihraç edilmezler. Kağıt paranın gerçek değeri yalnızca kağıt ve mürekkep değeridir. Merkez bankalarının dolaşıma soktuğu kâğıt paranın değeri, herhangi bir değerli madene dayanmıyor.
İtibarî para ya da fiat para olarak tanımlanan bu paranın karşılığı kendisini ihraç eden devletin, ekonomisinin ve merkez bankasının itibarıdır. Karşılığında kıymetli maden sunma gibi bir zorunluluğun bulunmaması ve fizikî basım yerine elektronik olarak parasal tabanın kolayca artırılabiliyor olması nedeniyle ülkeler sıklıkla ve kolaylıkla para basımını gerçekleştirebilmektedir. Böylelikle devletler para basımının getirdiği senyoraj gelirine erişebilmektedir.
Bu sürece ilişkin Uluslararası Para Sistemi ve Uluslararası Rezerv Para Birimi Nedir?, Altın ve Uluslararası Para Sistemindeki Yeri ve Bretton Woods Uluslararası Para Sistemi Sistemi başlıklı yazılarımızı inceleyebilirsiniz.
Uluslararası Para Sistemi ve Uluslararası Rezerv Para Birimi Nedir?
Altın ve Uluslararası Para Sistemindeki Yeri
Bretton Woods Uluslararası Para Sistemi Sistemi
Para basımı ve etkileri hakkında da daha önce yayımladığımız aşağıda bağlantıları sunulan yazılarımıza göz atabilirsiniz.
Para Basıldığı Nasıl Anlaşılır?
Para Basarak Kamu Borcu Ödenir Mi?
Merkez Bankası; Türkiye’de para basma ve ihraç yetkisine sahip tek banka olmakla birlikte, bu imtiyazı Türkiye Büyük Millet Meclisinden (TBMM) almıştır. Bu yetkinin tamamen ve süresiz olarak Bankaya devredilme süreci şu şekilde gerçekleşmiştir:
Kağıt Paranın Tarihçesi
Erdoğan SÜZER
Yayınlanma: - 30 Mart Güncellenme:
Enflasyonla mücadelede başarı sağlayamayan Merkez Bankası (MB) çareyi para basmakta buldu. Merkez Bankası banknot matbaasını gece gündüz çalıştırınca piyasadaki banknot miktarındaki artış yüzde 24'e gelerek son 10 yıl ortalamasının iki katına ulaştı.
Emisyon hacmi de bir yılda kata yakın arttı. Enflasyon paranın değerini düşürdüğü için Merkez Bankası TL'lik banknotların basımına ağırlık verdi. Yıl boyunca basılan her 6 banknottan yaklaşık 5'i TL'lik banknotlardan oluştu.
Vatandaşın cebi, alım gücü düşen, adeta bozuk paraya dönüşen TL'lik banknotlarla doldu. Merkez Bankası Faaliyet Raporu'na göre, yılına girildiğinde piyasada 2 milyar milyon adet banknot bulunuyordu.
, , 50, 20,10 ve 5 TL'lik kupürlerden oluşan bu banknotların sayısı yılın sonuna gelindiğinde 3 milyar milyona yükseldi. Yani Merkez Bankası bir yıl içerisinde tam milyon adet yeni banknotu basıp piyasaya sürdü.
MESAİLER TL İÇİN
Banknot matbaası geçen yıl neredeyse tüm mesaisini TL basımına harcadı. Basılan milyon adet yeni banknotun milyonu TL, 72 milyonu TL olmak üzere milyonu büyük banknottan oluştu.
Artık neredeyse bir değeri kalmayan 50, 20,10 ve 5 TL'lik banknotlardan ise sadece milyon adet basıldı. Son bir yılda piyasadaki ve TL'lik banknotların miktar olarak payı yüzde 55'ten 61'e; değer olarak payı da yüzde 'ten yüzde 'ya fırladı. Yani vatandaş, fiyatı her geçen gün artan temel ihtiyaçlarını alabilmek için cebinde TL ve TL taşımak zorunda kaldı.
KAĞIT VE MÜREKKEP YETİŞMEDİ
Merkez Bankası para basmak için banknot matbaasını gece gündüz çalıştırınca banknot kağıdı ve mürekkep alımı için yaptığı harcamalar yüzde 92 oranında, yani yaklaşık 2 kat birden artarak milyon liraya fırladı. Piyasadaki zamlardan kendisi de olumsuz etkilenen Merkez'in para basımı dışındaki genel faaliyet giderleri de bir yılda kat artışla milyona çıktı. Bu artışta İstanbul'a taşınma kapsamında yapılan yüklü harcamalar etkili oldu. Merkez'in maaş giderindeki artış da yüzde 72'yi buldu.
İlginizi ÇekebilirProf. Dr. Özgür Demirtaştan çağrı: Merkez Bankası Başkanı o olmalıİlginizi ÇekebilirMerkez Bankasının ,8 ton altını nerede saklanıyor?Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın“Utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Siz 15 Temmuz’u görmediniz mi?” sözlerini eleştiren Babacan, “Kimsenin sokağa çıktığı yok, gölge boksu yapıyor. 15 Temmuz’da dersini alanlar darbecilerdi. Ders verenler de demokrasimize sokaklarda sahip çıkan vatandaşlarımızdı” diye konuştu. Merkez Bankası’nın 31 Aralık bilançolarına da dikkat çeken Babacan, hükümete seslenerek “Karşılıksız para mı basıyorsunuz?” diye sordu.
Türkiye’nin “kronik yüksek enflasyon” dönemine girdiğine dikkat çeken Babacan, 30 Aralık akşamına kadar 70 milyar lira zarar gösteren Merkez Bankası bilançosunun, 31 Aralık akşamı birden 60 milyar kâra geçtiğine işaret etti: “Eksi 70 milyardan, bir günde artı 60 milyara dönen bir rakamdan bahsediyoruz. Bir günde tam milyarlık kalem oynatıldı. Ben şimdi buradan hükümete soruyorum: Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Dürüstçe açıklayın. Eğer Merkez Bankasından Hazineye doğrudan para transferi için bunu yaptıysanız, bunun adı karşılıksız para basmaktır. Arka kapıdan döviz satışına alıştınız, şimdi de arka kapıdan para mı basıyorsunuz? Çıkın açıklayın.”
“Kimsenin sokağa çıktığı yok, gölge boksu yapıyor”
Babacanın gündeminde, Cumhurbaşkanı Erdoğanın dünkü (4 Ocak) AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’ndaki “Utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün. 15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün, siz de aynı dersi evvel Allah alırsınız. Bizler Cumhur İttifakı olarak, hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız” sözleri de vardı. Erdoğanı eleştiren Babacan, şunları söyledi:
“Kimse o kıymetli mücadeleyi kirletmeye kalkmasın. Kimsenin sokağa çıktığı da yok. Gölge boksu yapıyor. Zihninde hayali düşmanlar üretmiş. Onlarla oyalanıyor. Dahası, 15 Temmuz’da demokrasiyi korumak adına sokağa çıkarak canını feda eden halkımıza haksızlık ediyor. Sayın Erdoğana demokrasilerde, barışçıl protestoların anayasal bir hak olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Ayrıca bir ara anayasaya da bakmasını, tavsiye ediyorum. Belli ki anayasayı tamamen yok sayıyor ve farkında değil. Bir de son olarak kendisine önce bir sakin olmasını tavsiye ediyorum. Eğer niyetiniz, bu ülkede karışıklık çıkartıp, sonra da bundan nemalanmaksa, hiç boşuna uğraşmayın. Bu millet sizin bu tuzağınıza düşmez.
Zam tartışmaları
Yeni yılda akaryakıta, doğalgaza ve elektriğe yapılan zamlara dikkat çeken Ali Babacan, bu kalemlere gelen zamların üretim maliyetlerini artırdığı için her alana yansıyacağına dikkat çekerek, “Ülke olarak tam gaz yoksulluğa sürükleniyoruz. Tek yol, topyekûn zihniyet değişikliğinden ve iktidar değişikliğinden geçiyor. Bu iktidarın artık ülkenin sorunlarına çözüm bulma kapasitesi bitmiştir. İktidar değişikliğinden başka bir çare yoktur” dedi.
“Enflasyon artışında cumhuriyet tarihi rekorunu kırdılar”
Türkiye İstatistik Kurumu’nu (TÜİK) “rakamları ayarlama enstitüsü” diye tanımlayan Babacan, TÜİK’in yüzde 36 olarak açıkladığı enflasyonunu hatırlatarak bağımsız araştırma yapan kuruluşlara göre ise enflasyonun yüzde 80 civarında olduğuna dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Halktan bihaber, sokaktan bihaber bambaşka rekorlarla övünüyor. Masal anlatıyor” diyerek eleştiren Babacan, enflasyonun daha da artacağına işaret etti: “Ben kendisine gerçek rekoru nerede kırdığını söyleyeyim. Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki yüzde 4’lük farkla cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. Bu şu demek: Üretici fiyatları çok arttı, ancak, maliyetlerdeki artış henüz tüketici fiyatlarına tam olarak yansımadı.”
Türkiye ve G20 ülkelerindeki enflasyon farkı
Erdoğan’ın Kurdaki köpüğü aldık, enflasyondaki köpüğü de alacağız” sözlerini hatırlatan Babacan, “ yılında tek haneli devrettiğimiz tüketici enflasyonunu, beş kattan fazla artırarak, yüzde 36’ya çıkartan sizsiniz. Krizlerin ortağı ve Çin muhibbi ortağınızla beraber, tek imzalı olduğunuz dönemde köpürdü her şey” dedi. Türkiye’nin G20 ülkelerinde yıllık enflasyon sıralamasında ikinci sırada yer aldığına dikkat çeken Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: Üçüncü sıradaki Brezilya ile aramızda üç kattan fazla fark var. Hani enflasyonun küresel bir sorun olduğunu söylüyorlar ya, gerçek burada. Ülkemizdeki bir aylık enflasyon, çok sayıda ülkenin bir yıllık enflasyonunun üstünde, Brezilya’dan sonraki ülkelerin hepsinde enflasyon tek hanede.”
“Madde bağımlısı gibiler”
Kurun düşmediğine dikkat çeken Babacan, “En sonunda, sırf ‘Erdoğan konuşurken kur çıkıyor’ demesinler diye, Merkez Bankasının arka kapısından cayır cayır dolar sattınız. Kendi ağzınızla yükselttiğiniz kurun köpüğü için, bu milletin alın teriyle, akıl teriyle biriken milyarlarca doları hiç acımadan harcadınız. Hani diyorum ya, madde bağımlısı gibiler. Çareyi hemen döviz rezervlerini yakmakta buluyorlar. Alıştılar bir kere. Yani önce doları köpürttüler, sonra da o köpüğü almak için milyarlarca dolarımızı harcadılar. Peki kuru düşürebildiler mi? Hayır. Daha eylül başında 8,30 olan dolar kuru, dört ay sonra bugün, 13,50 lira.”
hedefleri
Siyasi iktidarın ortaya koyduğu hiçbir hedefi tutturamadığını vurgulayan Babacan, “‘Bizim daha hedeflerimiz var’ diyorlar. Yahu, hedefi mi kaldı? Hepsi allak bullak oldu. Bu arada, bir kalkınma planı açıkladılar, ‘12 bin dolara yükselteceğiz’ dediler. Baktılar, bu da tutmadı. Geçen eylül ayında ‘Söz, 10 bin dolara çıkartacağız’ dediler. Peki durum ne? 12 bin dolara kadar yükselttiğimiz milli geliri 8 bin dolarlara kadar gerilettiler. Kendilerine bir tavsiyem var. Siz en iyisi plan falan yapmayın. Hedef de koymayın. Beklentinizden de bahsetmeyin. Zaten tutturamıyorsunuz” diye konuştu.
“ yılında üye sayısında en büyük artış DEVA Partisi’nde”
Babacan, DEVA Partisi’nin üye sayısına ilişkin ise şu bilgileri verdi: “Yargıtay sistemine göre senesinde üye sayısında oran olarak en büyük artışı yapan parti, DEVA Partisi. Bir senede 15 bin üyeden bin ’ya ulaştık. Düşünün ki senenin son iki gününde iki binden fazla üyemiz oldu. Düşünün ki son bir ayda yaklaşık 20 bin yeni arkadaşımız aramıza katıldı. Damla damla yayılmaya devam ediyoruz, hızla büyüyoruz.”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın, bir süredir konuşmalarında atıfta bulunduğu bir konu var; o da karşılıksız basılan paralar.
Babacan, özellikle konu gelişmiş ülkelere geldiğinde, ABD ve Japonyada karşılıksız basılan paralardan bahsediyor. Krizden çıkış için merkez bankalarının tahvil alım programlarına gönderme yapıyor. Göndermeler tabii ki olumsuz bir çerçevede konuşmalarda yer alıyor.
Bakın, 29 Kasım günü Kayseride Sanayi Odasının bir toplantısında yaptığı konuşmada ne demiş;
Şöyle bir bakıyoruz Amerika Birleşik Devletleri’ne, ekonomik toparlanma ancak son ayda ve çok yavaş yavaş geliyor. Karşılıksız basılan trilyonlarca dolara rağmen, korkunç miktarda kamu harcamasına rağmen, borçlarının milli gelire oranın yüzde ’ü aşacak şekilde aşırı harcamalar yapılmasına rağmen, daha yeni yeni küçük büyüme oranlarını görüyoruz ve bu büyüme istihdam üreten büyüme de değil.
Avrupa Birliği’ne bakıyoruz, arka arkaya negatif rakamlar, büyüme değil daralma var Avro Bölgesi’nin toplamına baktığımızda. Biliyorsunuz Avro Bölgesi’nde 17 ülke oldu şimdi, gelecek yıl belki az artıya geçebilecek.
Japonya’ya bakıyorsunuz, 10 yıllık bir durgunluk dönemi, arkasından yeni hükûmetin enflasyon hedefini ikiye katlayarak, Merkez Bankası’nın karşılıksız bastığı paramiktarını ikiye katlayarak küçük küçük böyle büyüme rakamlarının olmasını bekliyorlar şu anda. Gelişmiş ülkelerde problemler hala çok çok büyük.
Babacanın konuşmalarını dikkatle izliyorum, acaba lafın gelişi böyle söylemiş olabilir diye düşünmüştüm. Hayır değil, defalarca tekrarla söylüyor ki Babacan; merkez bankalarının piyasadan yaptığı tahvil alım programlarını karşılıksız para basmak olduğunu düşünüyor.
Bir merkez bankasının tahvil satın alarak piyasaya para vermesi, karşılıksız para basmak değildir. Karşılık tahvildir.
Merkez bankaları nasıl para yaratır? Bir varlık satın alarak tabii ki. Eğer herhangi bir varlık almadan, para yaratıyorsa işte bu o zaman karşılıksız para basmaktır.
Bakın bizim Merkez Bankasının nasıl para yaratabileceği kendi yasasında nasıl yazılmış;
Banknot ihracı ve tedavül mecburiyeti
Madde
a) Bankanın ihraç etmiş olduğu ve ihraç edeceği banknotların tedavülü mecburi olup, bunlar hudutsuz ödeme kudretini haizdir.
b) (25/4/ tarihli ve sayılı Kanun ile değiştirilen şekli) Banka 45, 52 ve 53’üncü maddelerde yazılı işlemler dolayısıyla da banknot ihraç etme yetkisini haizdir.
Söyleyelim; madde reeskont işlemleri, madde Açık Piyasa İşlemleri, madde de döviz alım-satım işlemlerini belirler.
Yani, ticari senetler karşılığı, tahvil alımı ya da tahvil karşılığı repo işlemleri ile, döviz alarak Merkez Bankası para yaratır.
Karşılıksız para basmak; basitçe yaz tahtaya, al haftaya türünden yapılan avans işlemleridir aslında.
Geçmişte, Hazineye kısa vadeli avans kalemi altında, Hazineye bütçe ödeneklerinin yüzde 15i oranında Merkez Bankasından avans alma olanağı veriliyordu. O avans hiç kapatılmıyordu
Bir merkez bankası, karşılık ya da teminat olarak hiçbir şey almadan para veriyorsa, para basıyorsa yaptığı iş karşılıksız para basmaktır.
Biri Babacana hatırlatsın; gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının yaptığı karşılıksız para basmak değildir.
O merkez bankaları, piyasaya dönüp satabilecekleri oldukça likit tahvilleri satın alıp, karşılığında ödediği parayı basmaktadır. Karşılıksız para basmamaktadır.
Önceki yazımda enflasyonda doğru bilinen bazı yanlışlardan bahsetmiştim. Merkez Bankası bugünkü toplantısında bir kez daha faiz artışını pas geçerken, bana yanlış gelen konulardaki kararlılığını sürdürüyor.
Son karar metninde, "Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan ve güçlendirilerek sürdürülmekte olan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir" ifadesinin yer alması, "Enflasyon kendi kendine düşer" inancının devam ettiğini gösteriyor.
Hatalı bulduğum bu anlayış, er ya da geç enflasyonu düşürmek için harekete geçildiğinde ödenecek maliyeti artırmaktadır.
Merkez Bankası'nın hatasında ısrar etmesine ek olarak dünyanın geri kalanında artan enflasyona karşı uygulanan sıkı para politikasını da göz ardı edip metine koymaktan imtina etmesi ise bir diğer gariplik.
Biz yine de doğru bilinen yanlışlar listemize devam edelim.
Bu mantık zinciri, sebep ve sonuç ilişkilerinin birbirine karışmasından kaynaklanan bir yanlış algıyı ve bunun sonucunda oluşan yanıltıcı rehaveti yansıtıyor. Parçalarına ayırarak anlatalım:
a) Enflasyon artınca talep düşer
b) Talep düşünce enflasyon düşer
Yukarıdaki ifadelerin ikisi de kendi başına doğrudur. Ancak buradan yola çıkarak (a) olursa (b) olur sonucu çıkmaz. Yani (a)'da enflasyon artışı ile başlayan zincir, (b)'de enflasyon düşüşü ile sonuçlanmaz. Çünkü (b)'de kastedilen talep düşüşü "enflasyondan bağımsız sebeplerle" tetiklenir. Dolayısı ile bu iki parçayı birleştirip bir sarmal oluşturmak ve enflasyonun kendi kendisine düşmesini beklemek mümkün değildir.
Yukarıdaki mantığı daha çok emlak piyasası üzerinden duyuyoruz. Mevduat faizinin reel getirisinin negatif oluşu, kurdaki artışın sınırlı kalmasının KKM getirisini sınırlaması hane halkını alternatif yatırım araçlarına yönlendirdi. Tatmin edici finansal enstrümanların kıtlığı ev talebini patlattı. Ev fiyatlarında bir senede yüzde 'leri aşan artışlar yaşandı.
Gelgelelim konut piyasasında görülen hızlı fiyat artışlarının bir balona işaret edebileceği ve talebin düşeceği, bunun da fiyatları geri çekebileceği konuşuluyor. Yani (b) ile kastedilen durum söz konusu. Ancak dikkat edersek burada talebi geri çekecek faktör "enflasyon" değil emlak piyasası özelinde oluşan fiyatların gerçek piyasa değerini yansıtmadığı endişesidir. Eğer bu tür bir endişe oluşmazsa sırf ev fiyatlarında enflasyon olduğu için ev talebi kendi kendine aşağı inmeyecek yani enflasyon "kendi kendine" düşmeyecektir.
Özetleyecek olursak enflasyon artınca azalan talep, geriye dönüp enflasyonu düşürmeyecektir.
Son dönemde sıklıkla bankamatikten çekilen paraların matbaadan yeni çıkmış para olduğu, dolayısı ile Merkez Bankası'nın para basıp enflasyonu körüklediği konuşuluyor. Bu masum görünen ifade aslında halk arasında çok yaygın olan bir yanlış anlamayı yansıtıyor.
Para basmak nedir? "Merkez Bankası para basıyor, enflasyon artıyor" dediğimizde neyi kastediyoruz? Merkez Bankası nasıl para basar?
"Para basmak" iki anlam içerir. Kafa karışıklığının sebebi bu iki anlamın birbirine geçmesinden kaynaklanıyor. Para basmanın birinci anlamı, banknot matbaasına gidip para basılmasıdır. Burada amaç piyasadaki eskimiş banknotları yenileri ile değiştirmektir. Bu son derece mekanik işlemin herhangi bir politika ya da haber değeri yoktur.
Para politikası bağlamında "para basmak" ile kastedilen ise gevşek para politikası sonucunda para arzının artmasıdır. Enflasyonist baskıları artıran para basmak ile kastedilen bu ikinci tanımdır.
Banknot matbaasında para basmak para arzını artırmaz. Çünkü bu şekilde basılan para "helikopterle dağıtır gibi" ekonomiye sokulamaz. Bankamatikten para çekmek de para arzını artırmaz. Neden mi?
Para arzının farklı tanımları vardır. M1 tanımlı para arzı kabaca dolaşımdaki nakit para ve vadesiz mevduattan oluşur. M2 ise M1'e ilave olarak vadeli mevduatları da kapsar. Bankamatiğe gidip para çekildiğinde mevduat hesabınızdaki para azalırken nakit tuttuğunuz para artar. Yani para arzının kompozisyonu değişir, ama miktarı sabit kalır.
Para arzını artırmak, genişleyici para politikası ile olur. Merkez Bankası'nın bankalardan tahvil ve bono satın alma karşılığında onların Merkez Bankası'nda tuttukları rezervlerini artırması ile gerçekleşir.
Bu şekilde elektronik ortamda "para basmak" matbaada para basıp bankalara ödeme gerektirmez. Bilgisayarın tuşuna basıp bankanın hesabını güncellemek yeterlidir.
Teorik olarak Merkez Bankası'nın satın aldığı tahvil ve bonoya ödemeyi nakit olarak yapması ve dolayısı ile matbaada para basarak para arzını artırması da mümkündür. Ancak pratik bu şekilde işlemeyip para arzındaki artış elektronik ortamda gerçekleşir.
Elbette para arzı ciddi şekilde artıyor. Ancak bunun sebebi düşük faizle piyasaya sürülen likiditenin kredi genişlemesine ve oradan da çarpan etkisi ile daha geniş parasal büyüklüklere yayılmasından kaynaklanıyor.
Yüksek enflasyonist bir ortamda insanların nakit ihtiyacı arttığı için banknot matbaası da daha çok çalışıyor ve dolaşıma "çil çil" para giriyor olabilir. Ancak tekrar edelim ki bizim bankamatikten para çekmemiz mevduatımızda eşit bir azalma getireceği için bu durum toplam para arzını artırmayıp sadece iç dağılımını değiştirecektir.
Özetleyecek olursak bankamatikten çekilen paranın matbaadan yeni çıkmış olması, para arzının arttığı ve enflasyonu artıracağı anlamına gelmez.
Merkez Bankası’nın bir süre önce açtığı “herkes için ekonomi” sitesinde “Emisyon hacminin artması Merkez Bankası’nın gevşek para politikası uyguladığı anlamına gelir mi?” sorusuna yanıt verdi. Merkez bankalarının en temel görevlerinden birinin para basmak ve bastığı parayı dolaşıma sürmek olduğunun belirtildiği yazıda, dolaşımdaki paraya emisyon denildiği ifade edildi. Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülen banknotların ve Hazine tarafından dolaşıma çıkarılan madeni paraların toplamının emisyon hacmi olarak tanımlandığının anlatıldığı yazıda, “Bu tutar, temel olarak, bireylerin ve bankaların nakit talebine göre belirlenir. Peki emisyon hacminin artması, Merkez Bankası’nın ‘para bastığı’ ya da daha teknik ifadeyle gevşek para politikası uyguladığı anlamına gelir mi? Sorunun yanıtı: Hayır!” denildi.
POLİTİKA ARACI DEĞİL
Yazıda, merkez bankalarının para politikasını emisyon hacmini belirleyerek oluşturmadığı belirtilerek emisyon hacminin bir politika aracı olmadığı vurgulandı. Hürriyet’ten Neşe Karanfil’in haberine göre; yazıya şöyle devam edildi: “Para politikası, paranın miktarının değil, parayı elde etme maliyetinin belirlenmesi ile oluşturulur. Merkez Bankası, belirlediği kısa vadeli faiz oranı üzerinden talep eden bankalara borç para verir. Emisyon talebi arttığında bankalar Merkez Bankası’na teminat getirerek Merkez Bankası’ndan borçlanırlar. O halde emisyon hacminin değişmesine ne sebep olur? Emisyon hacmini belirleyen unsur, ekonomideki birimlerin paraya olan talebidir. Kredi kartları, çek, internet bankacılığı gibi alternatif ödeme araçlarında görülen gelişmelere rağmen, özellikle küçük tutarlı ödemelerde nakit kullanmak kolaylık sağlar ve pratiktir. Bu yüzden hâlâ nakde olan talep yüksektir. Bu talep günden güne değişebilir.”
webgrid.co.uk
Para basmanın dayanakları
Artık pek fazla işlevi kalmamış olan madeni parayı hazineye bağlı Darphane, asıl para işlevi gören kâğıt parayı merkez bankası basar. Bunlara ek olarak kaydi parayı da (hesap parası ya da banka parası) bankalar yaratır ([i].) Kaydi para, madeni para ve kâğıt para gibi fizik olarak dolaşımda bulunmaz ama paranın yukarıda sayılan bütün işlevlerini görür. Kâğıt para miktarı bir ölçüde kaydi paranın da miktarını belirleyeceği için merkez bankasının dolaşıma soktuğu para miktarı (emisyon) önemlidir.
Buradaki temel soru şudur: Basılacak paranın miktarı nasıl belirlenmelidir? Bu sorunun yanıtı en basit haliyle ihtiyaç ölçüsünde basılmalıdır şeklindedir ([ii].) Ne var ki bu yanıt bu kez ihtiyaç nasıl belirlenir? sorusuna davetiye çıkarır. Bu sorunun yanıtı da normal koşullarda beklenen enflasyon ve reel büyüme kabaca para arzı artışının temelini belirler şeklinde verilebilir. Bunun ötesinde basılacak para miktarı enflasyonun yükselmesine yol açar. Bu yanıtta dikkat edilecek konu normal koşullar ifadesidir. Ekonomide genelleştirilmiş yaklaşımlar normal koşullara göre dizayn edilmiş olan yaklaşımlardır. Örneğin denk bütçe, enflasyon ve büyümeyi hedef alarak para basma gibi ekonomik sloganlar normal koşulların yaklaşımlarını ifade eder. Koşullar değişmeye, bozulmaya başladığında yaklaşımlar da değişir. Örneğin ekonomide hızlı bir bozulma ortaya çıkmış, ekonomik küçülme, artan işsizlik gibi sorunlar yaşanmaya başlamış ve bu durumun müdahale edilmeden düzeleceğine ilişkin bir beklenti de kalmamışsa o zaman bu yaklaşım değişir. Bu değişimi zor, oyunu bozar diye bilinen atasözüyle özetleyebiliriz. Böyle bir durumda iki politikadan birisi (ya da ikisi birden) genişlemeci bir yaklaşımla devreye sokulur: Vergi indirimlerine gidilmesi ve kamu harcamalarının arttırılması yoluyla uygulanacak maliye politikası veya faiz indirimleri ve para basılması yoluyla uygulanacak para politikası. Bu politika değişiklikleriyle talebin ve dolayısıyla ekonominin canlandırılmasına çalışılır. Böyle bir durumda talep düşük olduğu için bu önlemlere başvurulması normal koşullardan farklı olarak kısa dönemde enflasyonist baskılar yaratmaz. Bunun en açık kanıtı olarak ABD, Avrupa, İngiltere ve Japonya merkez bankalarının para basarak finansman sağlama yoluna gitmelerine karşın bu ekonomilerde enflasyonun normal sınırların dışına çıkmamış olması gösterilebilir.
Para basmak tabu olmaktan çıkıp nasıl normal yaklaşım haline geldi?
Özellikle 20nci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan enflasyonist genişlemeler sonucu merkez bankaları, enflasyon yaratmayacak, reel büyümeyle at başı gidecek kadar para basmayı hedef alır oldular, hatta bu bir tabu haline geldi. 20nci yüzyılın sonlarından başlayarak para arzını hedef alan yaklaşımların yerini enflasyon hedeflemesi yaklaşımı alırken ihtiyaçtan fazla para basmak tabu olarak kalmaya devam etti. yılında ABDdeki Subprime Mortgage Kriziyle ucu görünen ve sonra de Lehman Brothersın batışıyla su yüzüne çıkan küresel krizle birlikte bu tabu yıkıldı. Başta ABD Merkez Bankası Fed olmak üzere, İngiltere Merkez Bankası (BOE), Avrupa Merkez Bankası (ECB), Japonya Merkez Bankası (BOJ) ve sonrasında onları izleyen birçok merkez bankası para basarak talebi canlandırma yoluna gittiler. Para basma tabusunun yarattığı izlenimi yenmek için de buna parasal genişleme gibi farklı algı yaratacak isimler verdiler. Yaptıkları şey aslında para basıp bu parayla hazine ve diğer bazı finans kuruluşlarının tahvillerini satın alarak piyasaya para sürmek ve talebi canlandırmaktı.
Para basma tabusunun yıkılmasından sonra merkez bankaları iki yoldan birisini izlediler. Bazıları (Fed, BOE, ECB, BOJ gibi) basılan parayla piyasadan ağırlıklı olarak hazinenin ve bir miktar da finans kuruluşlarının tahvillerini satın aldılar. Bu uygulama dolaylı olarak hazinenin merkez bankası tarafından finanse edilmesi demekti. Diğer bazı merkez bankaları doğrudan para basıp kredi ya da destek gibi farklı yollarla hazineye veya doğrudan piyasaya verdiler.
Para basarak harcamaları finanse etmek doğru mudur?
Para basmanın tabu olduğu dönemde yeni klasik ekonomi okulu ve rasyonel beklentiler teorisinin önde gelen iki temsilcisi Thomas Sargent ve Neil Wallace Hoş Olmayan Parasalcı Aritmetik başlıklı bir makale yayınladılar ([iii].) Bu makalelerinde o güne kadar söylenenlerin tam tersini söylüyorlardı: Hazinenin, artan maliyetlerle borçlanması ve sürekli piyasaya daha yüksek faiz ödemesi, piyasada para bolluğuna ve enflasyonun artmasına neden olur. O nedenle bütçe açığını para basarak finanse etmek daha az enflasyon yaratıcıdır. Sargent ve Wallaceın bu beklenmedik sonuca ulaşırken yaptığı iki önemli varsayımı gözden kaçırmamak gerekir: (1) Bu sonucun doğması için reel faiz oranının GSYH büyümesinden daha hızlı büyümesi gerekir. (2) Uygulanan maliye politikası veri olarak alınır ve geçerli olan veya gelecekte uygulanacak olan para politikasıyla ilişkili değildir.
Fed başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerin para basarak finansman sağlamasının bugüne kadar enflasyon yaratmadığına bakarsak Sarget ve Wallacein önerisinin yanlış olmadığı sonucuna varabiliriz. Buradaki kritik nokta ekonomi toparlanıp da talep yükselmeye başladığında bu para bolluğunun ne olacağı sorusudur. Fed, bu sorunu, ekonomi toparlandığında fazla parayı piyasadan çekip sterilize ederek çözmeyi planlıyordu. Bunu da de uygulamaya geçirmişti. Ne var ki ekonomideki gidiş yeniden bozulunca bu planı iptal edip tekrar para basmaya döndü.
Para basarak finansman yapmak ülkeden ülkeye, koşuldan koşula değişkenlik gösteren bir konudur. Özellikle ekonominin krize girerek küçülmeye başladığı, vergi indirimlerinin sonuç vermeyeceğinin düşünüldüğü bir ortamda bu döngüyü tersine çevirmek için para basılabilir. Merkez bankaları bu gerçeği görerek küresel krizle birlikte para basmaya yönelmişlerdir.
Türkiyede durum
Merkez bankalarının temel görevleri kabaca devlet adına para basma yetkisini kullanmak, bastığı paranın istikrarını sağlamak, bankalara gereken likiditeyi vermek ve para politikasını yürütmektir. Merkez bankası, bankalar dışında kimseye hiçbir amaçla kredi vermemelidir.
TCMB, krizi öncesinde hazineye her yıl bütçe yasasındaki ödenekler toplamının yüzde 15ine kadar kısa vadeli avans verirdi. yılı sonunda bu uygulama kaldırıldı. Bugün uygulamada ihracatçıya kredi vermekte kullanılan reeskont kredisi var. Geçtiğimiz günlerde ona benzetilerek yatırım kredisi verilmesi uygulamasına da başlandı. Böylece TCMB para basarak bankacılık kesimi dışında reel kesimi de finanse etmeye girişti. Arada Eximbank ya da Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankasının bulunması bu gerçeği değiştirmiyor.
Açık söylemek gerekirse hazineye kısa vadeli avans uygulaması bu iki uygulamadan çok daha doğru bir uygulamaydı. Çünkü o yolla verilen para bütçe disiplini ve kuralları çerçevesinde harcanıyor, dolayısıyla nereye harcandığı biliniyor ve denetleniyordu. O uygulamanın tek yanlışı ekonomide kriz olsun olmasın sürekli kullanımda olmasıydı.
Sonuç
Normal koşullarda ihtiyaçtan öte para basmak enflasyonist baskılar yaratır. Bu özet doğrudur. Buna karşılık ekonominin küçüldüğü, işsizliğin arttığı ve dolayısıyla talebin hızla düştüğü anormal koşullarda (ki buna kriz diyoruz) Para basmak kısa vadede enflasyon yaratmaz. Buradaki kritik konu basılan paranın nasıl kullanılacağı ve zamanı geldiğinde nasıl sterilize edileceği konusunun topluma şeffaf olarak anlatılmasıdır. Bunu sağlamak için basılan paranın, ekonomi canlanmaya döndüğünde nasıl geri çekileceğine ilişkin plan önceden açıklanmalıdır. Basılan para mutlaka bütçe içinde, bütçe kurallarına uygun olarak harcanmalıdır. Kamu harcamalarında tasarrufa gidilmeli ve insanlara basılan paranın gerçek ihtiyaçlara yönlendirildiği gösterilmelidir. Bunlar yapılırsa risklerin artması denetlenebilir, işler düzeldiğinde de bu para bolluğunun enflasyon yaratması önlenebilir.
gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede