Sezai karakoç hayat

Sezai Karakoç Hayat

sezai karakoç hayat

kaynağı değiştir]

Şiir
  • Şiirler I (Monna Rosa)
  • Şiirler II (Şahdamar-Körfez-Sesler)
  • Şiirler III (Hızırla Kırk Saat)
  • Şiirler IV (Taha'nın Kitabı, Gül Muştusu)
  • Şiirler V (Zamana Adanmış Sözler)
  • Şiirler VI (Ayinler/Çeşmeler)
  • Şiirler VII (Leylâ ile Mecnun)
  • Şiirler VIII (Ateş Dansı)
  • Şiirler IX (Alınyazısı Saati)
  • Gün Doğmadan (Toplu Şiirler)
Çeviri Şiir
  • Batı Şiirlerinden
  • İslâmın Şiir Anıtlarından
Deneme
  • Edebiyat Yazıları I Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir
  • Edebiyat Yazıları II Dişimizin Zarı...
  • Edebiyat Yazıları III Eğik Ehramlar
Düşünce
  • Ruhun Dirilişi
  • Kıyamet Aşısı
  • Çağ ve İlham I-II-III-IV
  • İnsanlığın Dirilişi
  • Diriliş Neslinin Âmentüsü
  • Yitik Cennet
  • Makamda
  • İslâmın Dirilişi
  • Gündönümü
  • Diriliş Muştusu
  • İslâm
  • İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü
  • Düşünceler I-II
  • Dirilişin Çevresinde
  • Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I-II-III
  • Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I-II
  • Samanyolunda Ziyafet
  • Unutuş ve Hatırlayış
  • Varolma Savaşı
  • Çağdaş Batı Düşüncesinden
  • Çıkış Yolu I-II-III
İnceleme
  • Yunus Emre
  • Mehmet Âkif
  • Mevlânâ
Tiyatro
Hikâye
  • Hikâyeler-I Meydan Ortaya Çıktığında
  • Hikâyeler-II Portreler
Günlük yazılar
  • Farklar
  • Sütun
  • Sûr
  • Gün Saati
  • Gür
Röportaj
  • Tarihin Yol Ağzında
  • Unutuş ve Hatırlayış
  • Çıkış Yolu I
  • Çıkış Yolu II
  • Çıkış Yolu III
Belgesel

Ödüller[değiştir kaynağı değiştir]

16 Kasım 2021'de yaşlılığa bağlı geçirdiği kalp krizi sebebiyle İstanbul'daki evinde öldü.[4] 17 Kasım günü Şehzadebaşı Camisi'nde kılınan ikindi namazına müteakip aynı caminin haziresine defnedildi.[5]

Şiir hayatı-anlayışı[değiştir

Sezai Karakoç Biyografisi

Sezai Karakoç Kimdir ?

22 Ocak 1933 Ergani, Diyarbakır doğumlu, Türk şair, yazar, düşünür ve siyasetçi.

Şairin nüfus kaydında doğum günü 22 Ocak olarak görülmekle beraber, gerçek doğum gününün Mayıs içinde olduğu belirtilmektedir

Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen ve 1938 yılında Ergani’de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944'de Ergani’de bitirdi. Daha sonra Maraş Orta Okuluna parasız yatılı olarak kayıt oldu. 1947'de burayı bitirerek Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi'nden 1950’de mezun oldu.

Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gitti. Babasının isteği İlahiyat Fakültesiydi. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, o zaman parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girdi. Sınav sonuçlarını beklerken de Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Şayet sınavı kazanmazsa felsefe tahsili yapacaktı.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’de fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamladı. Mecburi hizmet sebebiyle Maliye Bakanlığı’nda Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi Bölümüne atandı.

Daha sonra Maliye müfettişliği sınavına girdi ve kazanarak ve 11 Ocak 1956’da müfettiş yardımcılığı görevine başladı. 1959 yılında İstanbul’da Gelirler Kontrolörüdür.

Bir ara Ankara çağrılıp Yeğenbey Vergi Dairesinde görevlendirilirse de kısa bir müddet sonra yine İstanbul'da ki görevine döner. Görevi icabı Anadolu’yu çok gezer ve birçok il, ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı bulur. 1960 - 1961 yıllarında yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra İstanbulda ki görevine kaldığı yerden devam etti.

1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa etti. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi görev almadı.İstanbul'da Diriliş Yayınları ve Diriliş Dergisi'ni kurdu. 1990 yılında “Güller Açan Gül Ağacı” amblemiyle Diriliş Partisi'ni kurdu. Yedi yıl Partinin Genel Başkanlığını yürüttü.

Ancak parti 19 Mart 1997’de 2 genel seçime girmediği için kapatıldı. 2006 yılında kültür bakanlığı özel ödülü ile ödüllendirildi.

Bakanlığa, ödülün para kısmının kültür sanat işlerine harcanmasını, diğer kısmınınsa posta ile bildirdiği adrese yollanmasını rica ettiği bir mektup yolladı.

Şiir Sanatı (Şiir-i Poetika)
Karakoç şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır.Bu konudaki düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplayan Karakoç'un şiirimizde son derece özgün bir yeri vardır.

Onun şiiri metafizik bir şiirdir.Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir.Ancak bu özellik Tanzimat'tan sonra değişir.Sadece A.Hamit'te metafizik bir ürperti söz konusu olur.Onunla tekrar başlayan bu anlayış cumhuriyet'in ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek'te ve Ahmet Kutsi Tecer'de kendini gösterir.Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi'de de metafizik anlayış görülür.Fakat bu metafizik unsurlar adı geçen hiçbir şairin şiir anlayışın açıklamaz,anlatmaz.

Ali Yıldız'ın tespitiyle Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç'tur.Sezai Karakoç bunu modern şiirin diliyle yapmıştır.O,Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir.Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir.Edebiyat Yazıları I'deki ilk yazı metafizik ile ilgilidir. Bu, hangi kavramlara önem verdiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır.O,modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı Soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır.

Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlamnası için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar bir bağlama oturtması gerekir.

Bunu da Diriliş kavramına bağlar.Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, pergünt üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazar Henrik İBSEN (1828-1906)’in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt’ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: Şair, Kendi Kendisi Olmalı: “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır.”

Şair, Kendine Yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli." (1988, s.82)

Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eser´in şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeğe kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. "Beni andırıyor, ah, beni o" demeli." (1988, s.83)

Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir.

Şiirler:
ŞİİRLER I Hızırla Kırk Saat
ŞİİRLER II Taha'nın Kitabı/Gül Muştusu
ŞİİRLER III Körfez/Şahdamar/Sesler
ŞİİRLER IV Zamana Adanmış Sözler
ŞİİRLER V Ayinler /Çeşmeler
ŞİİRLER VI Leylâ ile Mecnun
ŞİİRLER VII Ateş Dansı
ŞİİRLER VIII Alın Yazısı Saati
ŞİİRLER IX Monna Rosa(Aşk Ve Çileler)
ŞİİRLER X Monna Rosa(Ölüm ve Çerçeveler)
ŞİİRLER XI Monna Rosa(Pişmanlık ve Çileler)
ŞİİRLER XII Ve Monna Rosa
ŞİİRLER XIII Karayılan
GÜN DOĞMADAN Şiirlerin Toplu Basımı

ÇEVİRİ ŞİİR
Batı Şiirlerinden
İslâmın Şiir Anıtlarından

DENEME
Edebiyat Yazıları I Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir
Edebiyat Yazıları II Dişimizin Zarı
Edebiyat Yazıları III Eğik Ehramlar

DÜŞÜNCE
Ruhun Dirilişi
Kıyamet Aşısı
Çağ ve İlham I-II-III-IV
İnsanlığın Dirilişi
Diriliş Neslinin Âmentüsü
Yitik Cennet
Makamda
İslâmın Dirilişi
Gündönümü
Diriliş Muştusu
İslâm
İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü
Düşünceler I-II
Dirilişin Çevresinde
Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I-II-III
Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I-II
Unutuş ve Hatırlayış
Varolma Savaşı
Çağdaş Batı Düşüncesinden
Çıkış Yolu I-II-III

İNCELEME
Yunus Emre
Mehmed Âkif
Mevlâna

PİYES
Piyesler I
Armağan

HİKÂYE
HİKÂYELER I Meydan Ortaya Çıktığında
HİKÂYELER II Portreler

GÜNLÜK YAZILAR
Farklar
Sütun
Sûr
Gün Saati
Gür

RÖPORTAJ
Tarihin Yol Ağzında

Sezai Karakoç Haberleri İçin Tıklayınız!

Birbirinden ayrılmayan iki ünlü isim. Hangisinden söz edersek, öbürünü de anmış oluruz. Öyle bütünleşmişler ki, onları tek yapı gibi tasavvur ederiz. Aralarındaki mükemmel ahenk, "Mü'min, mü'minin aynasıdır" hadisi şerifini veya Mevlana'nın "Ben senim, sen bensin" sözünü hatırlatır.

Birbirlerinde yokoluşları ve varoluşları, nefesle ses gibidir. Duruşları ve üslupları birdir.

-Konuşmaları gibi, susmaları da bir üsluptur.-

Işıktan kelimelerle seslenirler sanki.

Ve hakka çağrı gibi uzatırlar ellerini.

Faraza, biri çağın pas tutmuş yüzünü Allah'ın boyasıyla boyamaya çağırırsa, biri yed-i beyzanın nuruyla parlatıp cilalamaya.

Biri "gökte yapılıp yere indirilen şehir"leri tasvir ederse, biri "toprağa yakınken gökte nar bahçesi düzenleyen insanoğlu"nu.

Geçmişle gelecek, teoriyle pratik, fizikle metafizik, hayatla ölüm, onlara göre tek yapıdır. Bakışları ve mizaçları gereği bölüp parçalamadan algılar ve yorumlarlar.

Biri mutlak hakikatın rüyasıysa, öbürü rahmani rüyanın hakikatidir.

Onların gözünde reklam, olsa olsa bala katılmış şeker; ün, mevki ve malsa, büyük yürüyüşte ayak kanatan zehirli dikenlerdir.

Onlar ki, "Hep mağlup görünür(ler), fakat hep galiptir(ler)"

İLK ÇOCUKLUK YILLARI

Sezai Karakoç, 1933 yılında Ergani’de doğdu. Erganililerin deyişiyle “gülan” yani mayıs ayında. İsmi babası tarafından Muhammed Sezai diye konsa da nüfusa yanlışlıkla kaydedildi.

Dedeleri sipahi ağalarıydı. Savaşlarda kendilerine beratlarla timarlar bağlanmış. Adları çoğunlukla Halil, Kasım ve Yasin'dir. Nitekim babasının adı da Yasin’dir. Namazında, niyazında, dindar bir zattır. Manifaturacılık ve tuhafiyecilik gibi işlerle uğraşmış…

Annesi Emine Hanım ise, aslen Karakoçan'ın Gökdere bölgesinden Ergani'ye yerleşmiş bir aileye mensuptur.

Sezai Karakoç'un doğduğu Ergani, Osmaniye ve Kale adında mahalleleri olan yeni Ergani'dir.

Evleri, kasabanın ortasında bir yerdedir.

Henüz bir-iki yaşlarındayken aile, Maden'e taşınır.

Bakırdan kurulmuş bir kasabayı andıran Maden’i, "Orada bir su varmış, beyaz zinciri daldırdığınızda sarı olurmuş. Oradan getirilen bir şişe dolusu su adeta taş gibi ağır gelirmiş. Bu su, öylece akıp giden su, bakır eriğiymiş" cümleleriyle anlatır.

İçindeki sanat kıvılcımlarının ilk kez alevlendiği yer de Maden’dir. Ev, bazı odaları kullanılmayacak denli geniştir. Özellikle kızlar arasında cin söylentileri dolaşıyor… Bir gün, evde yalnızken, yarı karanlıkta, son derece renkli ve süslü elbiseler giyinmiş cinler görüyor (ya da öyle sanıyor). Cin taifesi, düğün yapıyor, gelin götürüyormuş... Bu anekdotu aktarırken, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da ilk sanat zevkini Maden'de, iki-üç yaşlarındayken, bir kış günü pencereden seyrettiği kar yağışıyla, kendisinin de cin olayıyla sanatın ilk ipuçlarını tanımaya başladığını söyler.

Maden’de üç yıl oturduktan sonra yine Ergani’ye dönerler. Evlerinin önü bağ, arkası bahçedir. Kuzey yönünde Zülküfül Dağı vardır.

Günler birbirini izler, mevsimler değişir.

Yaz geceleri toprak damlarda uyurlar. Parlak yıldızlarla dolu gökyüzü Sezai’nin gönlünde yer edinir. Uzun kış geceleri, yemişler eşliğinde dinlenen gazavatnameler, siyer-i nebiler Diriliş düşüncesinin tohumlarını oluşturur zihninde.

Güzler bağ bozumlarıyla gelir. Baharda ağaçlar yeşillenir. Tomurcuklar patlar. İri güller güneşe döner.

Gün gelir ve ikinci dünya savaşı kapıyı zorlamaya başlar. O günlerin Türkiye’sinde tablo pek de olumlu değildir:

Bir kıtlık, bir yoksulluk ki, buğday yok. Haliyle ekmek de... Önce beyaz francalar çekiliyor, ekmeğin yüzü günden güne esmerleşiyor, kararıyor. Somunlar, simsiyah. Bu yetmezmiş gibi karneye bağlanıyor. Çocuk için ayrı, büyük için ayrı gramajda ekmek! Arpa da kalmamış ki, buğdaya katasın. Buğday, bir varmış, bir yokmuşa karışmış. Kımıl, onu yiyip-bitirmiş. Halk, darıya da razı. Onun ak olanı bulunsa... Oysa yerini kızılına bırakmış… Durumlar vahim... Fırın önlerinde itişip-kakışmalar. Çoluk, çocuk, yaşlı, genç insanlar... Bu bir yana, köylerde, kasabalarda kol gezen ölümcül hastalıklar ne olacak? Ya göz açtırmayan tek parti rejimi! Ufku sarmış kara bulutlar! Memleketin üstüne çöreklenmiş bunca âfet!

Bu günlerde Piran'a taşınırlar.

Piran, şiir gibi, türkü gibi. Kara incir, nar, kavun, menengüç diyarı.

İnsanları saf, iyi kalbli. Çocuklar, Şeyh Said’i evliya gibi anlatıyor.

Burada geçen bir olayı anlattığı hatırası, o dönemin ilginç bir fotoğrafını verir:

Ağabeyiyle bir kamyonda gidiyorlar. Bir jandarma. Kucağında kocaman bir radyo var. Bir ara, kamyonu durdurur. Meğerse, meşeliklerin arasında gözüne, iki küçük çocuk ilişmiş... Elleriyle, başlıklarını (köylülerin 'terlik' dediği mahalli serpuşu) saklıyorlar. Jandarma başlıklarını alıp, bıçakla ikiye bölüyor. Kızarak gitmelerini söylediğinde, uçarcasına gözden kayboluyorlar. Sezai Karakoç, olayın devamında şöyle diyor: "İşte size 1939 yılından tam otantik bir tablo: Jandarmanın şapka kanunu uygulaması. Güya o yerli serpuş, şapka kanununa aykırıymış. Oysa kendi elleriyle dokudukları ve belki bin yıldır giydikleri bir şeydi o başlık. Ne yapsalardı yani? O çocuklar, başlarına melon şapka mı geçirselerdi?"

ÖNCE 'İHTİYAT' SINIFI

Sezai Karakoç, 1938’de okula başlar. Önce “ihtiyat sınıfı”nda okur.

Sınıfı şöyledir: Ortada, içi kum dolu kocaman bir masa. Öğrenciler etrafında dizilip ders yapıyor. Kuma, yazarak harfleri tanıyorlar. Birer deste de çöpleri var. Saymayı da bunlarla öğreniyorlar. Sınıfta sıra, sandalye yok. Ama bir soba var; ortalığı dumana boğuyor.

Kuma şekiller yazmak da iş mi? Okuma-yazmayı zaten biliyor.

Derken bir gün müdür, onu odasına çağırıp imtihan ettikten sonra, birinci sınıfa geçtiğini söylüyor.

Bir gün eski yazımızı öğrenmek istiyor. Bu niyetini babasına açıyor ve yardımcı olmasını istiyor. Yasin Efendi’nin zamanı yok... Bu sefer annesine söylüyor. O da pek ilgilenmeyince sonunda kendi başına öğrenmeye karar veriyor. Evde bulunan birkaç eski kitaptan birkaç gün içinde öğreniyor. O kitapların arasında bulduğu tarihi bir romanı da alıp okuyor.

Ergani'de sadece bir ilkokul vardır. Ortaokul ve lise için Diyarbakır'a gitmek gerekiyor. Bu da çocuğunu okutan ailelere maddi açıdan ağır geliyor. Okulu bitirdiği yıl, bir tanıdığın tavsiyesiyle 'parasız yatılı' imtihanlarına giriyor.

ORTAOKUL, LİSE VE FAKÜLTE YILLARI

Diyarbakır! İlk gördüğünden itibaren sevmeye başlamış, ona gönülden bağlanmış…

Yazı ve şiirlerinde gâh Diyarbekir, gâh Amid diye uzun uzun yer alır bu buram buram tarih kokan şehir. Ona dair hiçbir şeyi es geçmez. Değişik yönlerini anlatır.

Diyarbekir, Halid bin Velid'ten izler taşıyor.

Taşları, sizinle konuşur sanki, söylediklerinizi anlar.

Surlar ne muhteşem. Ay aklığındaki ve gece karalığındaki taşlardan yapılmış cami… Ayaklı Minare, Ulucami. Ve her geçtiği yeri yeşile boyayan Dicle. Çarşılarda, çıngıraklar eşliğinde satılan meyan şerbetleri…

Parasız yatılı imtihanına girer ve Diyarbakır’ın ruhuna bıraktığı güzel izlenimlerle Ergani’ye döner.

Haftalar sonra okullar açılır. Ama imtihandan ses yok… Sonuçları öğrenmek için yeniden Diyarbakır'a gider. İmtihan konusunda beklediği cevabı alamayınca ortaokula devam eder. Matematik öğretmeni Ziya Gökalp'in ağabeyi İlhan Bey'dir.

Birkaç gün müdüre çıkar. Birçok sürpriz gelişmeden sonra neticede imtihanı kazandığı anlaşılır.

Yeni okulu, Maraş Ortaokulu'dur.

Maraş’a bir gece vakti trenle hareket ediyor. Annesiyle babası, istasyondan onu yaşlı gözlerle uğurluyor.

Okul, büyük, taş, kaloriferli bir binadır.

Sezai Karakoç, ders dışında başka kitaplar da okur. Attar'ın "Pendname”si mesela. Yemekhane nöbetinde bitirir. Ortaikideyken, bir arkadaşı evlerinde çok kitapları olduğunu söyler ve bir gün birlikte eve giderler. Bir Mesnevi şerhi, bir de farsça öğreten bir kitap alır oradan.

Bir gün Türkçe hocası, ilk kompozisyon imtihanından sonra onu ayağa kaldırıp: "Bu arkadaşınıza iyi bakın, ilerde..." diye başlayan cümlelerle iltifat ve övgülerde bulunur.

Hocası, Namık Kemal'le ilgili bir konferans vermesi için onu görevlendirir. Konferansa çok iyi hazırlanır ve verdiğinde, büyük ilgiyle karşılanır.

Hürriyet Kasidesi'ni ezbere okur.

Okumaya karşı duyduğu büyük sevgi öyle şiddetlidir ki, kitapları içercesine okudukça, susuzluğu daha çok artmaktadır. O yaştayken İsmail Habib Sevük'ten, Sarıklı İhtilalci Ali Süavi'ye, Arif Nihat Asya'dan Cahit Sıtkı'ya kadar nice yazar ve şairin eserlerini büyük bir şevkle okur. Bazı dergilerden de haberdardır: Hakka Doğru, Tanrı Kulu, İslamiyet, Sebilürreşat, Orhondan Sesler, Altınışık, Kızılelma... Ama hiçbir dergi tam anlamıyla, onu tatmin edecek nitelikte değildir. Ta ki, bir cumartesi günü çarşıda

gezerken dikkatini çeken afişi görüne kadar… Duvardaki bu afişte yakında Büyük Doğu'nun "bir nar-ı beyza" gibi çıkacağı yazmaktadır. Büyük Doğu'yu bu ilanla tanır.

Yakın arkadaşlarından birisi, dayısında bulunan Büyük Doğu ciltlerini getirir ona.

Onları tek tek gözden geçirir. O zamana kadar, üzerine titreyerek herkesten sakladığı İslam inancı, Büyük Doğu'yu tanımakla daha da parlamıştır.

İLK ŞİİRİ: ERGANİ

İlk şiirini, ortaokuldayken yazar. Bir yaz tatilinde bahçede otururken, ilham sağanağına tutulur. Kelimeleri, hiç düzeltme yapmadan geldikleri gibi kağıda geçirir. Kimseye göstermeden yırtıp attığı bu şiirin adı, Ergani’dir. Ama şiir okuyup yazmasına rağmen, şair olmak gibi bir ideali yoktur. Bilim alanında ilerlemek istiyor... İslam dinini öğrenmek ve bu alanda er gibi çalışmaktır biricik hedefi.

VE GAZİANTEP LİSESİ...

Ortaokuldan 1947 yılında mezun olur. Fikir ve ilgileri günden güne genişlemektedir. Batı edebiyatını merak eder. Shakespeare'in piyeslerini, Duhamel'in bazı eserlerini, Andre Gidê'ın "Dünya Nimetleri"ni, Werter'i ve başka kitapları hızla okur.

Lisedeyken de Namık Kemal'i sınıfta anlatmak için görevlendirilir. İleride üniversitede de aynı konuda konferans verecektir.

Okulda içi dergilerle dolu bir oda keşfeder. Geçmiş yıllara ait bu yığının içinde Ülkü, İnsan, Oluş, Varlık, İstanbul gibi dergiler bulunmaktadır.

Okul tatile girdiğinde, hemşehrisi ve sınıf arkadaşıyla birlikte memlekete döner. Trende, İstanbul'dan gelen bir tanıdıklarına rastlarlar. İsim vermeden birkaç gün önce İstanbul'da bir hemşerilerinin vefat ettiğini ve cenazesini kaldırdıklarını anlatır. Adam, adres belirtmez ama tarif ettiği ev, onların evidir. Sonra asker ağabeyini kaybettiğini anlar. "Yüreğim yanarak, kara trenin penceresinden uzun süre dağlara, ovalara, yamaçlara, yarmalara, tünellere baktım durdum. Trenin ıslak kömür tozu, gözyaşlarıma karışıyordu" diye ateşten kelimelerle anlatır bu hatırasını.

İLK YAYINLANAN ŞİİRİ

İlk yayınlanan şiirini lise üçteyken yazar. Mehmet Leventoğlu (M.L.) imzasıyla yazdığı bu şiiri, Büyük Doğu'ya gönderir. Bir süre sonra, "Dergiye gelen üçyüz şiirin arasından seçilerek yayınlanmıştır" diye bir notla birlikte Büyük Doğu'da yer alır.

ANKARA'DA ÜNİVERSİTE YILLARI

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 13. sırada kazandığını öğrenir radyodan. Şair, yazar olmak düşüncesi olmadığı gibi, idareci, maliyeci ve hariciyecilik de düşünmüyor.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydını yaptırıyor. Fakülte, Ankara'da. Bir tepenin eteğinde. Bazen tepeye çıkıp ders çalışıyor. Fırsat buldukça da kütüphaneye gidiyor…

MEMURİYET VE ASKERLİK GÜNLERİNDEN BİRKAÇ KESİT

Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra Maliye Bakanlığında göreve başlar.

İstanbul'da, ailesiyle birlikte oturur. (Ailesi İstanbul'a göçmüş, ama birkaç yıl sonra tekrar Ergani'ye dönmek zorunda kalacaklar). Maliye Müfettiş Muavini'dir (1956).

Ramazanlarda teravihlere babası ve kardeşleriyle birlikte Fatih Camii'ne gider.

Beyoğlu Vergi Dairesi'nde göreve başlar (1964).

Aynı yılın baharında bir haftalığına Urfa'ya gidip döner. Döndükten sonra memuriyeten ayrılmayı düşünmeye başlar. Anadolu turnelerinin yazı çalışmalarını engellediği kanaatindedir. 11 Haziran günü istifa mektubunu Köprü altındaki bir posta kutusuna atar.

O yıl Yunus Emre ile Mehmet Akif kitaplarını yazar.

Askerlik için başvurur. Yedek Subay Okulu'na gitmek üzere Ankara'ya hareket eder.

Maliyeci olduğundan levazıma verilir. Kur'adan Karaköse’yi çeker.

Kış-kıyamette Ağrı'ya gider. Can Palas Oteli'nde kalır, birkaç yedek subayla birlikte. Ağrı dağının heybetli duruşunu seyreder zaman zaman. Kantin subayıdır. Askerlerle Erzurum'a gider, birliğin gerekli ihtiyaçlarını alır ve Ağrı'ya döner. Askerken Türkiye, 27 Mayıs ihtilalini bütün şiddeti ve dehşetiyle yaşamaktadır.

1961 yılında hazırlanan anayasa halkoyuna sunulur. 1961 Anayasasının referanduma sunulduğu gün izinli olarak Mardin'in Derik ilçesindedir. Kardeşi orada görevlidir. Babası da orada misafirdir.

Diyadin Kaymakamı’yla Mülkiye'den arkadaşlar. Bir gün birlikte Doğubeyazıt'a giderler. Karaköse'den uzaklaşınca sanki “devler ülkesindedir.” Başı karlı, dumanlı dağlar. "Sanki yeryüzüne değil, gökyüzüne aittirler". Karşısında Ağrı dağı. İnanılmaz bir büyüklükte… Çok heybetli.

KULLANDIĞI MÜSTEARLAR VE BAZI ŞİİRLERİNE DAİR NOTLAR

Sezai Karakoç, ilk şiirini M.Sezai Karakoç diye imzalamıştır.

Sonradan yazı ve şiirlerinde, yalnız Sezai Karakoç imzasını kullanmıştır.

İl yazısında müstearı M.L.'dir. (Mehmet Levendoğlu'nun kısaltılmışı). Levendoğlu, ailesinin lakabıdır. Mehmet Yasin isminin yanısıra (kendisiyle babasının isminden oluşur), Diriliş ve başka müstearlar da kullanmıştır. Büyük Doğu'da ilk gençlik yıllarında hazırladığı kültür-sanat sayfasında, "Tahlilci" imzasıyla da yazılar yazmıştır.

İlk yazılan şiirlerinden olmasına rağmen, son dönemlerde bütün şiirlerini topladığı "Gün Doğmadan" adlı kitabına aldığı şiirlerden biri "Yağmur Duası"dır. Yazılış tarihi 1951'dir. Mülkiye dergisinde yayınlanmıştır.

"Rüzgâr" nişanlanma isteğiyle kaleme aldığı şiiridir.

"İp" adlı şiiri, dosyalarının arasında kaybolmuştur.

20 sayfalık "Makas" başlıklı şiiri de hiçbir kitabında yayınlanmadan evrakların arasında yitip gitmiştir.

“Payıma Düşen Cumartesi" bitmeyen ve yayınlanmayan şiirlerden…

Fakültede derslere devam ederken yazdığı diğer şiirler: Şehrazat, Karaçayın Türküsü, Danseden İki Kardeş, Kar Şiiri, Şahdamar.

"Yoktur Gölgesi Türkiye'de" şiirini annesinin ölümünü izleyen dönemde yazar. Annesinin vefat tarihi 1957'dir.

Tunus’un bağımsızlık savaşı için yazdığı “Ötesini Söylemeyeceğim” adlı şiirini Cezayir bağımsızlık Savaşçılarına ithaf ederek günlük Büyük Doğu’da yayınlar.

1960’tan itibaren şiiri, ideolojik ve kişisel duyuş şeklinde iki çizgide gelişir.

Diriliş fikrinin olgunlaşması o yıllarda daha da hız kazanmıştır.

'Ben Kandan Elbiseler Giydim, Hiç Değiştirsinler İstemezdim" başlıklı şiiri, Sirkeci'deki Meserret Faciası'nın hemen ardından kaleme alınmıştır.

Meserret Kıraathanesi, Sezai Karakoç ve arkadaşlarının buluşup, oturup sohbet ettikleri, çay içtikleri bir mekandır. Orada çıkan patlamada kıraathanenin içinde 4, kapısının önünde 7 kişi hayatını kaybetmiştir. Olayın vukubulduğu gün, Sezai Karakaoç, yayınlamayı tasarladığı şiir kitabı dosyasını da yanına alarak, randevulaştığı arkadaşlarıyla görüşmek üzere oraya gider. Kıraathanenin karşısındaki Tan Matbaası'nda 90 kilo dinamitin infilak etmesiyle ortalık adeta kıyamete döner. “Bu olay üzerine yazdığım "Ben Kandan Elbiseler Giydim, Hiç Değiştirsinler İstemezdim" isimli şiir, Sirkeci infilakı, ölüm ve annemin hatırası arasında çağrışımlarla ilgi kuran bir şiirdir”.

Sirkeci infilakında darmadağın olmasına rağmen, ilk şiir kitabını yayınlamayı başarır: "Körfez".

MODERN BİR LEYLA İLE MECNUN DENEMESİ: MONNA ROSA

Siyasal Bilgiler Fakültesi, ikinci sınıf öğrencisiyken bir şiir üzerinde çalışır. Ondokuz yaşındadır. Onu cezbeden bu şiirle "gül", "bülbül" gibi mazmunları yeniden edebiyatımıza kazandırrmayı amaçlamaktadır. Bir tarafta derinlikten yoksun ve edebiyatımıza yabancı gibi duran Orhan Veli akımı edebiyat dünyasını istila etmiş. Hececiler'dense ses-seda yok. Sezai Karakoç, o dönemi şöyle tasvir ediyor: “Edebiyatımızın gül, bülbül gibi mazmunları alay konusuydu. Bütün değerler yere serilmiş gibi gözüküyordu. Kadın, ‘tak takıştır, sür sürüştür, muhallebiciye gel, piyasa vakti’ çerçevesinde algılanıyordu. Ben hecede ısrar ediyordum. Gül kavramını, yeniden diriltmenin gereğini düşünüyordum hep. Monna Rosa böyle doğdu. Modern bir Leyla ile Mecnun denemesiydi bu. Bir gencin dilinden anlatılış şeklinde başladı şiir. Rose bilindiği gibi gül demektir. Böylece aşağılanan gül kavramını, yeniden gündeme getirmek istedim…”

Sınıfca, kır gezisindedirler. Arkadaşlarının ısrarıyla Monna Rosa’yı okur. Cevat Geray adlı arkadaşı şiiri ondan ister. O da verir. Sonradan onun Hisarcıların (Hisar Dergisi) çevresinden olduğunu anlar. Cevat Geray, şiiri Sezai Karakoç'un rızası ve haberi olmadan Hisar'da yayınlatır.

Bu sıralarda fakültede Mülkiye adlı bir dergi çıkar. Bu dergide "Sanatkârın Aşk Tarafı" adlı yazısı yayınlanır.

Memurluk döneminde görevli olarak turnedeyken Cemal Süreya, Eskişehir'dedir. Mektuplaşırlar. Bir mektubunda 'Balkon' şiiri de vardır. Birkaç gün sonra Pazar Postası dergisi gelir. Dergiyi görünce şaşırır ve çok kızar. Balkon şiiri ve Cemal'e yazdığı mektuptan bazı pasajlar orada yayınlanmış. Tabii, bunu Cemal Süreya’nın yaptığını anlar. Ona ağır bir mektup yazar. Ama birkaç gün sonra mektup geri gelir. Çünkü o öfke esnasında adresi eksik yazmıştır. Bu sefer, "Sana çok ağır bir mektup yazmıştım. Kızgınlıkla adresi eksik yazmışım. Geri döndü. Bir daha benden habersiz bunu yapma" diye yazar mektubunda.

"Değil, Pazar Postası gibi sol bir dergide, sağcı görünen, fakat yine de fikir ayrılığı bulunan dergilerde bile şiirini yayınlatmayan benim Pazar Postası'nda görünmem, ilk anda bana bir facia gibi geldi."

KIRAATHANELER VE MÜDAVİMLER

Beyoğlu'nda "Baylan Pastahanesi"ne gider. Seyrek de olsa. Yazı ve şiirlerini Baylan'da yazar. Bazen Cemal Süreya ile giderler. Fazıl Hüsnü Dağlarca ve bazı gençler de gelir bazen.

Beyazıt'ta 'Bahar' isimli pastahaneye bazı akşamlar uğrar.

Aksaray'da Bulvar Çay Salonu. Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Onat Kutlar, Hilmi Yavuz, Ülkü Tamer de sık sık görünürler orada. Onat Kutlar'ı Gaziantep Lisesi'nden tanımaktadır. Ülkü Tamer, kolejde öğrenciyken. Görmesi için çeviriler getirmiş kendisine. Hilmi Yavuz'un babasıyla babası tanışmaktadır. Babası, Hilmi Yavuz’un babasından övgüyle bahsetmiş kendisine. Çermik'te görev yapmış Hilmi Yavuz'un babası. "Bu yüzdendir ki" der, "Hilmi sonradan sol grup içinde oldu ama, kullandığı imajlar İslami imajlardır, Güneydoğu Anadolu'nun İslamla kaynaşmış görüntüleridir".

Büyük Doğu, günlük gazete olarak birkaç ay çıkar, yaz başlarında kapanır. O yıl, patlak veren Macar başkaldırısı sebebiyle yazdığı "Kan İçinde Güneş" şiiri İstanbul dergisinde yayınlanır. Mehmet Kaplan da başyazısında o şiire değinir.

Beyazıt'taki son demlerini yaşayan Küllük kıraathanesi ve onun gibilerden, "doğuyla batı sentezi", "hareketli", "nev-i şahsına münhasır" diye söz eder.

Geceleri, Beyazıt kahvelerinde okuma, yazma ve sohbet. Bazen Laleli Kahvesi'ne gider arkadaşlarıyla. Tarihçi Mükrimin Halil Yınanç da kahvenin müdavimidir. Bir de Muzaffer Hoca (Muzaffer Özak) ve cemaati.

Bu sıralarda Beyazıt'ta, Marmara Kıraathanesi açılır. Burada adlarından söz ettiği arkadaşlarından bazıları: “SBF'yi bitirdikten sonra İktisat Fakültesi'nde asistan olan Mehmet Genç, o zamanlar henüz öğrenci olan Mehmet Çavuşoğlu ve Erol Güngör gelirdi. Yine oraya devam edenlerden birçok arkadaşımız oldu. Cemal Hatiboğlu (Filozof Cemal), Hilmi Oflaz, Refik Demir ve Mehmet Levendoğlu (Yazıcıoğlu) ve daha birçok arkadaş. Giderek Marmara'da bizler, olaylar kızıştıkça birbirimizle daha yakın bir arkadaşlık kurmuş olduk. Siyasi, toplumsal olaylar bizi birbirimize yaklaştırmıştı. İhtilalden sonra bu daha da arttı.”

Yeni bir hareket kaçınılmazdır. Bir düşünce ve edebiyat dergisiyle bu hareketin başlatılmasının gerektiği fikrine varır. Zira yeni bir nesil gelmiştir. Ortam, yıllar öncesine nazaran çok değişmiştir. Yeni bir dil ve üslup şarttır.

Diriliş, ilk çıktığında ismi yadırganır. “Hortlama gibi dehşet duyanlar oluyordu ismi duyunca. Ya da sanki yalnız amentüde bir unsur olarak düşünülebilir gibi geliyordu onlara. Mecazi anlamda, tarihi anlamda dirilişi düşünemiyorlardı. "Basubadelmevt"in karşılığı olarak "diriliş" bulmuştum. "Ölümden sonra dirilme" anlamına. Tabii ki, sadece metafizik anlamda değil, tarihi-sosyolojik anlamda da kullanıyordum. Diriliş'in masrafını maaşımdan karşıladım.”

Ramazan boyunca Diriliş'i, kutlu ayın manevi bereketi içinde geceleri çalışarak çıkarmaya muvaffak olur. Diriliş'i ancak iki sayı çıkarabilir. Çünkü iki sayı çıkardıktan sonra turneye çıkmak zorunda kalır, turnede üçüncü sayıyı hazırlar. Ama o arada ihtilal olur.

Sezai Karakoç kimdir?

DUVAR - Sezai Karakoç, 1933 Diyarbakır Ergani doğumlu şair, yazar ve siyasetçiydi. Karakoç 22 Ocak 1933'te Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde doğdu. Çocukluğu doğduğu ilçe olan Ergani'de geçti. Eğitimine de Ergani ilçesinde başlayan Sezai Karakoç 1944 yılında ilkokul eğitimini tamamladı. Ortaokula Maraş ortaokulunda başlayan Sezai Karakoç burada parasız ve yatılı okudu. Lise eğitimi için Gaziantep'e giden Sezai Karakoç, Gaziantep Lisesi'nden 1950 yılında mezun oldu.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine başladı. 1955 yılında üniversite eğitimini tamamlayarak mezun oldu. Daha sonra zorunlu hizmet neticesinde Maliye Bakanlığı bünyesinde dış tediyeler muvazenesi bölümünde çalışmaya başladı. Ardından maliye müfettişi olmaya karar veren Sezai Karakoç, müfettişlik sınavına girdi. Sınavı kazanarak müfettiş yardımcısı olarak görevine başladı.

Ortaokul yıllarında Büyük Doğu okuyucusu olan Karakoç, 1950'li yıllarda Necip Fazıl ile tanıştı. O yıllarda derginin sanat edebiyat sayfalarını yönetti. Mezuniyetinin ardından Maliye Bakanlığı'nda Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi'nde çalışmaya başladı. Maliye müfettiş yardımcılığı sınavını kazanarak 11 Ocak 1956'da maliye müfettiş yardımcısı oldu.

1960-1961 tarihleri arasında askerlik görevini Ankara ve Ağrı'da tamamladı. Askerlik dönüşünde memuriyete devam etti ancak edebiyat çalışmalarını yürütmek için 1965'te istifa etti. 1971'de bakanlıktaki görevine tekrar dönen Karakoç, gelirler kontrolörü oldu. Sonrasında Gelirler Genel Müdürlüğü İdari Davalar Müşavirliği görevini yürüten şair, 1973 yılında yine aynı nedenden ötürü istifa etti. Bu tarihten itibaren ise hiçbir resmi görev almadı.

Görevi icabı pek çok kez Anadolu'yu gezdi ve yöre halkını yakından tanıdı. İstanbul'da Diriliş dergisini kurdu. Ardından siyasete atılmaya karar verdi. 26 Mart 1990'da Diriliş Partisi'ni kuran Karakoç, 7 yıl partinin genel başkanlık görevini yürüttü. Böylelikle siyaset hayatı başlamış oldu. 2007 yılında kapanan eski partisi üzerine yeni partisi olan Yüce Diriliş Partisini kurdu. Yüce Diriliş Partisi başkanlığını vefatına kadar sürdürdü.

Muhafazakar camianın önde gelen isimlerinden şair, yazar ve siyasetçi Sezai Karakoç vefat etti. 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne değer görülen Karakoç, 88 yaşındaydı.

Şiirleri

1959 - Körfez
1962 - Şahdamar
1967 - Hızırla Kırk Saat
1968 - Sesler
1968 - Taha'nın Kitabı
1968 - Kıyamet Aşısı
1969 - Gül Muştusu
1970 - Zamana Adanmış Sözler
1975 - Şiirler
1977 - Ayinler
1981 - Leyla ile Mecnun
1987 - Ateş Dansı
1989 - Alınyazısı Saati  

Deneme-İnceleme Yazıları

1965 - Yunus Emre
1967 - Yazılar
1967 - İslam'ın Dirilişi
1967 - İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü
1968 - Mehmet Akif
1969 - Mağara ve Işık
1982 - Edebiyat Yazıları 1
1986 - Edebiyat Yazıları 2

Ödülleri

1968 Milli Türk Talebe Birliği Milli Hizmet Madalyası
1970 Sürgündeki Macar Yazarları Gümüş Madalya Ödülü
1982 Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü
1988 Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü
1991 Dünya Sanat ve Kültür Akademisi Ödülü

kaynağı değiştir]

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahipleri

1995-2009
  • Adalet Ağaoğlu, Burhan Doğançay, Şefika Kutluer (1995)
  • Yekta Kara, Cahit Külebi, Arif Sağ (1996)
  • Lütfi Ömer Akad, Hayrettin Karaca, Turhan Selçuk (1997)
  • İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Yıldız Kenter, Fikret Otyam (1998)
  • Nevzad Atlığ, Turgut Özakman, Rengim Gökmen (1999)
  • Halil İnalcık, Oktay Akbal, Ferruh Başağa, Ara Güler, Sevda - Cenap And Müzik Vakfı (2005)
  • Turgut Cansever, Yaşar Kemal, Alâeddin Yavaşca (2008)
  • Uğur Derman, Nuri Bilge Ceylan, Sakıp Sabancı Müzesi (2009)
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri
2010-2014
  • Cemal Kafadar, Ergin İnan & İstanbul Modern Sanat Müzesi (2010)
  • Semavi Eyice, Sezai Karakoç, Doğan Hızlan, Hasan Çelebi (2011)
  • Zeugma Antik Kenti ve Zeugma Mozaik Müzesi, Selim İleri, Şükrü Hanioğlu, Ahmet Hatipoğlu (2012)
  • Fuat Sezgin, Daron Acemoğlu, İskender Pala, Bekir Karlığa, Tarihi Kentler Birliği, Ahmet Kaya (2013)
  • Hülya Koçyiğit, Niyazi Sayın, Alev Alatlı, Engin Akarlı, TDV İslâm Ansiklopedisi (2014)
2015-2020
  • Münir Özkul, Rasim Özdenören, Orhan Gencebay, Mehmet Genç, Hüseyin Kutlu, Cemil Meriç (2015)
  • Mustafa Kutlu, Kemal Karpat, Erol Parlak, Şener Şen, Feridun Özgören, Süheyl Ünver (2016)
  • İlber Ortaylı, Göksel Baktagir, Yavuz Turgul, Ali Toy, Selahattin Kara, Nurettin Topçu (2017)
  • Mehmet İpşirli, Türker İnanoğlu, Erol Sayan, İzzet Keribar, Mehmet Âkif Ersoy (2018)
  • Nuri Pakdil, MFÖ, Mesut Uçakan, Devrim Erbil, Fuat Başar, Doğan Kuban, Ahmet Yaşar Ocak, Ahmet Halûk Dursun (2019)
  • Mehmet Çebi, Necmeddin Okyay, Sadettin Ökten, İsmail Kara, İbrahim Tenekeci, Derviş Zaim, Özdemir Erdoğan (2020)
2021-günümüz
  • Teoman Duralı, İdil Biret, Alev Ebuzziya, Cüneyt Arkın, Gürbüz Azak, Etem Çalışkan, İbrahim Manav, Kemal Tahir (2021)
  • Âşık Veysel, Ajda Pekkan, Süleyman Saim Tekcan, Yılmaz Erdoğan, Ayla Algan, Hayrettin Karaman, Yavuz Bülent Bâkiler, Varol Yaşaroğlu, Ömür & Yunus Emre Akkor, Tan Sağtürk, Hilmi Şenalp, Sevan Bıçakçı, Gülbün Mesara (2022)

T.C. Kültür ve Turizm BakanlığıÖzel Ödülü sahipleri

1979-1989
1990-1999
2000-2009
2010-2019
  • Halet Çambel, Nimet Özgüç (2010)
  • Ara Güler, Sıtkı Fırat, Sabit Kalfagil, İzzet Keribar (2011)
  • Alparslan Babaoğlu, Salih Balakbabalar, Fatma Çiçek Derman, Cahide Keskiner, Hüseyin Öksüz, İslam Seçen (2012)
  • Cüneyt Arkın, Nuri Pakdil, Müzeyyen Senar, Ahmet Yakupoğlu (2013)
  • Gönül Ülkü Özcan, Celal Yılmaz, Beşir Ayvazoğlu, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı (2014)
  • Mehmet Özbek, Serdar Gökhan, Hakkı Acun, Ötüken Neşriyat (2015)
  • Nesrin Sipahi, İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Kenan Işık, D. Mehmet Doğan, Cahit Koytak (2016)
  • Safa Önal, Cüneyd Kosal, Nurhan Atasoy, Süleyman Uludağ, Baksı Müzesi (2017)
  • Emin Ongan Üsküdar Mûsikî Cemiyeti, Ara Güler Müzesi (2018)
  • Antakya Medeniyetler Korosu, Odunpazarı Modern Müze (2019)
2020-2029

Sezai Karakoç kaç yaşında ve ne zaman öldü, kimdir? Şair Sezai Karakoç'un hayatı ve biyografisi

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Kasım 17, 2021 15:13

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Şair, yazar ve fikir adamı Sezai Karakoç'un ölüm haberi edebiyat ve siyaset dünyasını da yasa boğdu. Sezai Karakoç'un vefatının ardından siyaset dünyasından birçok isim taziye mesajlarını iletti. Sezai Karakoç'un cenazesi, ikindi namazını müteakip Şehzadebaşı Camisinde kılınacak cenaze namazının ardından caminin haziresine defnedilecek. Peki, Sezai Karakoç kimdir, kaç yaşındaydı?

1/5Sezai Karakoç kaç yaşında ve ne zaman öldü, kimdir Şair Sezai Karakoçun hayatı ve biyografisi
2/5SEZAİ KARAKOÇ KİMDİR
3/5DİRİLİŞ DERGİSİ
4/5Sezai Karakoçun Şiirleri
5/5Sezai Karakoçun Eserleri (Kitapları)

nest...

gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede