Türk Sanat müziğinin büyük bir hayranı olan Atatürk'ün sevdiği şarkılar da çoğunlukla bu türdendir. Büyük bir Müzeyyen Senar hayranı olan Atatürk'ün sevdiği türküler, genellikle birbirinden güzel hikâyelere sahiptir. Sanata ve sanatçıya verdiği değer ile bilinen Atatürk'ün sevdiği türküler ve hikâyeleri, hayranlık uyandırıcıdır. Sadece Türk Sanat müziği değil, Atatürk'ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar da vardır. İşte Atatürk'ün müzik zevkine dair merak edilenler…
Eğitimli bir asker ve siyaset adamı olan Atatürk, hayatı boyunca cehaletin karşısında durmuş, sanatı ve bilimi yüceltmiştir. Kendine has bir müzik zevkine sahip olmuş ve bazı sanatçılara olan hayranlığını dile getirmekten çekinmemiştir. Bunlardan biri ise Müzeyyen Senar'dır. Öyle ki, Atatürk'ün özel isteği üzerine birçok kez Dolmabahçe Sarayı'nda onun sevdiği şarkıları söylemiştir. Ulu önderin sevdiği türküler arasında aşağıdakiler bulunur.
Yanık Ömer
Kurtuluş Savaşında kanının son damlasına kadar mücadele eden Yanık Ömer adlı askerin, yaralanmasına rağmen mücadeleyi elden bırakmaması ve gazi olması anlatılır. Sözleri ise şu şekildedir:
Yanık Ömer, her savaştan bir yara taşıyor
Yanık Ömer, yiğit Ömer, övünmeden yaşıyor
Kurtuluş savaşında, yirmi sekiz yaşında
Mangasının başında, taşıyor
Yanık Ömer, yiğit Ömer siperleri aşıyor
Savaş biter, Yanık Ömer, köye döner
Köylü bütün bayram eder
Yanık Ömer kutlanır
Nişanlısı mutlulanır
Hey, Yanık Ömer, attan iner
Pembegül'e bağlar kemer
Köylülere gider haber
Düğüne, düğüne
Eline kına yakar, başına teller takar
Belinde altın kemer, öyle alana çıkar
Heey
Pembegül, allanır, pullanır
Yanık Ömer'in köyüne düğün alayı yollanır.
Kırmızı Gülün Âlı Var
Gade Ana, Bulgaristan topraklarına ait Güller Vadisi'nde bulunan Kızanlık'ta yaşar. Oğlunu göz yaşları ile birlikte askere uğurlar. Gade Ana'ya geri döneceğine dair söz veren oğlu askere gider. Oğlan sadece annesinden değil, biricik sevgilisi Zühre'den de ayrılır. Ali, yıllar geçse bile dönmez, Gade Ana ise her gün tren yolunda umutsuzca bir bekleyiş içerisindedir. Bir gün eve döndüğünde, gelini Zühre'nin yatak odasından sesler duyar. Kapıyı açar ve yorgan altında gelininin biri ile birlikte olduğunu görür. Bu durum karşısında öfkelenen Gade Ana, silahına sarılarak ikisini de vurur. Fakat, vurduğu kişi oğludur. Zühre hafif yaralanmış bir şekilde, "Ne yaptın anam sen?" diye feryat eder. Gade Ana ise evlat katili olmuştur. Bu acıklı hikayeyi anlatan türkünün sözleri aşağıda verildiği gibidir.
Kırmızı gülün alı var aman aman
Her gün ağlasam da yeri var
Bugün benim efkarım var aman aman
Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni
Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni
Kırmızı gülün pürçeği aman aman
Yar önünde oynar köçeği
Neyleyim yarsız döşeği aman aman
Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni
Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni
Sobalarında Guru da Meşe Yanıyor Efem
Bu türkü, özellikle Ege Bölgesi'nin meşhur halk oyunlarından olan Harmandalı oyunu sırasında çokça çalınır. Efelere övgü olması için yazılan bir türküdür.
Sobalarında kuru da meşe yanıyor
Mehmet Ağam da üşümüş de donuyor
Boncuklu'nun gelini de ortalıkta dönüyor
Aslanım da efeler vay vay
Kar mı yağmış da Yarengöme'nin dağına
Mehmet Ağam da oturuvermiş efelerin sağına
Çıkam ha ben de şu dağların başına
Aslanım da efeler vay vay
Çökertmeden Çıktımda Halilim
Türküde adı geçen asıl kahraman olan Halil ve İbrahim Çavuş, birlikte kaçakçılık ile uğraşır ve kervanlardan haraç alır. Havse ise esas kadındır, annesi ise kötü bir üne sahip olan Kel Gülsüm'dür. Çengilik yapan Gülsüm, erkekler ile birlikte eğlenir, dans eder ve onlarla birlikte olur. Havse oldukça güzeldir ve İbrahim Çavuş'un ikinci karısı olur. Bu durumu kıskanan diğer efeler, Halil de dahil olmak üzere Havse'yi kaçırmaya karar verir. İbrahim Çavuş ise önce direnmeye kalksa bile, kızını ve ilk eşini tehlikeyi atmamak için Havse'yi onlara teslim eder. Dağa kaldırılan Havse, tıpkı annesi gibi çengi olur ve Çakır Gülsüm adını alır. Halil ise ona aşık olduğu için eşkıyaların arasından kaçırır. Çökertmeden adalara kaçmak için Kastapao'nun teknesine binerler. Fakat, en sonunda yakalanırlar. Ateş altında kalan Halil yaralanır. Kaymakamlığın bahçesinde ölüme terk edilen Halil, daha sonra kolcular tarafından boğularak öldürülür.
Çökertmeden çıktım da Halilim
Aman başım selamet
Çökertmeden çıktım da Halilim
Aman başım selamet
Bitez de yalısına varmadan Halilim
Aman koptu kıyamet
Bitez de yalısına varmadan Halilim
Aman koptu kıyamet
Arkadaşım İbram Çavuş
Yoldaşlara emanet
Arkadaşım İbram Çavuş
Yoldaşlara emanet
Burası da Aspat değil Halilim
Aman Bitez yalısı
Yüreğime sancı saldı
Aman kurşun yarası
Burası da Aspat değil Halilim
Aman Bitez yalısı
Yüreğime sancı saldı
Aman kurşun yarası
Gidelim gidelim Halilim
Çökertmeye varalım
Gidelim gidelim Halilim
Çökertmeye varalım
Kolcular geliyor Halilim
Nerelere kaçalım
Kolcular geliyor Halilim
Nerelere kaçalım
Teslim olmayalım Halilim
Aman kurşun saçalım
Teslim olmayalım Halilim
Aman kurşun saçalım
Burası da Aspat değil Halilim
Aman Bitez yalısı
Yüreğime ateş saldı
Aman kurşun yarası
Burası da Aspat değil Halilim
Aman Bitez yalısı
Yüreğime sancı saldı
Aman kurşun yarası
Mehrali Bey Ağıtı
Abdülhamit zamanında bir bey olan Mehrali, Kangal kaymakamı ile kavga eder. Onu görünce ayağa kalkmaz ve sen kim oluyorsun diyerek ona dayak atar. Buna öfkelenen vali onu Abdülhamit'e şikayet eder, ancak umduğu gibi bir cevap alamadığı için hayal kırıklığına uğrar. Vali ondan kurtulmak için Yemen isyanını, Mehrali Bey'in bastırmasını ister. Sultan Abdülhamit'e de, "Bu isyanı bastırsa bastırsa Mehrali bastırır." der. Padişah ise seçimi Mehrali Bey'e bırakır. Gitmeyi kabul eden Mehrali, Yemen'in sıcağına dayanamayarak ölür. Bu türküde ise onun hikayesi anlatılır.
Ben gidiyom Rüştü beyim ağlama
Köz goyup da ciğerimi dağlama
Alay gitti beni burda eyleme
Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e
Gurdu m'ola çadırları çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne
Dert benim vallah kime ne
Ben gidiyom Rüştü beyim sana bir nişan
Susuzluktan alaylarım perişan
Hiç iflah mı olur Yemen'e düşen
Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e
Gurdu m'ola çadırları çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne
Dert benim vallah kime ne
Mehrali'yi sokaklarda duttular
Ağamı da bir gurşuna sattılar
Mehrali'yi Yemen'e de attılar
Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e
Gurdu m'ola çadırları çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne
Dert benim vallah kime ne
Ata Barı
İsmini Atatürk'ten alan bu halk oyunu, aslında Artvin barıdır ve ulu öndere ithaf edilmiştir. Sınırsız hareket sayısına sahiptir. Kızlı-erkekli veya sadece erkekler ile oynanabilen bir oyundur. Sözleri ise şöyledir:
Bahçası var, bağı var
Ayvası var, narı var
Bahçası var, bağı var
Ayvası var, narı var
Atamızdan yadigâr
Bizde atabarı var
Atamızdan yadigâr oy
Bizde atabarı var
Uzun uzun kamışlar
Ucunu budamışlar
Uzun uzun kamışlar
Ucunu budamışlar
Benim ela gözlümü
Gurbete yollamışlar
Benim ela gözlümü oy
Gurbete yollamışlar
Ben bir uzun kamışım
Yoluna dikilmişim
Ben bir uzun kamışım
Yoluna dikilmişim
İster al, ister alma
Alnına yazılmışım
İster al, ister alma oy
Alnına yazılmışım
Atabarıdır barı
Bahçede gördüm yâri
Atabarıdır barı
Bahçede gördüm yâri
Seslendim, ses vermedi
Ağladım zarı zarı
Seslendim, ses vermedi oy
Ağladım zarı zarı
Seslendim, ses vermedi
Ağladım zarı zarı
Seslendim, ses vermedi oy
Ağladım zarı zarı
Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın
Savaşın beraberinde getirdiği yıkımı, geniş bir çerçeveden eleştiren bir türküdür. Savaşmanın sevinilecek bir şey olmadığını, hem gidenin hem de geride kalanların yüreklerini yakan bir felaket olduğunu hüzünlü bir biçimde anlatır.
Mızıka çalındı düğün mü sandın?
Al-beyaz bayrağı gelin mi sandın?
Yemene gideni gelir mi sandın?
Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Uyku gaflet basmış uyanamiram
Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram
Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram
Ağamı yolladım Yemen eline
Çifte tabancalar takmış beline
Ayrılmak olur mu taze geline?
Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Uyku gaflet basmış uyanamiram
Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram
Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram
Köroğlu Solağı
Türk tarihinin önemli ozanlarından olan Köroğlu için yakılan bir türküdür. Türküde bahsi geçen olay ise Ayvaz'ın düşmanlarını alt etmek için Köroğlu'ndan yardım istemesidir. Köroğlu'nun yardımıyla düşmanlarını hezimete uğratan Ayvaz, intikamını aldıktan sonra onları affeder.
Uca Dağların Başında
Karlı Dağların Başında
Tek Atlı Gezdiğin Var Mı
Her Taraftan Üç Beş Kelle
Terkiye Astığın Var Mı
Kargının Ucunu Salla
Etme Düşmana Eyvallah
Köroğlu Söyler Şanından
Kuş Uçurmaz Meydanından
Dağlar Dağlar Alişimin Kaşları Kare
Rusçuk'a bağlı Maratin köyünde Mahmut Ağa diye biri yaşar. Zengin olan bu ağa, kızını kendilerine yakışacak bir aileye gelin vermek ister. Fakat, kızı Gülsüm Aliş isimli bir faytoncuya aşıktır. Aliş askerliğini yaptıktan sonra Gülsüm ona kaçar. Düğün için hazırlanırlar, ancak bir gün Aliş faytonuyla gelirken Lom çayı üzerine kurulu olan köprü yıkılır. Aliş, faytonuyla birlikte Tuna Nehri'ne düşer ve bulunmamak üzere cesedi ortadan kaybolur. Gülsüm ise kahrından intihar etmeye karar verir. Kendini Tuna Nehri'ne atarak ölür.
Aliş'imin Kaşları Kare
Sen Açtın Sineme Yare
Bulamadım Derdime Çare
Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda
Evleri Var Hane Hane
Benleri Var Tane Tane
Saramadım Kane Kane
Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda
Sarı Zeybek
Bir zamanlar Ege'de yaşamış olan yiğit bir efe için yazılmıştır. Özellikle, Zeybek oyunlarında çalınır. Türküde bahsi geçen efenin, mert, cesur, yiğit, sarı saçlı ve mavi gözlü olması nedeniyle Atatürk'e ithaf edilmiştir.
Sarı zeybek, aman, şu dağlara yaslanır, aman
Yağmur yağar silahları, amman, ıslanır
Bir gün olur, aman, deli gönül uslanır, aman
Eyvah olsun, telli de doru aman, şanına
Eğil, bir bak mor cepkenin, efem, kanına
Karşı dağı, aman, duman aldı bürüdü, aman
Üç yüz atlı, beş yüz yaya, amman, yürüdü
Sarı zeybek, aman, şu cihanda bir idi, aman
Eyvah olsun, telli de doru amman, şanına
Eğil, bir bak mor cepkenin, efem, kanına
Havada Bulut Yok
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Yemen'de hayatını kaybetmiş olan askerleri anmak için yakılan bir ağıt olma özelliğine sahiptir. Osmanlı, Yemen'i topraklarına katmayı başarmış, fakat birçok şehit vermiştir.
Havada bulut yok, bu ne dumandır?
Mahlede ölüm yok, bu ne şivandır?
Şu Yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?
Burası Huş'tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir?
Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir de fesi var
Ano Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?
Ah, burası Muş'tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir?
Ah, ah, ah, ah, ah
Ano Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?
Burası Muş'tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir?
Ano Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?
Burası Huş'tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir?
Ano Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir ah?
Burası Huş'tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir?
Kışlalar Doldu Bugün
Diyarbakır'da askerlik görevini yapan kardeşi İbrahim'i özleyen ve görmek isteyen Hamza Şenses, onu ziyarete gider. Fakat, yetkililer görüşmenin imkansız olduğunu söyler. Bu duruma üzülen Şenses, zorla da olsa tabur komutanı ile görüşür ve ondan ricada bulunur. Anlayışlı bir insan olan komutan, Şenses'i kardeşi ile görüştürür. Daha sonra ondan, akşam düzenlenecek olan eğlenceye katılmasını ve şarkı söylemesini ister. Kardeşinden ayrılan Hamza Şenses, o üzüntü ile Kışlalar Doldu Bugün türküsünü yazar ve söyler.
Kışlalar doldu bugün
Doldu boşaldı bugün
Gel kardaş görüşelim
Ayrılık oldu bugün
Naçar elinden vah, vah, yar, yar, yar
Geceler yarim oldu
Aney, ağlamak karım oldu
Her dertten yıkılmazdım
Nazlım, sebebim zalım oldu
Garib elinden vah, vah, yar, yar, yar
Yaralandım yatmadım
Aney, yaram açıp bakmadım
Kaldı hasretimiz kıyamete
Güzel boynuna el atmadım
Hayın elinden vah, vah, yar, yar, yar
Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa
6 Ekim tarihinde Kars'a giden Atatürk'ün karşılanması sırasında söylenmiş olan bu şarkı, aslen Azerbaycanlı olan Mehmet Türkel Bey tarafından Atatürk'e ithaf etmek için bestelenmiştir.
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
Arş arş arş ileri ileri arş ileri
Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey
Sağdan sola, soldan sağa
Al da bayrağı düşman üstüne hey
Parlayan yıldızın alemi tenvir eder
Cumhuriyet bayrağın semada süzer gider
Parlayan yıldızın alemi tenvir eder
Cumhuriyet bayrağın semada süzer gider
Arş Arş Arş ileri ileri Arş ileri
Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey
Sağdan sola, soldan sağa
Al da bayrağı düşman üstüne hey
Arş Arş Arş ileri ileri Arş ileri
Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey
Sağdan sola, soldan sağa
Al da bayrağı düşman üstüne hey
İstiklal Marşı 1 Mart / 'de Meclisde müzâkkere edilip, zamanın maarif vekili Hamdullah Suphi bey tarafından meclis kürsüsünden tekrar tekrar okunmuş ve ayakta alkışlarla kabul edilmişti.
Marşın bestelenmesi için, Ankara'da bir komisyon kurulmuş, bestelenecek mısraları seçilerek ilân edilmişti.
Komisyonun çalışmalarını yakından takip eden ATATÜRK, bu seçimi uygun bulmamıştı. İstiklâl Marşının uzun olmasında mutabakatını söyleyerek okunduğu ve çalındığı zaman, herkesin uzun uzun ayakta tutulmamasının elbette doğru olmadığı, ancak Marşın İstiklâl davamızı anlatışı cihetinden, büyük mânası olan, bilhassa şu mısralarının marşdan çıkarılmasının doğru olmadığını söylemiştir.
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl
ATATÜRK:
- Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim vecizeler, işte bunlardır, demiştir.
Cumhuriyetin yıl şenlikleri yapılırken, takatsiz yattığı Dolmabahçe Sarayı'nın önüne gelen bir vapur dolusu gençlik, İstiklâl Marşını söylüyordu. ATATÜRK, büyük bir içtenlikle dinlemiş ve hazin hazin gülümseyerek:
- Beni çağırıyorlar, seviniyorlar, sevinecekler tabii, sevinmek de haklıdırlar, onbeş yıl Cumhuriyet Bu sevinilecek neticedir, demiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan tam 82 yıl önce, 10 Kasım sabahı saat 9'u 5 gece Dolmabahçe'deki odasında aramızdan ayrıldı. Büyük Atatürk, ölüm yıl dönümünde tüm ülkede anılıyor. Vatandaşlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkıları araştırıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler neler? İşte Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler
ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILAR
webgrid.co.uke Etmem Şikâyet
webgrid.co.uk Oluyor
webgrid.co.uk Bulut Yok
webgrid.co.uk Dayler
webgrid.co.uk Rakibi Handan Edersin
webgrid.co.ukşimin Kaşları Kara
webgrid.co.uk'in Kavakları
8.Şahane Gözler
webgrid.co.ukmın Dumanı
Asker Yolu Beklerim
Çile Bülbülüm Çile
Değirmene Un Yolladım
Şu Dalmadan Geçtin Mi
Pencere Açıldı Bilal Oğlan
Hâb-gâh-ı yâre girdim
Yanık Ömer
Fikri’min Ince Gülü
A Benim Mor Çiçeğim
Vardar Ovası
Akşam oldu Yine Bastı Kareler
Atladım Bahçene Girdim
ALİŞ'İMİN KAŞLARI KARE SÖZLERİ
Aliş'imin Kaşları Kare
Sen Açtın Sineme Yare
Bulamadım Derdime Çare
Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda
Evleri Var Hane Hane
Benleri Var Tane Tane
Saramadım Kane Kane
Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda
ATLADIM BAHÇENE GİRDİM SÖZLERİ
Atladım bahçene girdim
Gülleri fincan gibi
Gerdanında üç beni var
Her biri mercan gibi
Sarılalım sarmaşalım
İkimiz bir can gibi
Gel seninle kavledelim ya
Onu sev ya beni
Bir tenhada buluşalım aman
Ya onun ol ya benim
CANA RAKİBİ HANFAN EDERSİN SÖZLERİ
Cânâ rakîbi handân edersin
Ben bî nevâyı giryân edersin
Bîgânelerle unsiyyet etme
Bana cihanı zindân edersin
KÖŞKÜM VAR DERYAYA KARŞI
Köşküm var deryaya karşı
Durmaz akar gözüm yaşı
Sevdadır her işin başı
Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle
Elmayı nazik soyarlar
Çini tabağa koyarlar
Güzeli candan severler
Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle
Bir ağanın ikiz kızı
İkisi de besli kuzu
En küçüğü sevdi bizi
Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle
MANİ OLUYOR HALİMİ TAKRİRE HİCABIM SÖZLERİ
Mani oluyor hâlimi takrire hicabım
Mani oluyor hâlimi takrire hicabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Mahvoldu sükunum beni terk eyledi habım
Mahvoldu sükunum beni terk eyledi habım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
ŞAHANE GÖZLER ŞAHANE SÖZLERİ
Şahâne gözler şahâne
Hüsnüne yoktur bahâne
Süleyman olsan cihâne efendim
Gönül eğlenmez asla aman aman
Uçan kuşlar kebab olsa
Akar sular şarab olsa
Çalan sazlar rebab olsa efendim
Gönül eğlenmez asla ah! aman aman
Dağ başını duman almış sözleriyle başlayan gençlik marşı birçoğumuzun küçüklüğünden beri kulağına çalınan, çok tanıdık bir tını. Öğrenilen değil de sanki hep var olan bu dizelerin nasıl ortaya çıktığını ve nasıl 19 Mayısla özdeşleştiğini biliyor musunuz? Gelin Atatürkün Samsun yollarında mırıldandığını Gençlik Marşının hikayesine birlikte bakalım
Dağ Başını Duman Almış
Gümüş Dere Durmaz Akar
Güneş Ufuktan Şimdi Doğar
Yürüyelim Arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
İnlesin
Bu gök deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin
Tercüme Eden: Yrd. Doç Dr. Zeki GÜREL
Mustafa Kemal (Atatürk)’in[1] milliyetçilik hareketinin resmî gazetesi Hakimiyet-i Milliye, 17 Şubat ’de Mehmed Âkif (Ersoy)’in şiirini tam metin olarak yayınladı.[2] Âkif’in şiiri, Hamdullah Suphi (Tanrıöver) tarafından 1 Mart’ta, kürsüden Millet Meclisi Üyeleri’ne okundu. 12 Mart’ta Âkif’in şiiri, Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Ekim ’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Cumhuriyet’e dönüştürülmesiyle İstiklâl Marşı, Millî Marş oldu. Yarım asırdır Türkiye’nin her yerinde resmî törenlerde, ilk iki kıtası okunur.
Buradaki tercümem, Âkif’in şiirinin ilk defa olarak, kafiyesiyle İngilizceye çevrilmiş şeklidir:
Fear not! Red floats the flag from dawn, nor shall it wane
While flame yet flickers in my country’s last hearth to remain.
This is my nation’s star: forever let it shine!
This one is mine, my nation’s only mine.
Don’t frown, coy crescent, while I go to my ordeal!
Smile at our race of heroes! Where can you find such strength such steel?
Or else you cannot answer for the blood spilled in the fight
For independence, my godly nation’s God- entrusted right.
Free have I lived from all eternity, and free I live.
What sort of fool would cast me into chains, I can’t conceive.
Like a raging torrent I shall break my dam and gush,
I’ll rip the mountainside and over the plains I’ll rush.
And though an iron wall surrounds us from the West,
My bastion is the faith that fills my breast.
Fear not! How can I the monster called civilization
Choke, with the last tooth in its jaw, the faith of an entire nation?
Comrade, don’t let the dastards enter in your land!
Make of your breast a shield and foil their shameless hand!
The days the Lord has promised will be here
Maybe tomorrow, maybe even sooner: have no fear!
Don’t tread upon this sacred earth as if it were mere soil!
Take heed beneath of thousands of unburied martyrs’ toil!
You are the son of martyrs: don’t make your fathers writhe in pain!
Don’t yield this paradise though in return whole worlds you gain!
Who would not give his life for his country, for this paradise?
Just press the soil, and martyrs will surge forth for one more sacrifice.
Let God take life from me, my loved ones, my one, my all,
But let Him never make me witness to my country’s fall.
I pray to you, o Lord, but from a single need:
My evermore the prayer calls the summarize the creed
Continue to ring out above my land,
And never may God’s shrine be touched by any unclean hand.
Then to the ground in ecstasy shall bow my stone,
Then drained of blood out of its every wound, no longer prone.
My body like ethereal spirit shall ascend the skies.
Perhaps my head as high as the heavenly throne will rise.
Float on then, crescent, like the dawns, in glorious flight.
Proudly I shed my blood to its last drop in your full sight.
Never shall you, shall my people be confounded in this fight.
My free-born flag’s eternal right is freedom,
And independence is my godly nation’s God-entrusted right.
Önce bir çeviricinin özrü: İtalyan atasözünün söylediği gibi her çeviricinin orijinalinden sapma riski vardır. Âkif’in şiiri çok titiz bir ahenge sahiptir. Ve sondaki beş mısralı kıtanın sondan bir önceki mısrasının kafiyesizliği hariç her kıtanın dört mısrası kafiyelidir. İngilizce kafiyenin sınırları –veya çeviricinin ustalığının çok iyi olması- kafiyelendirilmiş beyitlerin dokuz kıtaya dağılması.
Âkif’in İslâmî ve Türk milliyetçiliği duygusunun sentezini, Batı dünyasına nakletme zorluğu çok önemlidir. Türk bayrağı, Osmanlı zamanından kalma kırmızı renk (1. satır) ve üzerine ay (5. satır, satır) ve yıldız (3. satır) sembolleri ile süslenmiştir. 9. ve satırlar, kelimeler üzerinde dinî işlemeyi ihtiva eder: … hakkıdır Hakka tapan… “hak” kelimesi adalet için yaygın olarak kullanılan kelimedir, dinî adalet duygusundaki “hak” ise büyük H ile başlayan “Hak” olup Allah’ın isimlerinden biridir; evrensel adaletin dengesi ve kaynağıdır.
Şiirin teması, kafirlerin saldırısıyla Müslümanlar’ın ölmesinin tekrar vuku bulduğu savaş meydanıdır: “Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl” (5. s). Atalarımız ”şehid”dir (, s); onların her biri bir şehiddir veya şahadetin şüheda namzedidir. Bu savaş veya cihad gerçekte asırlardır devam ediyor, Âkif’in marşını yazmasından önceki ve sonraki aylarda kesin sonuçlu savaşlar yapılmıştı, aynı savaş meydanlarında Osmanlı Devletinin kurucuları yedi asır önce Yunan Ortodoks düşmanlığının doğmasına karşılık savaşmışlardı. Bu yüzden toprağı sıksan “şehid” veya “şuheda” fışkıracak ( s).
İbadet için, günde beş vakit minareden okunan ezandaki itikat şahadettir ( s), Müslüman’ın “şahedeti” veya “şuhedası”: Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed onun elçisidir. Burada şehidin mezar taşı günlük ibadetin parçaları olan vecd halinde secde ediyor (Gerçekten, satırın tercümesi: “O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım”- satırda kabul edildiği gibi birçok savaş meydanlarında şehidler gömülmeden güzelce kalırlar). İslâm inancına göre savaş meydanlarında kafirlere karşı savaşta ölen Müslüman doğruca Cennet’e girecektir.
Fışkırır rûh-u mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım! ( ve satırlar)
Şiirin diğer teması ise batılı okuyucularca okununca kolaylıkla bulunabilir. Mehmed Âkif ve Mustafa Kemal’in ataları Osmanlı, uzak kafirlere karşı fetihlerde savaşmış –ve sonra da mücadelelerini sürdürmüşlerdir-, Çin’in batısından Roma’ya kadar uzanan çok geniş ve sağlam bir imparatorluktu. Fakat şimdi “Bütün dünya”yı ( s), Balkanları, Ukrayna’yı veya Afrika’yı fethin yerine geriye dönüş başlamıştı, şimdi bu Müslümanlar’ın yaşamış olduğu Anadolu denilen “Cennet vatan”ın korunması lazımdı ( s). Batıya Yunan askerleri, İstanbul ve Musul bölgesine İngiliz askerleri, Fransız askerleri Suriye’den, güney sahillerinde Antalya bölgesine İtalyan askerleri ilerlemeye hazırdı. Vatan toprakları, bir kere daha şehid kanlarıyla sulanacaktı ( s); vatansever milliyetçi kuvvetler, tekrar grup kurarak seferberlik ilan etmek için dağlardan, vadilerden sel gibi akarak geldiler. Halbuki Yunan orduları, eski Bizans İmparatorluğu’nun yerinde Büyük Yunan Birliği’ni “Büyük İdeal” veya “Megola İdeali” gerçekleştirmek için ilerliyorlardı, Türk milliyetçileri ise kalplerinde son ateş (2. s) sönene ve son damla kan dökülene kadar vatanlarını savunmaya hazırlardı (7, 25,34, s).
Şiirin çok dikkat çeken parçalarından biri medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın hor görülmesidir ( s). Türk ve Ortadoğu Müslümanları’nın böyle düşünmelerinin sebepleri arasında; açgözlü emperyalist rakiplerin stratejik avantaj veya ekonomik sömürme eşitliği, “güya dünyayı uygarlaştırma” fethinin gerçekleşmesinde veya bir misyon hareketinin yüksek ideallerini gerçekleştirmesinde batı emperyalizminin medenîleştirme gösterişinde olması gibi büyük sebepleri vardır. Fakat emperyalizm, dört yıllık kanlı savaşta fazlaca yenik düşürülmüştü. Batılı emperyalistler birbirleriyle savaşırken, Osmanlı Türk orduları, Viyana ve Petesburg’daki eski emperyalist rakiplerden daha fazla dayanmayı başarmışlardır. Rusya, Aralık de, Avusturya ve Almanya Kasım de antlaşmayla savaşı bıraktılar –oysa Türk kuvvetleri, 30 Ekim Mondros Osmanlı Antlaşmasından sonraki aylarda savaşa yeniden başladılar. Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazdığı zamanlarda Venizelos’un Anadolu’yu fethetme “büyük ideal”i, İngiltere’nin savaş yorgunu olmasından dolayı daha az destek buluyordu. Şiirin Ankara Meclisi’nde okunmasından altı ay sonra Türk milliyetçileri Sakarya’da kesin zaferlerini kazandılar. Bir yıl sonra ülke yabancı işgal kuvvetlerinden kurtulmuştu; emperyalizmin son dişi de çıkarılmıştı. Türk istiklâli, Lozan Barış Antlaşması’nda, antlaşması öncesi çizgilerine göre yeniden düzenlenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, görünüşte Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen merkez güçlerin en zayıfı olmuştu. Şimdi milliyetçilerin hedefinde tek şey vardı, barış antlaşmasını da kazanmak.
Türkiye’nin zaferi üç ana faktöre dayandırılabilir. Bunlar şunlardır: Avrupalı emperyalist düşmanların Atatürk’ün hareketini tamamen istismar etmesi, dayanıksızlıkları ve oyalama zamanı. Kemal’in hareketi; Yunanistan fiilen ayrılana kadar resmî ve gayrı resmî olarak birer birer Bolşevik Rusya, Fransa, İtalya ve Britanya ile temas kurdu. Yüzyıl’ın başlarında rakip güçler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmadan toprak bütünlüğünü sağlamak için yardım etmişlerdir. O zaman, ’dan ’ye kadar Osmanlı’nın rakipleri, Osmanlı İmparatorluğu arazisinin Arap parçalarının ve uzak Balkanlar’ın bölüşülmesinde acele etmişlerdi. Şimdi, Âkif’in şiirini yazdığı zamanda Mustafa Kemal’in akımı, millî istiklâl mücadelesinde diğerlerine karşı tamamen teknik bakımdan bitkin hale gelmiş bir imparatorluk gücünü kullanıyordu. Fakat o teknik Kemal’in başarısının ikinci kısmı hariç, Türk halkının kendisinin emperyalizmden milliyetçiliğe olan değişikliğini başaramayabilirdi. Mustafa Kemal hatiplik kariyerinde en büyük hitabet konuşmasını, Aralık ’da Ankara’ya ilk vardığında vermiştir. O zamanda Yemen’in terk edilmesi, dağlarda, uzak savaşlarda kanlarını dökerek vatandaşlarının ölmesine ve vatandaşlarının susuzluğuna üzülür. Diğerleri gibi seve seve sömürge olmaya razı olmaz. Ve kendisini istiklâle adar, cesaretle asırlardır halka hakim olmuş yönetim kabiliyetleri denenmiş kişileri açıklar. Kemal’in politik programı Osmanlı Türkiye’sinin asırlardır sahip olduğu eski imparatorluk ihtirasları ile imparatorluk ihtiraslarına karşı gelenleri böylece birleştirdi.[3] Kemal’in zaferlerindeki üçüncü faktör ise millî ve dinî duyguların senteziydi. Her ne kadar gerçeği savunan topluluğun hürriyeti hakkında birkaç şüphe vardıysa da, popüler (halka ait) teşkilatlar “Müdafaa-i Hukuk” sloganı etrafında bütün Türkiye’yi canlandırdı.[4] Yunanistan veya diğer Avrupa güçlerinden istila veya ilhak tehdidinin olduğu, Müslüman halkın yaygınca bulunduğu yerlerde adaleti sağladılar. Sadece Kilikya veya Mezopotamya gibi Türk-Arap halkının karışık olduğu bölgeler “Türk” halkının hakkına apaçık referanslardı. Mustafa Kemal Ankara’da olağanüstü bir toplantı yaptığı zaman “Büyük Millet Meclisi”nin tarif etmeğe sahip çıktığı (Osmanlı mı? Müslüman mı? Türk mü?) millî ismini ilk önce belirtmekten dikkatle kaçındı. Âkif’in şiirinde açıkladığı dinî ve millî duyguların şiddetli sentezi olmaksızın parlak bir şekildeki askerî ve politik gayretler Türk halkını toparlamaya yetmeyebilirdi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün batı hesapları radikalizmini, yenilik hareketlerini ve geçmiş ile bağlarını çok kere baskı altında tutmuştur, fakat sadece Atatürk’ün başarısının bir görünüşüdür. O geçiş serüvenindeki liderdir. Başarılarında devamlılık ve yeniliği eksiksiz olarak birleştirdi. Atatürk Osmanlı İmparatorluk müessesesi içerisindeki en yüksek rütbeye, veliahdın emir subaylığına yani generalliğe yükselmişti. Ancak ondan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun hareketleri üzerine millî bir devlet yükseltmeyi ilerletti. Ankara meclisinin diğer üyeleri ile beraber sultanın sağlığı için dua ederken aynı zamanda sultan da Kemal’in milliyetçi ordusuna karşı kuvvetler gönderiyordu. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Anadolu milliyetçilerini isyancı olarak göstererek, onları gören her Müslüman’ın öldürmesi için fetva veriyordu. Bu fetvaya karşılık da bir Anadolu müftüsü; İstanbul’un İngilizler tarafından işgaline istinaden, esaret altındaki bir hükümdarın tebaalarının ona sadakatinin doğru olmadığını beyan eden bir fetva verdi.[5] Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ve Mustafa Kemal’in ordularının zaferleri, Sultan Mehmed Vahdeddin’in bir İngiliz savaş gemisiyle kaçması ve yeni Türk Devleti’nin başlıca yabancı güçler tarafından tanınması –bütün bu olaylar Sultan’ı suçlu çıkardı ve İslamî geleneğin en mutaassıp çevreleri tarafından bile Mustafa Kemal’in başarıları muteber oldu. “Gerçek inananlara göre güç Allah ve Peygamber’ine aittir”.[6] Bu sebepten Padişah, gücünü kaybettiği zaman otomatikman meşruiyetini de kaybetti. Yani on sene içinde Türkiye’de politik ve dinî tartışmalar dikkate değer derecede şiddetlenmiştir, Osmanlı ülkesini yenilemeye dönük hiçbir kanuni hareket olmamıştır.
Bu asrın Millî Kurtuluşunun ilk başarılı savaşındaki Türkiye’nin zaferi geçmiş asırlardaki batılılaşma sürecinde yeni bir safha başlattı. Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusya’sı ve Japonya gibi “kendini koruyan modernleşmenin”[7] bir süreci ile meşgul olmuştu. Askerî, idarî, yasama v.s. organizasyonların Avrupa modelleri yavaş yavaş zorlama ile kabul ettirilir. Şimdi Mustafa Kemal’in liderliği altındaki yeni Türkiye, emperyalizm denilen canavarın son dişini de kırmıştır. Kemal’in zaferini yakından izleyen –Latin alfabesi ve cumartesi tatilleri- hürriyet mefhumuyla toptan kabullenmiş olunabilirdi.
Mustafa Kemal’in Aralık Ankara konuşmasında isnat ettiği milletler arası hüküm süren örneklere dayanarak ‘Millî İstiklâl’ için savaşması onu haklı çıkardı. “Bugün dünyanın kabul ettiği sadece bir hakimiyet vardır: Millî Hakimiyet”. Âkif’in ve Kemal’in kendi soyu olan Türkler için öne sürdükleri hakimiyet talepleri ve istiklâl savaşlarını kazanmak için şiirlerinde belagatle açıkladığı dinî ve milliyetçi fikirlerin tam bir sentezini gerekli buldular. Gerçekte İstiklâl Marşı’nın Türkiye’nin Millî Marşı olarak kalmasına, İslâm inancına karşı hiçbir düşmanlık taşımayan Atatürk’ün laikliği delil olarak gösterilir. Bu durum bir arada yaşama arzusunun tam bir ifadesidir.
_______________________________________________________________________
*Rustow, (Cıty Univercity of Newyork’da) siyasal bilimler sahasında söz sahibi olan bir profesör olup, modern Türkiye hakkında pek çok makale ve kitap yayınlamıştır. Rustow, Dankward A., “Mehmet Akif s “Independence March”: Religion and Nationalism in Atatürk's Movement of Liberation”, Journal of American Institute for the Study of Middle Eastern Civilization, Vol: 1 (), pp.
**Gazi Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.
[1] Parantez içinde verilen isimler yasası altında aile isimleri olarak kabul edilmiştir veya Mustafa Kemal’in durumunda Büyük Millet Meclisi’nin toplantılarında görüşülmüştür.
[2] Hakimiyet-i Milliye, Nu:3, 17 Şubat ; T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Birinci Devre (2. baskı, Ankara ), Cilt:9, Sayfa
[3] Atatürk’ün söylev ve demeçleri nutku yeniden basılmıştır, Cilt:2 (Ankara ) Sayfa; 19’un yerine yanlışlıkla 28 Aralık olarak tarih verilmiştir. “Bir Millî Devletin Kuruluşu: Atatürk’ün Tarihi Başarısı” üzerine yazıma da Türkiye İş Bankası’nın Atatürk Üzerine Milletlerarası Sempozyumu’nda sunulmuştu ve Suna Kili tarafından düzenlenmiş bir cilt halinde yayınlanmıştır.
[4] Osmanlı’dan Türk Milliyetçiliği Fikrine Geçişe bak. Mesela Bernart Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu (2. baskı, Londra ),s Tarık Z Tuna’ya göre İstiklâl hareketinde milliyetçi konular, Türkiye’de Siyasî Partiler (İstanbul ) s ve “Türkiye’de Arasında İslam ve Politikalar” adlı makaleme bak, Richart N. Frye, İslam ve Batı (Lahey ),s
[5] Fetva ve 11 Nisan tarihli karşı fetva üzerine, aynı kitaba bak, s, ve Faik Reşat Unat ve D. A. Rustow, İslam Ansiklopedisi’nde “Dürrizade Abdullah” (2. Baskı,Leiden ),Cilt:2,s
[6] Kuran suresi:
[7] Cf. Robet E. Wart and Dankwart A. Rustow, Japonya ve Türkiye’de Politik Modernleşme (Princeton ),s.3 ve
Atatürk’ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar hangileri bu konuda sizlere kısa bilgiler vereceğiz.
Atatürk'ün sevdiği Türk Halk Müziği ;
Atatürk'ün sevdiği Klasik Türk Müzikleri;
Atatürk'ün sevdiği Marşlar;
Atatürk'ün sevdiği Batı Müziği Eserleri ;
👏
👎
😍
▼ SIRADAKİ HABER ▼
Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı
Geri
gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede