Atatürk ün en sevdiği marş

Atatürk Ün En Sevdiği Marş

atatürk ün en sevdiği marş

Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar - Mustafa Kemal Atatürk'ün En Sevdiği Şarkılar ve Sözleri, Türkü ve Marşların İsimleri

Türk Sanat müziğinin büyük bir hayranı olan Atatürk'ün sevdiği şarkılar da çoğunlukla bu türdendir. Büyük bir Müzeyyen Senar hayranı olan Atatürk'ün sevdiği türküler, genellikle birbirinden güzel hikâyelere sahiptir. Sanata ve sanatçıya verdiği değer ile bilinen Atatürk'ün sevdiği türküler ve hikâyeleri, hayranlık uyandırıcıdır. Sadece Türk Sanat müziği değil, Atatürk'ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar da vardır. İşte Atatürk'ün müzik zevkine dair merak edilenler…

Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar ve Sözleri

Eğitimli bir asker ve siyaset adamı olan Atatürk, hayatı boyunca cehaletin karşısında durmuş, sanatı ve bilimi yüceltmiştir. Kendine has bir müzik zevkine sahip olmuş ve bazı sanatçılara olan hayranlığını dile getirmekten çekinmemiştir. Bunlardan biri ise Müzeyyen Senar'dır. Öyle ki, Atatürk'ün özel isteği üzerine birçok kez Dolmabahçe Sarayı'nda onun sevdiği şarkıları söylemiştir. Ulu önderin sevdiği türküler arasında aşağıdakiler bulunur.

Yanık Ömer

Kurtuluş Savaşında kanının son damlasına kadar mücadele eden Yanık Ömer adlı askerin, yaralanmasına rağmen mücadeleyi elden bırakmaması ve gazi olması anlatılır. Sözleri ise şu şekildedir:

Yanık Ömer, her savaştan bir yara taşıyor

Yanık Ömer, yiğit Ömer, övünmeden yaşıyor

Kurtuluş savaşında, yirmi sekiz yaşında

Mangasının başında, taşıyor

Yanık Ömer, yiğit Ömer siperleri aşıyor

Savaş biter, Yanık Ömer, köye döner

Köylü bütün bayram eder

Yanık Ömer kutlanır

Nişanlısı mutlulanır

Hey, Yanık Ömer, attan iner

Pembegül'e bağlar kemer

Köylülere gider haber

Düğüne, düğüne

Eline kına yakar, başına teller takar

Belinde altın kemer, öyle alana çıkar

Heey

Pembegül, allanır, pullanır

Yanık Ömer'in köyüne düğün alayı yollanır.

Kırmızı Gülün Âlı Var

Gade Ana, Bulgaristan topraklarına ait Güller Vadisi'nde bulunan Kızanlık'ta yaşar. Oğlunu göz yaşları ile birlikte askere uğurlar. Gade Ana'ya geri döneceğine dair söz veren oğlu askere gider. Oğlan sadece annesinden değil, biricik sevgilisi Zühre'den de ayrılır. Ali, yıllar geçse bile dönmez, Gade Ana ise her gün tren yolunda umutsuzca bir bekleyiş içerisindedir. Bir gün eve döndüğünde, gelini Zühre'nin yatak odasından sesler duyar. Kapıyı açar ve yorgan altında gelininin biri ile birlikte olduğunu görür. Bu durum karşısında öfkelenen Gade Ana, silahına sarılarak ikisini de vurur. Fakat, vurduğu kişi oğludur. Zühre hafif yaralanmış bir şekilde, "Ne yaptın anam sen?" diye feryat eder. Gade Ana ise evlat katili olmuştur. Bu acıklı hikayeyi anlatan türkünün sözleri aşağıda verildiği gibidir.

Kırmızı gülün alı var aman aman

Her gün ağlasam da yeri var

Bugün benim efkarım var aman aman

Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni

Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni

Kırmızı gülün pürçeği aman aman

Yar önünde oynar köçeği

Neyleyim yarsız döşeği aman aman

Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni

Ah bu gönül arz eder seni seni yar seni seni

Sobalarında Guru da Meşe Yanıyor Efem

Bu türkü, özellikle Ege Bölgesi'nin meşhur halk oyunlarından olan Harmandalı oyunu sırasında çokça çalınır. Efelere övgü olması için yazılan bir türküdür.

Sobalarında kuru da meşe yanıyor

Mehmet Ağam da üşümüş de donuyor

Boncuklu'nun gelini de ortalıkta dönüyor

Aslanım da efeler vay vay

Kar mı yağmış da Yarengöme'nin dağına

Mehmet Ağam da oturuvermiş efelerin sağına

Çıkam ha ben de şu dağların başına

Aslanım da efeler vay vay

Çökertmeden Çıktımda Halilim

Türküde adı geçen asıl kahraman olan Halil ve İbrahim Çavuş, birlikte kaçakçılık ile uğraşır ve kervanlardan haraç alır. Havse ise esas kadındır, annesi ise kötü bir üne sahip olan Kel Gülsüm'dür. Çengilik yapan Gülsüm, erkekler ile birlikte eğlenir, dans eder ve onlarla birlikte olur. Havse oldukça güzeldir ve İbrahim Çavuş'un ikinci karısı olur. Bu durumu kıskanan diğer efeler, Halil de dahil olmak üzere Havse'yi kaçırmaya karar verir. İbrahim Çavuş ise önce direnmeye kalksa bile, kızını ve ilk eşini tehlikeyi atmamak için Havse'yi onlara teslim eder. Dağa kaldırılan Havse, tıpkı annesi gibi çengi olur ve Çakır Gülsüm adını alır. Halil ise ona aşık olduğu için eşkıyaların arasından kaçırır. Çökertmeden adalara kaçmak için Kastapao'nun teknesine binerler. Fakat, en sonunda yakalanırlar. Ateş altında kalan Halil yaralanır. Kaymakamlığın bahçesinde ölüme terk edilen Halil, daha sonra kolcular tarafından boğularak öldürülür.

Çökertmeden çıktım da Halilim

Aman başım selamet

Çökertmeden çıktım da Halilim

Aman başım selamet

Bitez de yalısına varmadan Halilim

Aman koptu kıyamet

Bitez de yalısına varmadan Halilim

Aman koptu kıyamet

Arkadaşım İbram Çavuş

Yoldaşlara emanet

Arkadaşım İbram Çavuş

Yoldaşlara emanet

Burası da Aspat değil Halilim

Aman Bitez yalısı

Yüreğime sancı saldı

Aman kurşun yarası

Burası da Aspat değil Halilim

Aman Bitez yalısı

Yüreğime sancı saldı

Aman kurşun yarası

Gidelim gidelim Halilim

Çökertmeye varalım

Gidelim gidelim Halilim

Çökertmeye varalım

Kolcular geliyor Halilim

Nerelere kaçalım

Kolcular geliyor Halilim

Nerelere kaçalım

Teslim olmayalım Halilim

Aman kurşun saçalım

Teslim olmayalım Halilim

Aman kurşun saçalım

Burası da Aspat değil Halilim

Aman Bitez yalısı

Yüreğime ateş saldı

Aman kurşun yarası

Burası da Aspat değil Halilim

Aman Bitez yalısı

Yüreğime sancı saldı

Aman kurşun yarası

Mehrali Bey Ağıtı

Abdülhamit zamanında bir bey olan Mehrali, Kangal kaymakamı ile kavga eder. Onu görünce ayağa kalkmaz ve sen kim oluyorsun diyerek ona dayak atar. Buna öfkelenen vali onu Abdülhamit'e şikayet eder, ancak umduğu gibi bir cevap alamadığı için hayal kırıklığına uğrar. Vali ondan kurtulmak için Yemen isyanını, Mehrali Bey'in bastırmasını ister. Sultan Abdülhamit'e de, "Bu isyanı bastırsa bastırsa Mehrali bastırır." der. Padişah ise seçimi Mehrali Bey'e bırakır. Gitmeyi kabul eden Mehrali, Yemen'in sıcağına dayanamayarak ölür. Bu türküde ise onun hikayesi anlatılır.

Ben gidiyom Rüştü beyim ağlama

Köz goyup da ciğerimi dağlama

Alay gitti beni burda eyleme

Yemen'e de benim ağam Yemen'e

Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e

Gurdu m'ola çadırları çimene

Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne

Dert benim vallah kime ne

Ben gidiyom Rüştü beyim sana bir nişan

Susuzluktan alaylarım perişan

Hiç iflah mı olur Yemen'e düşen

Yemen'e de benim ağam Yemen'e

Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e

Gurdu m'ola çadırları çimene

Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne

Dert benim vallah kime ne

Mehrali'yi sokaklarda duttular

Ağamı da bir gurşuna sattılar

Mehrali'yi Yemen'e de attılar

Yemen'e de benim ağam Yemen'e

Endi m'ola Mehrali bey Yemen'e

Gurdu m'ola çadırları çimene

Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne

Dert benim vallah kime ne

Ata Barı

İsmini Atatürk'ten alan bu halk oyunu, aslında Artvin barıdır ve ulu öndere ithaf edilmiştir. Sınırsız hareket sayısına sahiptir. Kızlı-erkekli veya sadece erkekler ile oynanabilen bir oyundur. Sözleri ise şöyledir:

Bahçası var, bağı var

Ayvası var, narı var

Bahçası var, bağı var

Ayvası var, narı var

Atamızdan yadigâr

Bizde atabarı var

Atamızdan yadigâr oy

Bizde atabarı var

Uzun uzun kamışlar

Ucunu budamışlar

Uzun uzun kamışlar

Ucunu budamışlar

Benim ela gözlümü

Gurbete yollamışlar

Benim ela gözlümü oy

Gurbete yollamışlar

Ben bir uzun kamışım

Yoluna dikilmişim

Ben bir uzun kamışım

Yoluna dikilmişim

İster al, ister alma

Alnına yazılmışım

İster al, ister alma oy

Alnına yazılmışım

Atabarıdır barı

Bahçede gördüm yâri

Atabarıdır barı

Bahçede gördüm yâri

Seslendim, ses vermedi

Ağladım zarı zarı

Seslendim, ses vermedi oy

Ağladım zarı zarı

Seslendim, ses vermedi

Ağladım zarı zarı

Seslendim, ses vermedi oy

Ağladım zarı zarı

Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın

Savaşın beraberinde getirdiği yıkımı, geniş bir çerçeveden eleştiren bir türküdür. Savaşmanın sevinilecek bir şey olmadığını, hem gidenin hem de geride kalanların yüreklerini yakan bir felaket olduğunu hüzünlü bir biçimde anlatır.

Mızıka çalındı düğün mü sandın?

Al-beyaz bayrağı gelin mi sandın?

Yemene gideni gelir mi sandın?

Dön gel ağam dön gel dayanamiram

Uyku gaflet basmış uyanamiram

Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram

Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram

Ağamı yolladım Yemen eline

Çifte tabancalar takmış beline

Ayrılmak olur mu taze geline?

Dön gel ağam dön gel dayanamiram

Uyku gaflet basmış uyanamiram

Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram

Ağam öldüğüne ey ey ey ey inanamiram

Köroğlu Solağı

Türk tarihinin önemli ozanlarından olan Köroğlu için yakılan bir türküdür. Türküde bahsi geçen olay ise Ayvaz'ın düşmanlarını alt etmek için Köroğlu'ndan yardım istemesidir. Köroğlu'nun yardımıyla düşmanlarını hezimete uğratan Ayvaz, intikamını aldıktan sonra onları affeder.

Uca Dağların Başında

Karlı Dağların Başında

Tek Atlı Gezdiğin Var Mı

Her Taraftan Üç Beş Kelle

Terkiye Astığın Var Mı

Kargının Ucunu Salla

Etme Düşmana Eyvallah

Köroğlu Söyler Şanından

Kuş Uçurmaz Meydanından

Dağlar Dağlar Alişimin Kaşları Kare

Rusçuk'a bağlı Maratin köyünde Mahmut Ağa diye biri yaşar. Zengin olan bu ağa, kızını kendilerine yakışacak bir aileye gelin vermek ister. Fakat, kızı Gülsüm Aliş isimli bir faytoncuya aşıktır. Aliş askerliğini yaptıktan sonra Gülsüm ona kaçar. Düğün için hazırlanırlar, ancak bir gün Aliş faytonuyla gelirken Lom çayı üzerine kurulu olan köprü yıkılır. Aliş, faytonuyla birlikte Tuna Nehri'ne düşer ve bulunmamak üzere cesedi ortadan kaybolur. Gülsüm ise kahrından intihar etmeye karar verir. Kendini Tuna Nehri'ne atarak ölür.

Aliş'imin Kaşları Kare

Sen Açtın Sineme Yare

Bulamadım Derdime Çare

Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda

Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda

Evleri Var Hane Hane

Benleri Var Tane Tane

Saramadım Kane Kane

Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda

Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda

Sarı Zeybek

Bir zamanlar Ege'de yaşamış olan yiğit bir efe için yazılmıştır. Özellikle, Zeybek oyunlarında çalınır. Türküde bahsi geçen efenin, mert, cesur, yiğit, sarı saçlı ve mavi gözlü olması nedeniyle Atatürk'e ithaf edilmiştir.

Sarı zeybek, aman, şu dağlara yaslanır, aman

Yağmur yağar silahları, amman, ıslanır

Bir gün olur, aman, deli gönül uslanır, aman

Eyvah olsun, telli de doru aman, şanına

Eğil, bir bak mor cepkenin, efem, kanına

Karşı dağı, aman, duman aldı bürüdü, aman

Üç yüz atlı, beş yüz yaya, amman, yürüdü

Sarı zeybek, aman, şu cihanda bir idi, aman

Eyvah olsun, telli de doru amman, şanına

Eğil, bir bak mor cepkenin, efem, kanına

Havada Bulut Yok

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Yemen'de hayatını kaybetmiş olan askerleri anmak için yakılan bir ağıt olma özelliğine sahiptir. Osmanlı, Yemen'i topraklarına katmayı başarmış, fakat birçok şehit vermiştir.

Havada bulut yok, bu ne dumandır?

Mahlede ölüm yok, bu ne şivandır?

Şu Yemen elleri ne de yamandır

Ano Yemen'dir, gülü çimendir

Giden gelmiyor, acep nedendir?

Burası Huş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Kışlanın önünde redif sesi var

Bakın çantasında acep nesi var

Bir çift kundurayla bir de fesi var

Ano Yemen'dir, gülü çimendir

Giden gelmiyor, acep nedendir?

Ah, burası Muş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Ah, ah, ah, ah, ah

Ano Yemen'dir, gülü çimendir

Giden gelmiyor, acep nedendir?

Burası Muş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Ano Yemen'dir, gülü çimendir

Giden gelmiyor, acep nedendir?

Burası Huş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Ano Yemen'dir, gülü çimendir

Giden gelmiyor, acep nedendir ah?

Burası Huş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor, acep ne iştir?

Kışlalar Doldu Bugün

Diyarbakır'da askerlik görevini yapan kardeşi İbrahim'i özleyen ve görmek isteyen Hamza Şenses, onu ziyarete gider. Fakat, yetkililer görüşmenin imkansız olduğunu söyler. Bu duruma üzülen Şenses, zorla da olsa tabur komutanı ile görüşür ve ondan ricada bulunur. Anlayışlı bir insan olan komutan, Şenses'i kardeşi ile görüştürür. Daha sonra ondan, akşam düzenlenecek olan eğlenceye katılmasını ve şarkı söylemesini ister. Kardeşinden ayrılan Hamza Şenses, o üzüntü ile Kışlalar Doldu Bugün türküsünü yazar ve söyler.

Kışlalar doldu bugün

Doldu boşaldı bugün

Gel kardaş görüşelim

Ayrılık oldu bugün

Naçar elinden vah, vah, yar, yar, yar

Geceler yarim oldu

Aney, ağlamak karım oldu

Her dertten yıkılmazdım

Nazlım, sebebim zalım oldu

Garib elinden vah, vah, yar, yar, yar

Yaralandım yatmadım

Aney, yaram açıp bakmadım

Kaldı hasretimiz kıyamete

Güzel boynuna el atmadım

Hayın elinden vah, vah, yar, yar, yar

Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa

6 Ekim tarihinde Kars'a giden Atatürk'ün karşılanması sırasında söylenmiş olan bu şarkı, aslen Azerbaycanlı olan Mehmet Türkel Bey tarafından Atatürk'e ithaf etmek için bestelenmiştir.

Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa

Askerin milletin bayrağınla çok yaşa

Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa

Askerin milletin bayrağınla çok yaşa

Arş arş arş ileri ileri arş ileri

Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey

Sağdan sola, soldan sağa

Al da bayrağı düşman üstüne hey

Parlayan yıldızın alemi tenvir eder

Cumhuriyet bayrağın semada süzer gider

Parlayan yıldızın alemi tenvir eder

Cumhuriyet bayrağın semada süzer gider

Arş Arş Arş ileri ileri Arş ileri

Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey

Sağdan sola, soldan sağa

Al da bayrağı düşman üstüne hey

Arş Arş Arş ileri ileri Arş ileri

Marş ileri dönmez geri, Türk'ün askeri hey

Sağdan sola, soldan sağa

Al da bayrağı düşman üstüne hey

ATATÜRK VE TÜRK İSTİKLÂL MARŞI

İstiklal Marşı 1 Mart / 'de Meclisde müzâkkere edilip, zamanın maarif vekili Hamdullah Suphi bey tarafından meclis kürsüsünden tekrar tekrar okunmuş ve ayakta alkışlarla kabul edilmişti.

Marşın bestelenmesi için, Ankara'da bir komisyon kurulmuş, bestelenecek mısraları seçilerek ilân edilmişti.

Komisyonun çalışmalarını yakından takip eden ATATÜRK, bu seçimi uygun bulmamıştı. İstiklâl Marşının uzun olmasında mutabakatını söyleyerek okunduğu ve çalındığı zaman, herkesin uzun uzun ayakta tutulmamasının elbette doğru olmadığı, ancak Marşın İstiklâl davamızı anlatışı cihetinden, büyük mânası olan, bilhassa şu mısralarının marşdan çıkarılmasının doğru olmadığını söylemiştir.

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl

ATATÜRK:

- Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim vecizeler, işte bunlardır, demiştir.

Cumhuriyetin yıl şenlikleri yapılırken, takatsiz yattığı Dolmabahçe Sarayı'nın önüne gelen bir vapur dolusu gençlik, İstiklâl Marşını söylüyordu. ATATÜRK, büyük bir içtenlikle dinlemiş ve hazin hazin gülümseyerek:

- Beni çağırıyorlar, seviniyorlar, sevinecekler tabii, sevinmek de haklıdırlar, onbeş yıl Cumhuriyet Bu sevinilecek neticedir, demiştir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler neler? İşte Atatürk'ün en sevdiği şarkılar

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan tam 82 yıl önce, 10 Kasım sabahı saat 9'u 5 gece Dolmabahçe'deki odasında aramızdan ayrıldı. Büyük Atatürk, ölüm yıl dönümünde tüm ülkede anılıyor. Vatandaşlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkıları araştırıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler neler? İşte Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler

ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILAR

webgrid.co.uke Etmem Şikâyet
webgrid.co.uk Oluyor
webgrid.co.uk Bulut Yok
webgrid.co.uk Dayler
webgrid.co.uk Rakibi Handan Edersin
webgrid.co.ukşimin Kaşları Kara
webgrid.co.uk'in Kavakları
8.Şahane Gözler
webgrid.co.ukmın Dumanı
Asker Yolu Beklerim
Çile Bülbülüm Çile
Değirmene Un Yolladım
Şu Dalmadan Geçtin Mi
Pencere Açıldı Bilal Oğlan
Hâb-gâh-ı yâre girdim
Yanık Ömer
Fikri’min Ince Gülü
A Benim Mor Çiçeğim
Vardar Ovası
Akşam oldu Yine Bastı Kareler
Atladım Bahçene Girdim

ALİŞ'İMİN KAŞLARI KARE SÖZLERİ

Aliş'imin Kaşları Kare
Sen Açtın Sineme Yare
Bulamadım Derdime Çare

Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda

Evleri Var Hane Hane
Benleri Var Tane Tane
Saramadım Kane Kane

Görmedin Mi Ah Civan Alişimi Tuna Boyunda
Sarmadın Mı Ah Aslan Alişimi Tuna Boyunda

ATLADIM BAHÇENE GİRDİM SÖZLERİ

Atladım bahçene girdim
Gülleri fincan gibi
Gerdanında üç beni var
Her biri mercan gibi
Sarılalım sarmaşalım
İkimiz bir can gibi
Gel seninle kavledelim ya
Onu sev ya beni
Bir tenhada buluşalım aman
Ya onun ol ya benim

CANA RAKİBİ HANFAN EDERSİN SÖZLERİ

Cânâ rakîbi handân edersin
Ben bî nevâyı giryân edersin
Bîgânelerle unsiyyet etme
Bana cihanı zindân edersin

KÖŞKÜM VAR DERYAYA KARŞI

Köşküm var deryaya karşı
Durmaz akar gözüm yaşı

Sevdadır her işin başı

Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle

Elmayı nazik soyarlar
Çini tabağa koyarlar
Güzeli candan severler

Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle

Bir ağanın ikiz kızı
İkisi de besli kuzu
En küçüğü sevdi bizi

Var gönlüm var git seyreyle
Aman aman gel bana söyle

MANİ OLUYOR HALİMİ TAKRİRE HİCABIM SÖZLERİ

Mani oluyor hâlimi takrire hicabım
Mani oluyor hâlimi takrire hicabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Mahvoldu sükunum beni terk eyledi habım
Mahvoldu sükunum beni terk eyledi habım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım
Üzme yetişir, üzme, firakınla harabım

ŞAHANE GÖZLER ŞAHANE SÖZLERİ

Şahâne gözler şahâne
Hüsnüne yoktur bahâne
Süleyman olsan cihâne efendim
Gönül eğlenmez asla aman aman

Uçan kuşlar kebab olsa
Akar sular şarab olsa
Çalan sazlar rebab olsa efendim
Gönül eğlenmez asla ah! aman aman

&#;Dağ başını duman almış&#; sözleriyle başlayan gençlik marşı birçoğumuzun küçüklüğünden beri kulağına çalınan, çok tanıdık bir tını. Öğrenilen değil de sanki hep var olan bu dizelerin nasıl ortaya çıktığını ve nasıl 19 Mayıs&#;la özdeşleştiğini biliyor musunuz? Gelin Atatürk&#;ün Samsun yollarında mırıldandığını Gençlik Marşı&#;nın hikayesine birlikte bakalım&#;

Türkiye&#;nin Olimpiyatlar&#;da temsil edilmesini sağlayan eğitmen, spor yöneticisi ve siyasetçi Selim Sırrı Tarcan ülkenin ilk beden eğitimi öğretmenlerini yetiştiren önemli bir isim

Aynı zamanda Türkiye&#;de voleybol sporunun kurucusu olan Tarcan, ilk Millî Olimpiyat Komitesi&#;ni kurdu. 28 Mayıs &#;da Berlin&#;de Uluslararası Olimpiyat Komitesi toplantılarına katıldı ve aynı yıl İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Cimnastik Akademisi&#;ne başladı

Bu süreçte İsveç&#;te yöresel kültürlerin nasıl topluma kazandırıldığını ve folklor çalışmalarının nasıl yapıldığını gözlemledi. &#;de yurda dönerek Osmanlı&#;da folklor çalışmalarını başlatan ilk kişi oldu

İsveç&#;te geçirdiği sürede dikkatini çeken bir diğer şey İsveç şarkılarıydı. Özellikle duyduğu bir nota hafızasına kazındı ve hemen bir köşeye not etti. Şarkının adı &#;Tre trallande jäntor (Şakıyan Üç Kız)&#; idi

Yurda döndüğünde şarkıyı marş formatına getirdi ve Türkçe öğretmeni ve şair Ali Ulvi Elöve&#;den marş için söz yazmasını istedi. Elöve, dönemin zorlu şartlarını göz önüne alarak endişeli olan halka ve gençliğe umut aşılamayı amaçladı


&#;Dağ Başını Duman Almış
Gümüş Dere Durmaz Akar
Güneş Ufuktan Şimdi Doğar
Yürüyelim Arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
İnlesin
Bu gök deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin&#;

işte Gençlik Marşı&#;nın sözleri de bu şekilde ortaya çıktı. Marş ilk olarak &#;da erkek öğretmen okulunun beden eğitimi gösterileri sırasında söylendi. Çok sevilen marş büyük ilgi gördü ve kulaktan kulağa yayıldı

Marşı ezberleyenlerden biri de Mustafa Kemal Atatürk&#;tü. 19 Mayıs &#;da silah arkadaşlarıyla Samsun&#;a çıktı. Tarladan bomza toprak yolda, ince bir yağmur eşliğinden bata çıka ilerliyorlardı

Otomobil arızalanınca Atatürk silah arkadaşlarına baktı ve &#;Yürüyebilir misiniz?&#; dedi. 1 saat uzaklıktaki köye varıp geceyi orada geçirecekler, sonra Havza&#;ya doğru ortaya çıkacaklardı

Köye doğru yürürken Atatürk bu marşı mırıldanıyordu. Arkadaşlarına dönerek &#;Siz de söyleyin, yorgunluğunuzu alır&#; dedi

19 Mayıs &#;de Atatürk Günü, &#;de Gençlik ve Spor Bayramı ve &#;de ise Atatürk&#;ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı adını aldı. Gençlik Marşı Atatürk&#;ün hayata gözlerini yumduğu yıl, 20 Haziran &#;de &#;Gençlik ve Spor Bayramı Marşı&#; olarak kabul edildi

Atatürk 19 Mayıs&#;ın milli bayram ilan edildiği gün, &#;de hastayken gülümseyerek şu sözleri söylemişti: &#;Anadolu&#;nun dağ başlarını, tekerleklerine çuval doldurduğumuz kırık dökük otomobillerle aşarken, yanımdaki arkadaşlarıma bu marşı söylemeyi
adet edinmiştim.&#;

Gelin birlikte Gençlik Marşı&#;nı Kenan Doğulu&#;nun yorumuyla dinleyelim&#;

1 23

Mehmed Âkif’in “İstiklâl Marşı”: Atatürk’ün Kurtuluş Hareketinde Din ve Milliyetçilik

                                                                                                    Tercüme Eden: Yrd. Doç Dr. Zeki GÜREL

         

          

                 Mustafa Kemal (Atatürk)’in[1] milliyetçilik hareketinin resmî gazetesi Hakimiyet-i Milliye, 17 Şubat ’de Mehmed Âkif (Ersoy)’in şiirini tam metin olarak yayınladı.[2] Âkif’in şiiri, Hamdullah Suphi (Tanrıöver) tarafından 1 Mart’ta, kürsüden Millet Meclisi Üyeleri’ne okundu. 12 Mart’ta Âkif’in şiiri, Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Ekim ’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Cumhuriyet’e dönüştürülmesiyle İstiklâl Marşı, Millî Marş oldu. Yarım asırdır Türkiye’nin her yerinde resmî törenlerde, ilk iki kıtası okunur.

         

                Buradaki tercümem, Âkif’in şiirinin ilk defa olarak, kafiyesiyle İngilizceye çevrilmiş şeklidir:

         

         

        Fear not! Red floats the flag from dawn, nor shall it wane

        While flame yet flickers in my country’s last hearth to remain.

        This is my nation’s star: forever let it shine!

        This one is mine, my nation’s only mine.

         

        Don’t frown, coy crescent, while I go to my ordeal!

        Smile at our race of heroes! Where can you find such strength such steel?   

        Or else you cannot answer for the blood spilled in the fight

        For independence, my godly nation’s God- entrusted right.

         

        Free have I lived from all eternity, and free I live.

        What sort of fool would cast me into chains, I can’t conceive.

        Like a raging torrent I shall break my dam and gush,

        I’ll rip the mountainside and over the plains I’ll rush.

         

        And though an iron wall surrounds us from the West,

        My bastion is the faith that fills my breast.

        Fear not! How can I the monster called civilization

        Choke, with the last tooth in its jaw, the faith of an entire nation?

         

        Comrade, don’t let the dastards enter in your land!

        Make of your breast a shield and foil their shameless hand!

        The days the Lord has promised will be here

        Maybe tomorrow, maybe even sooner: have no fear!

         

        Don’t tread upon this sacred earth as if it were mere soil!

        Take heed beneath of thousands of unburied martyrs’ toil!

        You are the son of martyrs: don’t make your fathers writhe in pain!

        Don’t yield this paradise though in return whole worlds you gain!

         

        Who would not give his life for his country, for this paradise?

        Just press the soil, and martyrs will surge forth for one more sacrifice.

        Let God take life from me, my loved ones, my one, my all,

        But let Him never make me witness to my country’s fall.

         

        I pray to you, o Lord, but from a single need:

        My evermore the prayer calls the summarize the creed

        Continue to ring out above my land,

        And never may God’s shrine be touched by any unclean hand.

         

        Then to the ground in ecstasy shall bow my stone,

        Then drained of blood out of its every wound, no longer prone.

        My body like ethereal spirit shall ascend the skies.

        Perhaps my head as high as the heavenly throne will rise.

         

        Float on then, crescent, like the dawns, in glorious flight.

        Proudly I shed my blood to its last drop in your full sight.

        Never shall you, shall my people be confounded in this fight.

        My free-born flag’s eternal right is freedom,

        And independence is my godly nation’s God-entrusted right.

         

         

             Önce bir çeviricinin özrü: İtalyan atasözünün söylediği gibi her çeviricinin orijinalinden sapma riski vardır. Âkif’in şiiri çok titiz bir ahenge sahiptir. Ve sondaki beş mısralı kıtanın sondan bir önceki mısrasının kafiyesizliği hariç her kıtanın dört mısrası kafiyelidir. İngilizce kafiyenin sınırları –veya çeviricinin ustalığının çok iyi olması- kafiyelendirilmiş beyitlerin dokuz kıtaya dağılması.

         

              Âkif’in İslâmî ve Türk milliyetçiliği duygusunun sentezini, Batı dünyasına nakletme zorluğu çok önemlidir. Türk bayrağı, Osmanlı zamanından kalma kırmızı renk (1. satır) ve üzerine ay (5. satır, satır) ve yıldız (3. satır) sembolleri ile süslenmiştir. 9. ve satırlar, kelimeler üzerinde dinî işlemeyi ihtiva eder: … hakkıdır Hakka tapan… “hak” kelimesi adalet için yaygın olarak kullanılan kelimedir, dinî adalet duygusundaki “hak” ise büyük H ile başlayan “Hak” olup Allah’ın isimlerinden biridir; evrensel adaletin dengesi ve kaynağıdır.

         

               Şiirin teması, kafirlerin saldırısıyla Müslümanlar’ın ölmesinin tekrar vuku bulduğu savaş meydanıdır: “Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl” (5. s). Atalarımız ”şehid”dir (, s); onların her biri bir şehiddir veya şahadetin şüheda namzedidir. Bu savaş veya cihad gerçekte asırlardır devam ediyor, Âkif’in marşını yazmasından önceki ve sonraki aylarda kesin sonuçlu savaşlar yapılmıştı, aynı savaş meydanlarında Osmanlı Devletinin kurucuları yedi asır önce Yunan Ortodoks düşmanlığının doğmasına karşılık savaşmışlardı. Bu yüzden toprağı sıksan “şehid” veya “şuheda” fışkıracak ( s).

         

                İbadet için, günde beş vakit minareden okunan ezandaki itikat şahadettir ( s), Müslüman’ın “şahedeti” veya “şuhedası”: Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed onun elçisidir. Burada şehidin mezar taşı günlük ibadetin parçaları olan vecd halinde secde ediyor (Gerçekten, satırın tercümesi: “O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım”- satırda kabul edildiği gibi birçok savaş meydanlarında şehidler gömülmeden güzelce kalırlar). İslâm inancına göre savaş meydanlarında kafirlere karşı savaşta ölen Müslüman doğruca Cennet’e girecektir.

         

                              

        Fışkırır rûh-u mücerred gibi yerden na’şım;

        O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım! ( ve satırlar)

              

         

        Şiirin diğer teması ise batılı okuyucularca okununca kolaylıkla bulunabilir. Mehmed Âkif ve Mustafa Kemal’in ataları Osmanlı, uzak kafirlere karşı fetihlerde savaşmış –ve sonra da mücadelelerini sürdürmüşlerdir-, Çin’in batısından Roma’ya kadar uzanan çok geniş ve sağlam bir imparatorluktu. Fakat şimdi “Bütün dünya”yı ( s), Balkanları, Ukrayna’yı veya Afrika’yı fethin yerine geriye dönüş başlamıştı, şimdi bu Müslümanlar’ın yaşamış olduğu Anadolu denilen “Cennet vatan”ın korunması lazımdı ( s). Batıya Yunan askerleri, İstanbul ve Musul bölgesine İngiliz askerleri, Fransız askerleri Suriye’den, güney sahillerinde Antalya bölgesine İtalyan askerleri ilerlemeye hazırdı. Vatan toprakları, bir kere daha şehid kanlarıyla sulanacaktı ( s); vatansever milliyetçi kuvvetler, tekrar grup kurarak seferberlik ilan etmek için dağlardan, vadilerden sel gibi akarak geldiler. Halbuki Yunan orduları, eski Bizans İmparatorluğu’nun yerinde Büyük Yunan Birliği’ni “Büyük İdeal” veya “Megola İdeali” gerçekleştirmek için ilerliyorlardı, Türk milliyetçileri ise kalplerinde son ateş (2. s) sönene ve son damla kan dökülene kadar vatanlarını savunmaya hazırlardı (7, 25,34, s).

         

                Şiirin çok dikkat çeken parçalarından biri medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın hor görülmesidir ( s). Türk ve Ortadoğu Müslümanları’nın böyle düşünmelerinin sebepleri arasında; açgözlü emperyalist rakiplerin stratejik avantaj veya ekonomik sömürme eşitliği, “güya dünyayı uygarlaştırma” fethinin gerçekleşmesinde veya bir misyon hareketinin yüksek ideallerini gerçekleştirmesinde batı emperyalizminin medenîleştirme gösterişinde olması gibi büyük sebepleri vardır. Fakat emperyalizm, dört yıllık kanlı savaşta fazlaca yenik düşürülmüştü. Batılı emperyalistler birbirleriyle savaşırken, Osmanlı Türk orduları, Viyana ve Petesburg’daki eski emperyalist rakiplerden daha fazla dayanmayı başarmışlardır. Rusya, Aralık de, Avusturya ve Almanya Kasım de antlaşmayla savaşı bıraktılar –oysa Türk kuvvetleri, 30 Ekim Mondros Osmanlı Antlaşmasından sonraki aylarda savaşa yeniden başladılar. Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazdığı zamanlarda Venizelos’un Anadolu’yu fethetme “büyük ideal”i, İngiltere’nin savaş yorgunu olmasından dolayı daha az destek buluyordu. Şiirin Ankara Meclisi’nde okunmasından altı ay sonra Türk milliyetçileri Sakarya’da kesin zaferlerini kazandılar. Bir yıl sonra ülke yabancı işgal kuvvetlerinden kurtulmuştu; emperyalizmin son dişi de çıkarılmıştı. Türk istiklâli, Lozan Barış Antlaşması’nda, antlaşması öncesi çizgilerine göre yeniden düzenlenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, görünüşte Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen merkez güçlerin en zayıfı olmuştu. Şimdi milliyetçilerin hedefinde tek şey vardı, barış antlaşmasını da kazanmak.

         

                Türkiye’nin zaferi üç ana faktöre dayandırılabilir. Bunlar şunlardır: Avrupalı emperyalist düşmanların Atatürk’ün hareketini tamamen istismar etmesi, dayanıksızlıkları ve oyalama zamanı. Kemal’in hareketi; Yunanistan fiilen ayrılana kadar resmî ve gayrı resmî olarak birer birer Bolşevik Rusya, Fransa, İtalya ve Britanya ile temas kurdu. Yüzyıl’ın başlarında rakip güçler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmadan toprak bütünlüğünü sağlamak için yardım etmişlerdir. O zaman, ’dan ’ye kadar Osmanlı’nın rakipleri, Osmanlı İmparatorluğu arazisinin Arap parçalarının ve uzak Balkanlar’ın bölüşülmesinde acele etmişlerdi. Şimdi, Âkif’in şiirini yazdığı zamanda Mustafa Kemal’in akımı, millî istiklâl mücadelesinde diğerlerine karşı tamamen teknik bakımdan bitkin hale gelmiş bir imparatorluk gücünü kullanıyordu. Fakat o teknik Kemal’in başarısının ikinci kısmı hariç, Türk halkının kendisinin emperyalizmden milliyetçiliğe olan değişikliğini başaramayabilirdi. Mustafa Kemal hatiplik kariyerinde en büyük hitabet konuşmasını, Aralık ’da Ankara’ya ilk vardığında vermiştir. O zamanda Yemen’in terk edilmesi, dağlarda, uzak savaşlarda kanlarını dökerek vatandaşlarının ölmesine ve vatandaşlarının susuzluğuna üzülür. Diğerleri gibi seve seve sömürge olmaya razı olmaz. Ve kendisini istiklâle adar, cesaretle asırlardır halka hakim olmuş yönetim kabiliyetleri denenmiş kişileri açıklar. Kemal’in politik programı Osmanlı Türkiye’sinin asırlardır sahip olduğu eski imparatorluk ihtirasları ile imparatorluk ihtiraslarına karşı gelenleri böylece birleştirdi.[3]        Kemal’in zaferlerindeki üçüncü faktör ise millî ve dinî duyguların senteziydi. Her ne kadar gerçeği savunan topluluğun hürriyeti hakkında birkaç şüphe vardıysa da, popüler (halka ait) teşkilatlar “Müdafaa-i Hukuk” sloganı etrafında bütün Türkiye’yi canlandırdı.[4] Yunanistan veya diğer Avrupa güçlerinden istila veya ilhak tehdidinin olduğu, Müslüman halkın yaygınca bulunduğu yerlerde adaleti sağladılar. Sadece Kilikya veya Mezopotamya gibi Türk-Arap halkının karışık olduğu bölgeler “Türk” halkının hakkına apaçık referanslardı. Mustafa Kemal Ankara’da olağanüstü bir toplantı yaptığı zaman  “Büyük Millet Meclisi”nin tarif etmeğe sahip çıktığı (Osmanlı mı? Müslüman mı? Türk mü?) millî ismini ilk önce belirtmekten dikkatle kaçındı. Âkif’in şiirinde açıkladığı dinî ve millî duyguların şiddetli sentezi olmaksızın parlak bir şekildeki askerî ve politik gayretler Türk halkını toparlamaya yetmeyebilirdi.

         

                  Mustafa Kemal Atatürk’ün batı hesapları radikalizmini, yenilik hareketlerini ve geçmiş ile bağlarını çok kere baskı altında tutmuştur, fakat sadece Atatürk’ün başarısının bir görünüşüdür. O geçiş serüvenindeki liderdir. Başarılarında devamlılık ve yeniliği eksiksiz olarak birleştirdi. Atatürk Osmanlı İmparatorluk müessesesi içerisindeki en yüksek rütbeye, veliahdın emir subaylığına yani generalliğe yükselmişti. Ancak ondan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun hareketleri üzerine millî bir devlet yükseltmeyi ilerletti. Ankara meclisinin diğer üyeleri ile beraber sultanın sağlığı için dua ederken aynı zamanda sultan da Kemal’in milliyetçi ordusuna karşı kuvvetler gönderiyordu. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Anadolu milliyetçilerini isyancı olarak göstererek, onları gören her Müslüman’ın öldürmesi için fetva veriyordu. Bu fetvaya karşılık da bir Anadolu müftüsü; İstanbul’un İngilizler tarafından işgaline istinaden, esaret altındaki bir hükümdarın tebaalarının ona sadakatinin doğru olmadığını beyan eden bir fetva verdi.[5] Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ve Mustafa Kemal’in ordularının zaferleri, Sultan Mehmed Vahdeddin’in bir İngiliz savaş gemisiyle kaçması ve yeni Türk Devleti’nin başlıca yabancı güçler tarafından tanınması –bütün bu olaylar Sultan’ı suçlu çıkardı ve İslamî geleneğin en mutaassıp çevreleri tarafından bile Mustafa Kemal’in başarıları muteber oldu. “Gerçek inananlara göre güç Allah ve Peygamber’ine aittir”.[6] Bu sebepten Padişah, gücünü kaybettiği zaman otomatikman meşruiyetini de kaybetti. Yani on sene içinde Türkiye’de politik ve dinî tartışmalar dikkate değer derecede şiddetlenmiştir, Osmanlı ülkesini yenilemeye dönük hiçbir kanuni hareket olmamıştır.

         

                Bu asrın Millî Kurtuluşunun ilk başarılı savaşındaki Türkiye’nin zaferi geçmiş asırlardaki batılılaşma sürecinde yeni bir safha başlattı. Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusya’sı ve Japonya gibi “kendini koruyan modernleşmenin”[7] bir süreci ile meşgul olmuştu. Askerî, idarî, yasama v.s. organizasyonların Avrupa modelleri yavaş yavaş zorlama ile kabul ettirilir. Şimdi Mustafa Kemal’in liderliği altındaki yeni Türkiye, emperyalizm denilen canavarın son dişini de kırmıştır. Kemal’in zaferini yakından izleyen –Latin alfabesi ve cumartesi tatilleri- hürriyet mefhumuyla toptan kabullenmiş olunabilirdi.

         

                Mustafa Kemal’in Aralık Ankara konuşmasında isnat ettiği milletler arası hüküm süren örneklere dayanarak ‘Millî İstiklâl’ için savaşması onu haklı çıkardı. “Bugün dünyanın kabul ettiği sadece bir hakimiyet vardır: Millî Hakimiyet”. Âkif’in ve Kemal’in kendi soyu olan Türkler için öne sürdükleri hakimiyet talepleri ve istiklâl savaşlarını kazanmak için şiirlerinde belagatle açıkladığı dinî ve milliyetçi fikirlerin tam bir sentezini gerekli buldular. Gerçekte İstiklâl Marşı’nın Türkiye’nin Millî Marşı olarak kalmasına, İslâm inancına karşı hiçbir düşmanlık taşımayan Atatürk’ün laikliği delil olarak gösterilir. Bu durum bir arada yaşama arzusunun tam bir ifadesidir.

         

         

        _______________________________________________________________________

         *Rustow, (Cıty Univercity of Newyork’da) siyasal bilimler sahasında söz sahibi olan bir profesör olup, modern Türkiye hakkında pek çok makale ve kitap yayınlamıştır. Rustow, Dankward A., “Mehmet Akif s “Independence March”: Religion and Nationalism in Atatürk's Movement of Liberation”, Journal of American Institute for the Study of Middle Eastern Civilization, Vol: 1 (), pp.

         

        **Gazi Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.


        


        

        [1] Parantez içinde verilen isimler yasası altında aile isimleri olarak kabul edilmiştir veya Mustafa Kemal’in durumunda Büyük Millet Meclisi’nin toplantılarında görüşülmüştür.

         


        

        [2] Hakimiyet-i Milliye, Nu:3, 17 Şubat ; T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Birinci Devre (2. baskı, Ankara ), Cilt:9, Sayfa

         


        

        [3] Atatürk’ün söylev ve demeçleri nutku yeniden basılmıştır, Cilt:2 (Ankara ) Sayfa; 19’un yerine yanlışlıkla 28 Aralık olarak tarih verilmiştir. “Bir Millî Devletin Kuruluşu: Atatürk’ün Tarihi Başarısı” üzerine yazıma da Türkiye İş Bankası’nın Atatürk Üzerine Milletlerarası Sempozyumu’nda sunulmuştu ve Suna Kili tarafından düzenlenmiş bir cilt halinde yayınlanmıştır.

         


        

        [4] Osmanlı’dan Türk Milliyetçiliği Fikrine Geçişe bak. Mesela Bernart Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu (2. baskı, Londra ),s Tarık Z Tuna’ya göre İstiklâl hareketinde milliyetçi konular, Türkiye’de Siyasî Partiler (İstanbul ) s ve “Türkiye’de Arasında İslam ve Politikalar” adlı makaleme bak, Richart N. Frye, İslam ve Batı (Lahey ),s

         


        

        [5] Fetva ve 11 Nisan tarihli karşı fetva üzerine, aynı kitaba bak, s, ve Faik Reşat Unat ve D. A. Rustow, İslam Ansiklopedisi’nde “Dürrizade Abdullah” (2. Baskı,Leiden ),Cilt:2,s


        

        [6] Kuran suresi:


        

        [7] Cf. Robet E. Wart and Dankwart A. Rustow, Japonya ve Türkiye’de Politik Modernleşme (Princeton ),s.3 ve

Atatürk’ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar

Atatürk’ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar

Atatürk’ün sevdiği şarkı, türkü ve marşlar hangileri bu konuda sizlere kısa bilgiler vereceğiz.



Atatürk'ün sevdiği Türk Halk Müziği ;

  • Atabarı
  • Atladım Bahçene Girdim
  • Alişimin Kaşları Kare
  • Yemenimin Uçları
  • Ayağına Giymiş Sedef Nalini
  • Maya Dağdan Kalkan Kazlar
  • Bülbülüm Altın Kafeste

Atatürk'ün sevdiği Klasik Türk Müzikleri;

  • Neva kar
  • Ferahnak Yürük Semai
  • Şehnaz İlahi
  • Hicaz İlahi
  • Suzinak Nakış Beste
  • Irak Yürük Semai
  • Ferahnak Yürük Semai
  • Beyati Mevlevi Ayini

Atatürk'ün sevdiği Marşlar;

  • Gençlik Marşı
  • İstiklal Marşı
  • Andımız Andımızdır Marşı
  • Bayrak Marşı
  • Cumhuriyet Marşı
  • Harpokulu Marşı
  • İleri Marşı
  • Karadeniz Öğretmen Marşı
  • Zafer Marşı
  • Sakarya Marşı
  • Vatan Marşı
  • Yıl Marşı
  • Yıl Marşı
  • Yıl Marşı

Atatürk'ün sevdiği Batı Müziği Eserleri ;

  • Manastırın Ortasında Var Bir Havuz
  • Harmandalı
  • Kırmızı Gülün Al-i Var
  • Tosca Operasında Cavaradossi J.S.
  • Back'ın Chaconne Frederick Chopin
  • La Tristesse
  • İzmir’in Kavakları
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!

👏

👎

😍









◁ GÜNÜN HABERLERİ İÇİN TIKLAYINIZ ▷ Önemli not: Habere dosya, resim ve video ekleme özelliği geçici olarak devre dışı bırakılmıştır. Yorum ve düşüncelerinizin bizim için çok değerli olduğunu biliyor musunuz? Yorumlarınızla soru cevaplarımıza katkıda bulunabilirsiniz.
Sitemizde yer alan tüm hizmet ve içerikler eğitim ve öğretim amaçlı olarak öğrencilerin kullanımına sunulmaktadır.

▼ SIRADAKİ HABER ▼

Meb Logo

Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar


  • Yanık Ömer
  • Kırmızı Gülün Âli Var
  • Sobalarında Guru da Meşe Yanıyor Efem
  • Çökertmeden Çıktımda Halilim
  • Mehrali Bey Ağıtı
  • Ata Barı
  • Mızıka Çalındı Düğünmü Sandın
  • Köroğlu Solağı
  • Yanık Ömer
  • Dağlar Dağlar Alişimin Kaşları Kare
  • Sarı Zeybek
  • Havada Bulut Yok
  • Kışlar Doldu Bugün
  • Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa
  • Merhaba Mustafa Kemal Paşa
  • Bayati Taksim
  • Merhaba
  • Bayati S. Se
  • Viola - Kanun
  • Atanın Sevgi Nefesi
  • Mustafa Kemal
  • Ritim Sol
  • Merhaba
  • Sarayburnu
  • Ud Taksim
  • Keman Solo
  • Ataya Merhaba

Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı

Geri

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.

nest...

gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede