Aynanın bulunuşu

Aynanın Bulunuşu

aynanın bulunuşu

Ayna: Kim, Ne Zaman İcat Etti?

ThomasVogel/iStock

“Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli bu dünyada?”. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalındaki bu soruyu hepimiz hatırlarız. Geçmişten günümüze birçok masalda, hikâyede ya da filmde kendine yer bulan aynaları bugün yalnızca karşısında kıyafetlerimizi denediğimiz bir ev eşyası olarak görüyor olabiliriz. Ancak geçmişte ayna sahibi olmak toplumda bir statü göstergesi olarak kabul ediliyordu. Peki hem dekorasyon malzemesi olarak kullanılan hem de kendi görünüşümüzü algılamamızı ve başkalarından fiziksel olarak hangi yönlerden ayrıldığımızın farkına varmamızı sağlayan aynaları kim, ne zaman icat etti? Gelin şimdi bu soruların cevabını birlikte arayalım.

Nasıl Görürüz?

Bir cisimden yansıyan ya da bir ışık kaynağından çıkan ışınlar göze ulaştığında o cismi görürüz. Bir cismi hangi renkte gördüğümüz ise gözümüze gelen ışığın dalga boyuna bağlıdır. Örneğin kırmızı renkte bir araba kırmızı ışığı yansıtırken diğer dalga boylarındaki ışığı soğurur. Arabadan yansıyarak gözümüze gelen ışınlar kırmızı renkli olduğu için biz de arabayı kırmızı renkli olarak algılarız.

Duncan_Andison/iStock

Ayna Nasıl Çalışır?

Peki nasıl oluyor da cisimleri aynada birebir aynı renkte görebiliyoruz? Aynalar yüzeylerine çarpan ışığı, renklerini (dalga boylarını) değiştirmeden aynı şekilde yansıtır. Bu yüzden cisimlerin renklerini ayna üzerinde gerçekte olduğu gibi görebiliyoruz. 

Ayna Türleri Nelerdir?

Aynalar düz, çukur ve tümsek olmak üzere üçe ayrılır. Evde kullandığımız aynalar düz aynalara birer örnektir. Bu aynalar üzerlerine düşen ışığı toplamaz veya dağıtmaz, cisimleri yakınlaştırmaz veya uzaklaştırmaz. Bir cisim ve o cismin aynanın arkasında oluşan görüntüsünün büyüklükleri ve aynaya uzaklıkları aynıdır. Çukur aynalarsa üzerlerine gelen ışığı toplayarak yansıtır. Bu aynalardan genellikle cismin olduğundan büyük görüntüsünün elde edilmesinde yararlanılır. Diş hekimliği aletlerinde, mikroskoplarda ve teleskoplarda çukur aynalar kullanılır. Tümsek aynalarsa üzerlerine gelen ışığı dağıtarak yansıttığı için geniş alanları gösterir. Mağazalarda ya da keskin viraj gibi yerlerde güvenlik amacıyla kullanılırlar.

Dejan_Dundjerski/iStock - PIKSEL/iStock - davelogan/iStock

                       Düz ayna                                           Çukur ayna                                      Tümsek ayna

Aynanın Hikâyesi

İnsanlar bugün olduğu gibi çok eski çağlarda da kendi görüntüleriyle ilgilendiler ve yansımalarını görebilmek için çeşitli yöntemler kullandılar. Bu amaçla kaplarda biriken suların yanı sıra durgun akarsular, göller, denizler ve parlak taşlardan yararlandılar. İnsanların gerçeğe en yakın şekilde kendi yansımalarını görebilmeleriyse aynalar sayesinde mümkün oldu. 

Araştırmalar, dünyanın farklı yerlerinde farklı malzemeler kullanılarak ayna yapıldığını gösteriyor. Bilinen en eski ayna ise Anadolu topraklarında bulundu. Arkeolog James Melleart tarafından Çatalhöyük’te bulunan ayna, milattan önce 6. yüzyıla tarihlendirildi. Aynanın “volkan camı” olarak da adlandırılan ve volkanik patlamalar sonucu oluşan lavın soğumasıyla meydana gelen obsidiyenden yapıldığı belirlendi.

Ersin Altınsoy/Anadolu Images

6. yüzyıla tarihlendirilen obsidiyen ayna Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.

Yine milattan önce Mezopotamyalıların, Çinlilerin, Romalıların, Mısırlıların ve Yunanların bakır ve bronz aynalar kullandığı biliniyor. 

Lanmas/Alamy

Pamukkale’deki Hierapolis antik kentinde bulunan ve MÖ 30 ila MS 330 yıllarına tarihlendirilen bronz aynalar

17. yüzyıla kadar kolayca şekil verilip cilalanabilmeleri, böylece pürüzsüz hâle getirilebilmeleri ve dayanıklı olmaları sebebiyle çoğunlukla metal levhalardan yapılan aynalar, daha sonra yerini bir yüzü çok ince metal katmanıyla kaplanmış cam levhalara bıraktı. 

Günümüzde kullanılan aynaların geliştirilmesindeki en büyük pay ise Venedik Cumhuriyeti’nin. Venedikliler bir yandan cam üretim tekniğini mükemmel biçimde uygularken bir yandan da kalay ve cıvayı karıştırarak sırlama tekniğini geliştirdiler. Bu teknikte ince bir kalay yaprak düz bir şekilde yayılıyor ve üstü cıva ile kaplanıyordu. Cıvanın fazlası sıkıştırılarak alındıktan sonra üstüne bir kâğıt ve onun da üstüne bir cam levha konuyordu. Aradaki kâğıdın yavaşça çekilip alınması sırasında kalay ve cıva bir amalgam (cıvanın metallerle yaptığı alaşım) oluşturarak camın alt yüzeyini kaplıyordu. Son olarak da camın arkasına sırı koruyacak bir kaplama geçiriliyordu.

DeepGreen/iStock

Murano Adası’ndaki bir cam imalathanesi 

Ellerindeki formülü mümkün olduğunca korumaya çalışan Venedikliler cam ve ayna fabrikalarını Murano Adası’na kurdular ve adaya ayna ustalarından başka kimsenin girmesine izin vermediler. Bu sayede ayna üretimi konusunda büyük bir ün sahibi oldular ve zenginleştiler. Öyle ki o dönemde Venedik aynaları, Rafael gibi ünlü Rönensans ressamlarının tablolarından bile daha değerli bulunuyordu.

Fransızlar, Venedikli ayna ustalarını -Venedik Cumhuriyeti’nin her türlü engelleme çabalarına karşın- kendi ülkelerine getirmeye çalıştılar. Bunun için soyluluk unvanı dâhil çeşitli vaatlerde bulundular ve başarılı da oldular. Birçok ayna ustası Venedik’ten Fransa’ya göç etti. Fransızlar da ayna üretme sırrını bir süre saklamaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar. İlerleyen zamanlarda Avrupa’nın diğer bölgelerinde de aynalar yapılmaya başlandı. 

Cıvanın sağlığa zararlı olması bir süre sonra ayna üreticilerini farklı yöntemler bulmaya itti. 1835’te Alman kimyacı Justus von Liebig, camın üzerini ince bir metalik gümüş tabakası ile kaplama yöntemini geliştirdi. 

ullstein bild Dtl./Getty Images

Alman kimyacı Justus von Liebig çalışma odasında.

Günümüzdeki aynalarsa daha çok gümüş veya alüminyumun vakum altında ısıtılıp buharlaştırılarak camın yüzeyinin kaplanmasıyla yapılıyor. Aynanın çizilmemesi için de camdaki gümüşün üzeri önce bakır sonra koruyucu boyayla kaplanıyor.

Kaynaklar:

  • Melchior-Bonnet, S., Aynanın Tarihi, Çev.: İsmail Yerguz, Dost Kitabevi, 2007.
  • Çetindağ, Y., Ayna Kitabı, Kitabevi Yayınları, 2011.
  • https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/aynanin-gercek-rengi-nedir
  • https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/spektroskop-ile-isigi-inceleyelim
  • https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1541972
  • https://www.uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2009/11/AYNA-İLK-KEZ-8000-YIL-ÖNCE-ANADOLUDA-YAPILDI-Haziran-2012.pdf
  • https://www.brown.edu/Departments/Joukowsky_Institute/courses/13things/7306.html
  • https://www.britannica.com/technology/mirror-optics

paylaş
kaynağı değiştir]

Temel olarak üçe ayrılır.

Düz aynalar[değiştir kaynağı değiştir]

Ana madde: Düzlem aynalar

Yansıtıcı yüzeyi düz olan aynalardır. Cisimlerin aynada oluşan görünümleri cisimlerden çıkarak aynada yansıyan ışınların uzantılarının kesiştiği yerde oluşur. Bu şekilde oluşan görüntülere zahirî veya sanal görüntü denir. Yansıyan ışınların kendilerinin kesişimiyle oluşan görüntülere ise gerçek görüntü denir.

Küresel aynalar[değiştir

Aynayı Kim, Nasıl İcat Etti?

Aynayı Kim, Nasıl İcat Etti?

Ayna, ışığın yüzde 100’e yakın bir kısmını düzgün olarak yansıtan cilalı yüzeylere denir. Günlük hayatta çok sık kullandığımız aynalar, önceleri metal bir yüzeyin parlatılmasıyla elde edilirken, günümüzde ise gümüş takviyesi kullanılarak elde edilmektedir. İnsanlık tarihinin en önemli icatlarından biri olan aynalar, evlerde, ofislerde, restoranlarda ve birçok mekanda dekoratif amaçlarla kullanıldığı gibi tepegöz cihazlarında, projeksiyonlarda, periskoplarda, güvenlik tedbirlerinin alındığı bazı yerlerde taşıtların altını aramak amacıyla farklı alanlarda da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.

Ayna, ilk zamanlar yüzeyi iyice parlatılmış düz metal levhalardan yapılmış, sonraki dönemler de bir yüzü çok ince bir metal katmanıyla kaplanmış cam levhalardan yapılmıştır. Aynanın ışığı yansıtarak görüntü vermesini sağlayan bu metal kaplamaya ‘sır’ adı verilmiştir. Metaller, çok kolay şekillendirilip, cilalanabilirler. Ayrıca dayanıklı olmaları ve yüzeylerinin rahatlıkla pürüzsüz hale getirilebilmeleri nedeniyle çok eskiden beri ayna yapımında kullanılmaktadırlar.

Aynalar, çeşitli süreçlerden geçerek günümüze kadar ulaşmışlardır. İcadı çok eski zamanlara giden ve görüntüyü aksettiren ilk aynalar, yaklaşık 4 bin yıl kadar önce Ortadoğu ve İtalya’nın kuzeyinde yanardağ lavlarının parlak artıklarının cilalanmasıyla yapılmıştır. 14. yüzyılda Venedik’te gümüşleme yöntemi ile ayna yapma tekniği geliştirilmiştir. Venedikliler gümüşleme yöntemi ile cam bir tabakanın arka yüzeyine cıva sürerek ayna yapmayı başarmışlardır. Özellikle kadınlar bu cam parçasına büyük ilgi göstermişler ve ellerinden hiç düşürmemişlerdir. Günümüzde sadece üç yüzyıl öncesine kadar Avrupa’da cam eşya ve özellikle de ayna yapımının sırrına sahip tek ülke Venedik’tir. Venedikliler bu sırrı büyük bir özenle saklamışlardır. Hatta Murano adasına kurdukları ayna ve cam eşya fabrikalarına cam ustalarından başka hiç kimsenin girmesine izin vermemişlerdir.

Milattan önceki zamanlarda Romalılar, Yunanlılar, Mısırlılar ve Etrüsklerin bronz ya da daha değerli olan gümüş el aynaları kullanıldıkları bilinmektedir.

14. yüzyılda Almanya’nın Nürnberg kentinde, asıldıkları odanın içinde bulunan her şeyi yansıtan dışbükey aynalar yapılmıştır. Dışbükey aynalar, cam ustaları tarafından üfleme yöntemiyle oluşturulan cam kürelerin ortadan ikiye bölündükten sonra iç kısımlarını ince bir cıva tabakasıyla kaplanması sonucunda elde edilmiştir.

Venediklilerin ayna yapımında kullandıkları yöntem 19. yüzyılda yerini başka bir yönetme bırakmıştır. 1835 yılında Alman kimyager Justus yon Liebig tarafından, günümüzde ayna yapmak için kullanılan yeni yöntemin temelleri atılmıştır. Bu yöntem ile gümüşnitratın özel bir yöntemle cama tatbik edilerek, içindeki gümüşün cama yapışması sağlanıyordu. Bu işlemin sonucunda da net görüntü veren aynalar elde edilmiştir. Gümüş nitrat, cam yüzeye sıvanırken ayrıştırmak için Rochelle tuzu ya da şeker kullanılmıştır.

Günümüzde kullanılan aynalar ise 1903 yılında Emil Bloch tarafından geliştirilmiştir. Bloch, düz camı altın folyo ya da gümüş ile kaplayarak modern anlamda ilk aynayı elde etmiştir.

Anadolu’da Obsidyenden Yapılan Aynalar

Aynanın Anadolu’da ki tarihi İ.Ö. 6000 yılına kadar uzanmaktadır. Anadolu’daki ilk ayna ve dünyanın en eski aynası arkeolog J. Mellaart tarafından Çatalhöyük’te bulunan obsidyen aynalardır. Obsidyen, volkanik patlamalar sonucunda lavların soğumasıyla oluşur. Az sayıda ülkede bulunan obsidyeni Anadolu’da; Nemrut Dağı, Hasan Dağı, Ağrı Dağı, Sarıkamış, İkizdere ve Kars civarında bulunmaktadır. Anadolu, binlerce yıl boyunca işlenmiş obsidyen ihraç etmiştir. M.Ö. 6000’de, obsidyenin bir yüzeyi parlatılarak yapılan ayna Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir. Ayrıca obsidyen ayna örnekleri ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Tarih boyunca çeşitli isimlerle adlandırılan aynaya Uygurlar ‘közgü’ adını vermişlerdir. Bunun yanı sıra Anadolu’da aynaya; yüzgörgüsü, yüzgörgü, bakanak, bakar, gözgör, gözgeç, bakbakı, gözünke, kılıklık gibi isimler verilmiştir.

Ayna Çeşitleri

Yansıtma işlevini gören yüzeyleri düz olan aynalardır. Bu aynalara ışık ışınları düzgün olarak yansır. Cisimlerin aynada oluşan görünümleri cisimlerden çıkarak aynada yansıyan ışınların uzantılarının kesiştiği yerde oluşur. Düz aynada görüntü sanaldır. Görüntü ile ayna arasındaki mesafe cisimle ayna arasındaki mesafeye eşittir. Düz aynalar, tepegöz cihazlarında, projeksiyonlarda, periskoplarda, kuaförlerde ve bazı binaların camlarında yalıtım amacıyla kullanılmaktadır. 

Küresel aynalar, tümsek ayna ve çukur ayna olmak üzere 2’ye ayrılır.

Yansıtıcı yüzeyi tümsek olan aynalardır. Her zaman ayna ile odak arasında olan görüntü cisimden küçük, düz ve zahiridir. Tümsek aynalar gelen ışıkları dağıtabilme ve görüntüleri küçültebilme özelliğine sahiptirler. Tümsek aynalar genellikle taşıtlarda dikiz aynası olarak ve bazı kavşaklarda görülmeyecek noktaları görebilmek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca güvenlik tedbirlerinin alındığı bazı yerlerde taşıtların altını aramak için de tümsek aynalar kullanılmaktadır.

Çukur aynalar, merkezin dış kısmındaki cismin görüntüsünü, merkez ve odak arasında tutarak cisimden küçük, gerçek ve ters görüntü verirler. Cisim merkezdeyken görüntüsü de merkezde, boyu cismin boyuna eşit, gerçek ve terstir. Cisim merkez ile odak arasındayken görüntü merkezin dışında, cisimden büyük, ters ve gerçektir. Cisim odak ile ayna arasında ise görüntü, aynanın arkasında cisimden büyük, düz ve zahiri bir görüntüdür.

Yansıtıcı yüzeyleri parabolik olan aynalardır. Düşük genleşmeye sahip cam ve pyrex maddelerinden yapılan parabolik aynalar, görüntünün daha net olması için ince olarak tasarlanmaktadır. Özel bir şekle sahip bu aynalar, enerjinin tek bir noktaya odaklanması için tasarlanmıştır. Otomobil farlarında ve fenerlerde geri yansıtıcı olarak da kullanılmaktadır. Dünya Olimpiyat Oyunları’nda, olimpiyat meşalesi, güneş ışığından büyük parabolik aynalar yardımıyla tutuşturulmaktadır.

FacebookTwitter

kaynağı değiştir]

Yüzyıllar önce (17. yüzyıla kadar) yüzeyi iyice parlatılmış düz metal levhalardan yapılan aynalar, daha sonra yerini bir yüzü çok ince bir metal katmanıyla kaplanmış cam levhalara bıraktı. Sır adı verilen bu metal kaplama, aynanın ışığı yansıtarak görüntü vermesini sağlar. Kolayca şekil verilip cilalanabilmeleri, böylelikle pürüzsüz hâle getirilebilmeleri ve dayanıklı olmaları sebebiyle metaller, ayna yapımında çok eskiden beri kullanılırdı. Milattan önceki zamanlarda Mısırlılar, Etrüskler, Yunanlar ve Romalılarınbronz el aynaları kullandığı bilinmektedir. Daha değerli olanları ise gümüşten yapılırdı. Çok eskiden metalle kaplanmış cam aynaların kullanıldığına dair kayıtlara da rastlanmaktadır. Fakat bu yöntem o zamanlar yaygınlaşmamıştı.

Günümüzden yalnızca üç yüzyıl öncesine kadar Venedik Cumhuriyeti, Avrupa'da cam eşya ve özellikle de ayna yapımının sırrına sahip tek ülkeydi. Venedikliler bu sırrı büyük ihtimamla saklıyordu. Ayna ve cam eşya fabrikalarını Murano adasında kurmuş ve bu adaya camcı ustalarından başkasının girmesine de izin vermemişlerdi. Bu sırrı Fransızlar, adadan zorla kaçırdıkları dört usta sayesinde öğrendi ve bundan sonra ayna yapımı bir giz olmaktan çıkmaya başladı.

Ayna yapımında Venediklilerin kullandığı yöntem özetle şöyleydi: İnce bir kalay yaprak düz bir şekilde yayılır, üstü cıva ile kaplanır. Cıvanın fazlası sıkıştırılarak alındıktan sonra üstüne bir kâğıt ve onun da üstüne bir cam levha konur. Bundan sonra aradaki kâğıdın yavaşça çekilip alınır. Bu sırada kalay ve cıva bir amalgam oluşturarak camın alt yüzeyini kaplar. Son basamak olarak camın arkasına sırı koruyacak bir sırt geçirilir.

Venediklilerin kullandığı yöntem, 19. yüzyılda yerini yeni bir yönteme bırakmıştır. Alman kimyacı Justus von Liebig (1803-1873), camın üzerine bir çözeltiyle gümüş kaplama yöntemini bulmuş, bu yöntem günümüzde bile günlük amaçlar için kullanılan aynaların üretiminde uygulanmaya başlanmıştır. Yumuşak gümüş tabakasının çizilmemesi için bakır sülfat gibi maddelerle kaplama ve boyama işlemleri yapılmaktadır.

Bilimsel çalışmalarda kullanılan aynalarda ise, camın ışığın bir bölümünü absorbasyonunu önlemek amacıyla ön yüzler de gümüşlenir.

Ayna çeşitleri[değiştir kaynağı değiştir]

kaynağı değiştir]

Halk ağzında pek çok yörede aynaya göz kelimesinden türetilmiş olan gözgü adı verilir. Gözgeç, güzgü, közgeç, közgö, közgü, küzgü de denir. Aynalar halk inancının dikkatini çekmiş cisimler olup farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu Dünya ile Öteki arasındaki sınırı sembolize eder. Ruhlar âlemine açılan bir pencere gibi algılanır. Şaman, aynaya bakarak gelecekten haber verir veya kendi ruhunu görebilir. Gözle görünmeyen varlıkları gösterir. Erlik Han, yanında bir ayna gezdirir ve buna baktığında insanların işledikleri tüm günahları görür. Gece aynaya bakmak, uğursuzluk getireceği düşüncesiyle hoş karşılanmaz. Ayna yere bırakıldığında bir denize dönüşür. Tarak da yere bırakıldığında bir ormana dönüşür. Bazı şamanların anormal güçleri olan aynaları vardır. Öbür Dünya'da zirveleri gökyüzüne değen iki dağın arasında bulunan bir sandıkta duran ve bütün Dünya'yı gösteren bir ayna vardır. Gömülen cenazelerin üzerine ters bir ayna bırakmak eski bir Türk geleneği olup bu geleneği Anadolu’da uygulamaya devam eden yöreler vardır. Görme fiili ve görüntülerin Türk kültüründe farklı bir önemi vardır. Görüntü gerçeğin en önemli parçası kabul edilir. Bu nedenle geriye dönüp bakma yasağı (arkaya bakma yasağı) veya kimseye bakmama yasağı şeklinde efsane motifleri vardır. İmtihandan geçen kahraman, bu yasağa uymazsa taşa dönüşür, taş kesilir. Geriye dönüldüğünde tıpkı aynada olduğu gibi bir yansıma idrakiyle ruhlar âlemine olumsuz bir yöneliş gerçekleşir. Çuvaşçdaki Çuvaşça: teker/Çuvaşça: tevger ile Macarcadaki Macarca: tükör kelimeleri arasında bulunan bağlantı ilginçtir. Masallarda sihirli aynalar gelecekten haber verir, uzak yerleri gösterir, insanlarla konuşur.

Kaynakça[değiştir
\n

Ayinesi iştir kişinin

\n

Şaşıracaksınız ama çok değil, birkaç yüzyıl öncesine kadar büyükçe bir boy aynası servet niteliğindeydi; böyle bir aynaya sahip olmak çok büyük bir zenginlikti. Zaten ben de orta çağda yazılmış bir kitabın sayfaları arasında gördüğüm bir ifadeden sonra fark ettim \"ayna\" sahibi olmanın o yıllarda ne kadar önemli olduğunu. Okuduğum o metinde, zengin bir toprak sahibi, \"şatosunu bir boy aynası ile takas ederek hayatının en karlı alış-verişini yaptığını\" söylüyordu. Dediğine göre, gününün büyük bir kısmını geçirdiği ayna karşısında mutluluğu ve huzuru yakalamıştı; yaşamı bütün gücüyle kavramıştı.

\n

Çok değil, 3-4 asır önce, tabaka halinde cam dökmek de, büyük boy ayna yapımı da tam olarak bilinmiyordu. Yani sistematik olarak cam ve ayna üretimi yoktu. Bundan sonra Avrupa'daki katedralleri, devasa yapıları gezerken o göz kamaştırıcı vitraylara bir de bu gözle bakın. Çünkü büyük mekanlarda aydınlık alanlar yaratmak için ufak tefek cam ve ayna parçalarını kurşun çubuklarla birleştirip boş bırakılan yerlere takmaktan başka çare yoktu. O halde döneminin önemli temalarıyla süsleyen o nadide vitraylar, zorunluluktan hatta yokluktan doğmuş, diyebiliriz. Demek ki, sanat ihtiyaçtan da doğabilir, günün birinde ihtiyaca da dönüşebilir.

\n

Sanırım aynayı irdelemeye, iki ayak üstüne kalkan ve doğayı anlama - taklit etme mücadelesinde bugünlere kadar gelen insanoğlunun yeryüzündeki var olma tarihinden başlamak gerekiyor. İnsanoğlu evrimsel gelişimi içinde aynayı ilk kez doğada fark etmiş. Bilinen en yaygın efsaneye göre, Narkissos bir gün suda kendi görüntüsünü görmüş ve suya düşen kendi aksine, yani kendi libidosuna aşık olmuş. Su üstünde beliren kendi aksinin peşi sıra derinlere dalmış ve libidosunu yakalama uğrunda boğulmuş. Bu mitolojik öyküye göre, Narkissos'un öldüğü yerde yetişen \"nergis\" çiçekleri, insanoğlunun kendini ilk kez gördüğü anın izlerini günümüze taşıyor.

\n

Tarihsel süreç içinde, bazı taşlar, su, tunç, volkanik doğal cam, kemik, bakır, bronz, altın, gümüş, teneke gibi çeşitli metaller, kristal top, fildişi ve bazı yağlar, yansıtıcı özelliklerinden dolayı ayna görevi görmüş. Mısır'dan başlayan bir süreç içinde de ayna zaman zaman sanat objesi haline gelmiş ve zenginliğin dışa vurumu olmuş. El aynalarının arka yüzlerine desenler oyulmuş, günlük yaşamı simgeleyen kompozisyonlar çizilmiş; dönemin sanatı aynaların ardındaki küçük yüzeylerde sergilenmiş. Yani bir tarafıyla sahibine libidosunu göstermiş, arka yüzüyle de onun zenginliğini yansıtmış.

\n

MÖ 1500'lü yıllara tarihlenen bu antik Mısır aynası, New York Brooklyn Müzesinde sergileniyor
\n

Arkeolojik kazılarda çıkan bulgular, Anadolu'da, eski Mısır'da, Türkistan'da, Mezopotamya'da, Roma, İskit, Etrüsk uygarlıklarında ve Çin'de tarih öncesinden beri, aynanın varlığının bilindiğini, hatta yoğun olarak da kullanıldığını gösteriyor. Bugün gerçek olup olmadığı tartışılsa da, M.Ö. 287 - 212 yılları arasında yaşamış olan Arşimet'in, Sirakuza kuşatmasında dev aynalarla güneş ışınlarını yansıttığı ve bu yolla da Roma donanmasını yaktığı savı mitolojiden kopup gelen, aynalı efsanelerden sadece biri…

\n

Ayna yapımı ustaları, kralların imparatorların iltifatlarıyla yaşamışlar ve gizlerini yıllarca saklamışlar

\n

Ayna yapan ustalar, kaçırılma tehlikelerine karşın devletlerin istihbarat servisleri tarafından korunuyormuş. Çalıştıkları yerler gizliymiş ve camın nasıl aynaya dönüşeceği konusunda ulaşılan bilgiler saklanıyormuş. Belki de bu yüzden yüzyıllar boyunca gizli kalmış üretim gizlerini aynanın arka tarafına \"sır\" diyerek devam ettiriyoruz.

\n

Dünya üzerindeki farklı kültürlerin ayna ile ilgili inanışları, mitosları, hatta hala yaşatılan toplum içi ritüelleri var. Ayna Semavi dinlerden önce yaşayan toplumlarda kutsal ve uğurlu sayılmış; kırılması şamanlarda da, Roma'da da, Anadolu topraklarında da 7 yıl sürecek uğursuzluk olarak görülmüş. MÖ 500'lü yıllara varan bir Çin inanışına göre, şeytanın sadece aynada görülebileceği öngörülmüş ve insanların sırtlarına yansıtıcı özelliği olan şeyler bağlanarak kötülükleri uzaklaştıracağı düşünülmüş. Ayna, Hititlerin yaşamında ve sanatında da \"kadınlığın\" simgesi olmuş.

\n

Ayna, 1420'li yıllarda, Filippo Brunelleschi'nin Floransa Katedralinde gerçekleştirdiği ünlü perspektif deneylerine de önemli bir araç olmuş. Brunelleschi kendisinden önce perspektifi anlamaya çalışanların tecrübelerinden de yararlanarak yaptığı bu çalışmalarda, gökyüzünü gümüş renkli ayna sır'ı ile boyadığı resminin perspektif kaçış noktasını delmiş. Sonra da önüne bir ayna koymuş ve izleyicilerin, resmin arkasındaki bu delikten aynadaki yansısına ve aynanın arkasındaki genel manzaraya bakmasını sağlamış. Perspektif görüş noktası böylece ilk kez gerçekte olduğu gibi inandırıcı bir biçimde belirlenmiş. Bu deney merkezi perspektif tarihinin ilk imgesi sayılsa da, yüzyılları bulan deneylerin ve isimsiz araştırmacıların çabalarının da bir iz düşümü olmalı. Perspektifin bulunuşu sonrasında gerek mimaride, gerekse de resim sanatında figürlerin yerleştirilirken hesaba katılmayan derinlik ögeleri önem kazanmaya başlamış ve Rönesans yolunda önemli bir eşik geçilmiş.

\n

Filippo Brunelleschi'nin Floransa Katedrali'nde ayna kullanarak gerçekleştirdiği denemeler sonrasında \"perspektif\" keşfedildi ve 3 boyutlu algılamanın önü açıldı

\n

Yapılan araştırmalar insan dışında sadece orangutanların aynada kendini tanıyabildiğini gösteriyor. Lacan'a göre, insan bebeğinin kendini aynada tanıma süresi, altı ay ila on sekiz ay içinde gerçekleşiyor. Ayna düşsel olanla simgesel olanı birbirinden ayıran, sınırları çizen bir olgu aynı zamanda

\n

16. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul'da 100'e yakın ayna dükkânı varmış

\n

Savaşlara sebep, şiirlere, romanlara konu olan Venedikli ayna üreticileri ile Murona'lı aynacılar arasındaki rekabet özellikle 1400'lü yıllarda başlamış ve yüzyıllarca sürmüş. Aynı dönemlerde Osmanlıda da ayna üretimi var. Evliya Çelebi, 1582 yılında, III. Murad' ın oğlu Şehzade Mehmed'in, yani sonrasında tahta çıkan III. Mehmed'in sünnet düğününü anlatırken, padişahı selamlayarak önünden geçen meslek grupları arasında aynacıların da olduğundan bahsediyor ve \" esnaf-ı âyineciyan \" olarak tanımladığı bu üretici grubun İstanbul'da 90 dükkân ve 105 çalışandan oluştuğunu yazıyor.

\n

Evliya Çelebi, 1582 yılında, aynacı esnafının İstanbul'da 90 dükkan ve 105 çalışandan oluştuğunu yazıyor

\n

Leonardo Da Vinci de günümüze kadar gelen ve hayretle karşılanan çalışmaları içinde iki adet iç bükey ayna taslağı hazırlamış ve ayna üzerinde çalışmalar yapmış. Da vinci sanatsal faaliyetlerinde de, bilimsel arayışlarında da, sorularına mantıklı cevaplar bulabilmek için aynayı ve lensleri sık sık kullanmış. Günümüze kadar gelen ve yıllarca anlaşılamayan simgeli yazısı, tesadüfen ayna tutulduğunda çözülebilmiş. Yani o yazılarını hayalindeki aynaya düşen haliyle sağdan sola doğru yazıyormuş.

\n

1620'lerde Johannes Kepler ‘de fotoğraf makinelerinin bulunması yolunda kendisinden önce başlayan \"camera obscura\" dizaynını geliştirmeye çalışmış ve araştırmalarında delikten geçerek ters yansıyan imgelerin düzeltilmesi için ayna kullanılmasını tavsiye etmiş. Ayna fotoğraf makinelerinin gelişiminde de sıkça kullanılmış ve sinematografiye giden yolda basamak taşı olmuş.

\n

Leonardo Da Vinci'nin yıllarca çözülemeyen şifreli yazıları, tesadüfen ayna tutulduğunda anlaşılmış

\n

Ayna, 17.Yüzyılın ilk çeyreğinde, Avrupa'da olduğu gibi Osmanlı'da da dekorasyon ögesi olarak kullanılmış. Kasımpaşa'da Hasköy'de bulunan ve bir zamanlar Haliç sahilinin en büyük yapısı olan Tersane Sarayı arazisinde yer alan Aynalıkavak Kasrı, aynanın Osmanlı mimarisinde kullanılmasında ilklerden olmakla beraber, isimlere yansımasının da bir başlangıcı. Venediklilerin 1718 yılındaki yapılan Pasarofça Antlaşması sonrasında, Osmanlı sarayına hediye olarak gönderdiği aynalar bu sarayın bazı dairelerini süslemiş. Öyle ki, bir iddiaya göre de bu \"kavak kadar uzun endam aynaları\", halk dilinde sarayın adının Aynalıkavak Kasrı'na dönüşmesine neden olmuş. Düz pencere camının bile olmadığı yıllarda Venedik Doc'unun Sultan'a hediye ettiği kristal aynalara yakışan bir kasır yapılması, Osmanlı mimarisindeki önemli bir değişikliğin haberci olmalı!

\n

Osmanlının ilk Fransa elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmed, Gobelins ayna fabrikasını ziyaret etmiş

\n

1667 yılında, Fransa Kralı XIV. Louis'in emriyle, maliye bakanı ve aynı zamanda mercantilism akımının kurucusu Jean Baptiste Colbert tarafından kurulan

\n

Gobelins fabrikasında ilk kez dökme cam üzerinde sistematik olarak ayna üretilmiş. İlginçtir, fevkalade elçi olarak Paris'e gönderilen ve 1710-1721 yılları arasında burada Osmanlı'yı temsil eden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin sefaretnamesinde, bu fabrikaya yaptığı ziyaret de işleniyor.  Sonrasında dilimize de geçmiş olan \"goblen ayna\" bu tarihten sonra yavaş yavaş düşen fiyatlarıyla birlikte herkes tarafından ulaşılabilir olmuş ve her evin ihtiyacı olma yolunda mesafe kat etmiş.

\n

1700'lü yıllarda yapılmış ağaç oymalı, altın varaklı bu tür aynalar, Avrupa'daki müzayedelerde 10-15 bin dolar arasında satışa çıkıyor

\n

1700'lerin başından itibaren Avrupa'nın büyük şehirlerindeki umuma açık yerler gösterişli aristokratik mimarinin unsuru olarak aynalarla kaplanmaya başlanmış. Sonrasında Amerika'ya da sıçrayacak olan bu akım, burjuvalaşmanın işareti olarak dekoratif bir unsur gibi görülse de, hareketli ortamlarda insanları gözlemek ve gözetlemek için bakışların tahakkümüne aracı olmuş, olmalı.

\n

Dünyanın önemli müzelerinde küçüklü büyüklü tarihi aynaların sergilendiği özel bölümler var. Aynı zamanda ayna koleksiyonerler için de önemli bir biriktirme teması. Cep aynasından duvar aynasına, arkeolojik olan tiplerinden ünlülere ait kullanılmış olanlarına kadar çok farklı tipleri koleksiyonerleri tarafından büyük bir coşku ile toplanıyor.

\n

Aynalarımıza iyi bakalım; ayna kişinin kendisidir. Gizlerimizi gizleyemediğimiz, bastırdığımız kötü tutku ve düşüncelerimizi saklayamadığımız tek yer aynanın karşısıdır. Ne dersiniz, aynanın ardındaki sır perdesi hala devam ediyor mu? Yoksa aynanın gizemi, gerçeği ve sonsuzluğu simgelemesinde mi?

\n

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

\n

nest...

gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede