Bebeklerde ağız şapırdatma nedenleri

Bebeklerde Ağız Şapırdatma Nedenleri

bebeklerde ağız şapırdatma nedenleri

Katı Gıdaya Erken Başlamana Neden Olan 6 Yanlış İşaret

1. Gece Sık Uyanma

Gece uyanmaları için birçok neden var. Bu nedenlerden geçen haftaki köşe yazımda tek tek bahsetmiştim ( http://www.formeo.com.tr/makale/gece-uyanmalarinin-7-nedeni ). Gece sık uyanan bir bebeğin varsa ve bunun nedeni gerçekten açlık değilse; yapacağın ilk eylem, 20:00-21:00 gibi emzirip yatırdığın bebeğini 23:00’da tekrar emzirmek olsun. Eğer sütün yeterliyse bebeğin sabah saatlerine kadar 4-5 saat deliksiz uyuyacaktır. Sütünün yeterli olduğunu biliyorsan ama bebeğin hala uyanmaya devam ediyorsa bir uyku danışmanından bilgi almanda fayda var. 6 aydan küçük bebeğin gece sık uyanıyor, doymuyor diye erken katı gıdalara başlama!

2. Aylık Kilo Alımında Azalma

Katı gıdalara erken başlamada en geçerli sebeplerden bir tanesi, bebeğin o ayki doktor kontrolünde bir önceki aya göre daha az kilo almasıdır. Oysaki 4. ay itibariyle bebeklerin gelişim hızları yavaşlamakta, buna bağlı kilo alımlarında da yavaşlama gözlenmektedir. Aylık kontrollerde bebeğinin kilo alımı durmadıysa veya kilo kaybı gözlenmediyse, 300-400 gram da olsa kilo aldıysa gelişim sağlıklı bir şekilde devam ediyor demektir. Eğer bebeğin gerçekten kilo almadıysa anne sütü miktarı arttırılmalı, daha sık emzirilmeli, gerektiğinde beslenmesi mamayla desteklenmeli; ama asla katı gıdaya erken başlanmamalıdır!

3. Ellerini Emme ve Ağzıyla Şap Sesi Çıkarma

Yeni doğan bebeklerin ellerinin yumruk şeklinde olması yakalama refleksiyle doğduklarının bir göstergesidir. 3. aydan itibaren eller açılmaya başlar, yakalama refleksi kaybolur ve bebeğiniz artık kendini tanıma sürecine girer. Ellerini nasıl oynatabileceğini, ağzına nasıl götürebileceğini, ağzını nasıl kullanacağını, emme refleksi dışında hangi refleksleri olduğunu keşfetmeye başlar. Kendini tanıma süreci katı gıdalar için sadece bir ön hazırlıktır. Bu nedenle 4-6 aylık bebekler arasında sık görülen ağız şapırdatma, el ve parmaklarını yalama katı gıdalara hazır olduğunun net bir göstergesi değildir.

4. Yemek Yerken Bebek Tarafından İzlenmek

3 aydan sonra bebeklerin görüş mesafesi ve netliği artar. Etraflarına karşı daha ilgili ve öğrenmeye açık olurlar. Seni sadece yemek yerken değil, her anında keyifle izlerler. Yemek yerken çatalı tutuşun, ellerini kullanman, lokmanı ağzına götürmen de bebeğin için bir meraktır. Bu durumdan katı gıdaya hazır olduğu sonucunu çıkarma lütfen. Yaptığı hareketlerin gelişiminin birer basamağı olduğunu unutma.

5. Yaşıtlarına Göre Daha Küçük Bebekler

Annelerin en sevdiği ve çok sık yaptığı bir hatadır, bebeğini yaşıtında diğer bebeklerle kıyaslamak! Bebek ayındaki diğer bebeklere göre daha küçük görünüyorsa anne hemen katı gıdaya başlar. Amaç ondan daha büyük olan bebeklere bir an önce ulaşmasını sağlamaktır! Eğer bebeğinin gelişimi, bulunduğu aya göre geriden gidiyorsa anne sütünün miktarı artırılmalıdır, bebek sık emzirilmelidir. Ya da beslenmesi mamayla desteklenmelidir. Bebeğinin gelişiminde en önemli ölçütün, aylık doktor kontrolleri ve o kontrollerde yapılan büyüme değerlendirmeleri olsun.

6. Bebeğin Erken Doğması

Erken doğan bebeklerin genellikle katı gıdalara erken geçiş yaptığını rahatlıkla görebilirsin. Halbuki prematüre bebekler anne karnında geçirmeleri gereken süreyi, dışarıda tamamlamaktadırlar. Prematüre bebeklerin gelişimleri mutlaka “düzeltilmiş yaş” sonucuna göre değerlendirilmeli ve 6 aydan önce katı gıdaya başlanmamalıdır. Nasıl hesaplanır peki bu düzeltilmiş yaş? Bebeğin 8 hafta erken doğduysa ve şuan doğum tarihine göre 20 haftalıksa; düzeltilmiş yaş değeri 12 haftadır! Doğum tarihine göre 20 hafta ve üzeri bebekler genellikle hemen katı gıdaya başlatılır. Evet onların ihtiyaçları diğer bebeklere göre daha fazla; ama bu fazla ihtiyaç katı gıdayla değil, daha sık emzirme veya gerektiğinde mamayla karşılanmalıdır.

Sevgili anne, anne sütünün yeri hiçbir besinle doldurulamaz! 6 aydan önce bebeğinin beslenmesinde yanlış bilgilendirmelerden, yanlış yönlendirmelerden, hareketlerin yanlış yorumlanmasından uzak dur ;) 

Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim…

Misophonia (Mizofoni) Hastalığı: Tedavisi & Belirtileri

Misophonia (Mizofoni) Hastalığı Nedir?

Modern toplumlarda görülme sıklığı her geçen gün daha da artan misophonia hastalığı pek çok kişi için hayatı çekilmez bir hale sokabilmektedir. Daha çok kulak hassasiyetine sahip kişilerde rastlanan bu hastalık, kişinin hasta olduğunu kabul etmemesi, bu tür bir rahatsızlığı duyduğunda dahi “Mizofoni nedir” sorusuna yanıt aramasına neden olabilmektedir. Çünkü çoğunlukla bu hastalığa obsesif kompulsif bozukluk ya da depresyon eşlik eder. Dünya genelinde her 100 kişiden 20'sinde görülen misophonia yani mizofoni, sıklıkla kadınlarda ve 9 ila 12 yaş arasındaki ergenlik çağı çocuklarında görülmektedir.

Misofonya Nedir?

Yabancı literatürde “Misophonia” olarak bilinen rahatsızlık, dilimize Mizofoni hastalığı olarak çevrilmiştir. Seslere karşı aşırı hassasiyet olarak tanımlanan misophonia, bazı tıp kaynaklarında seçici ses duyarlılığı sendromu olarak da geçmektedir. Hasta birey sakız çiğneme, nefes alma, tırnak kesme, koklama, ağız şapırdatma, horlama, ıslık, öksürük, esneme, yürüme, konuşma, yemek yeme ve hatta diş fırçalama gibi günlük yaşamda sıkça karşılaşılabilecek seslerden rahatsız olmaktadır. İlk defa 2001 yılında Jastreboff adlı bilim adamı tarafından tanımlanan misophonia hastaligina sahip kişi çevresel seslerden duyduğu rahatsızlık nedeni ile zamanla sosyal hayattan uzaklaşır ve yalnızlaşmaya başlar.

Misophonia Testi

Misophonia stres, endişe ve zorlayıcı davranış seviyesi yüksek olan kişilerde daha sık seyreden bir rahatsızlıktır. Tam nedeni henüz bilinmese de bazı uzman psikiyatr, klinik psikolog ve odyolog (işitme uzmanı) tarafından, kişiye bazı sesler dinletilerek duyduğu bu seslerden rahatsız olma düzeyini ölçen misophonia testi çeşitleri yapılmaktadır. Hem uygulama hem de hastalığa yönelik hazırlanan çoklu seçme sorularından oluşan bu test misophonia'nın tam olarak tanısının konması aşamasında yardımcı olmaktadır.

Bazı araştırmacılar ise misophonia'nın diğer psikolojik rahatsızlıklar ile birlikte değerlendirilmeden ayrı bir kefeye konulması gerektiğini belirterek birtakım misophonia test ve tanı kriterleri önermektedirler. Bunlar:

  • Kişide tinnitus (kulak çınlaması) olmamalı,
  • Kişi verdiği yanıtların anormal ve aşırı olduğunun farkında olmalı,
  • Sesler, kişide belirgin panik, öfke, anksiyete ve saldırgan davranışa neden olmalı,
  • Kaçma ve kaçınma davranışı net olarak görülmeli,
  • Aile, sosyal ve meslekî yaşamı etkilemeli.

Misophonia Hastalığı Belirtileri

Misophonia hastalığı bulunan kişiler rahatsızlıklarını tetikleyen ses ile birlikte kendilerini bir anda sosyal bir kramp içerisinde bulurlar. Bu seslerin sürekliliği ve şiddeti devam ettikçe kişi oto kontrolünü kaybeder ve saldırganlaşarak şiddet eğilimi içerisine girebilir. Misophonia'nın en sık görülen belirtileri şunlardır:

  • Rahatsız edici sesler karşısında kulaklarını kapatma ve gürültüden uzaklaşma isteği,
  • Gergin, sinirli, endişeli ve sıkıntılı davranışlar,
  • Sesler devam ettikçe göğüs kafesinde hissedilen sıkışma hissi ve stres,
  • Gündüz olağan çevresel sesler nedeniyle devamlı stresli olma, gece ise sessizlikten gelen huzur hissi,
  • Bebek ve çocuk ağlamalarına tahammül edememe,
  • Başka birinin ayaklarını ritmik şekilde sallaması ya da herhangi bir nesneye ritmik şekilde vurularak çıkarılan seslerden rahatsız olma.

Misophonia Hastalığı Neden Olur?

Misophonia nedenleri tam olarak bilinemeyen bir hastalık olmakla birlikte beynin hem psikolojik hem de fiziksel olarak anormal semptomlar geliştirmesi ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Diğer bir deyişle hem nörolojik hem de psikolojik bir bozukluk olarak değerlendirilmekte ve beyin frontal loblarındaki farklılıktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bunlara ek olarak şu psikolojik rahatsızların misophonia hastalığını tetiklediği bilinmektedir:

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu: Endişeye sebep olan kaygı verici düşüncelere obsesyon adı verilir. Simetri kaygısı, kirlenme korkusu, diğer kişiler tarafından yanlış anlaşılma korkusu, bazı nesneleri biriktirme ya da düzen gibi takıntılar misophonia görülme seviyesini artırabilir.

Tourette sendromu: Nöropsikiyatrik bir hastalık olan Tourette sendromu, istemsiz ve tekrarlanan fiziksel hareketlere neden olur. Kendi kendine konuşma, sıkça boğaz temizleme, kafa ve omuz tikleri, devamlı koklama isteği ile göz kırpma gibi fiziksel hareketler misophonia'yı tetikleyebilir.

Anksiyete bozuklukları: Olaylar ve durumlar karşısında kontrolsüz şekilde endişelenen kişiler anksiyete bozukluğuna sahip kişilerdir. Kas gerginliği, asabiyet, yorgunluk, avuç terlemesi, ishal, vücutta karıncalanma, konsantrasyon zorluğu ve uyku problemi yaşayan kişilerde aynı zamanda misophonia görülme sıklığının arttığı da bilinmektedir.

Bunların dışında bağırsak, yeme bozukluğu, mide ya da yemek borusu daralması, idrar problemi, vertigo, migren, yüz felci, kulak ameliyatı, uzun süre yüksek sese maruz kalma, beyin travması ve cinsel sorunlar yaşayan kişilerde de misophonia'ya yakalanma riskinin arttığı bildirilmiştir.

Misophonia Hastalığı Tedavisi

Dayanılmaz hale gelen sesler nedeniyle sosyal hayat ile bağlantısı kesmiş hasta kişiler ile yakınlarının en merak ettiği soruların başında "misophonia tedavisi var mı" sorusu gelmektedir. Misophonia tedavisi halen net olarak bilinmeyen, bu alanda geliştirilen tedavi yöntemlerinin de yetersiz kalabildiği bir konudur. Özellikle psikoloji bilimini yakından ilgilendiren bir durum olduğu için, uzman psikologlar tarafından her hastanın özel durumuna göre oluşturulan terapi yöntemleri tercih edilmektedir. Mizofoni tedavisi için terapi eşliğinde uyarlanmış sesler ile ses terapisi kullanılabilir. 

Misophonia Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Misophonia hastalığı konusunda son araştırmalar eğitim ve danışmanlık yönteminin en etkili tedavi yöntemi olduğunu göstermektedir. Böylece hasta, rahatsızlığı konusunda desteklenir ve bu hastalık hakkında daha fazla bilgi edinmesi sağlanır. Diğer taraftan ses terapisi eşliğinde ilerleyen özel terapi yönteminin de etkili olabileceği düşünülmesine rağmen halen net bir bilgi ortaya konamamıştır. Misophonia çözümü için hastaya özel uygulanan terapi şekilleri şunlardır:

Bilişsel davranışçı terapi: Hastanın sıkıntılarının azaltılması, sesler hakkında daha farklı düşünmesi ve değişimin keşfedilmesi amaçlanır.

Duyarsızlaştırma (ses terapisi): Kulaklara ya da odaya yerleştirilen özel ses jeneratörleri ile terapi yapılmaktadır. Birkaç ay süren terapide işitme üzerinde oluşan hassasiyet kaldırılmaya çalışılır.

Yeniden eğitme terapisi: Bireyi, kendisini rahatsız eden seslere karşı duyarsızlaştırmayı hedefleyen bu terapi, seslerin kulağa daha güzel gelmesi için geliştirilen teknikleri içerir. Böylece beynin işitsel işleme merkezinin onarılması amaçlanmaktadır. Hastanın durumuna göre terapi süresi 6 ila 12 ay devam edebilir.

Yaşam tarzı değişimleri: Hastanın, hastalığa karşı koyabilecek tüm teknikleri öğrenmesi amaçlanır. Terapi genelinde daha sakinleştirici müzikler ile seslerden yardım alınarak kişinin seslere karşı daha iyi hissetmesi sağlanır. Diğer ses ve gürültülere karşı kişinin yaşam tarzında yapacağı ufak değişimler konusunda öneriler getirilir.

Misophonia ilaç tedavisi konusunda özel bir ilaç mevcut değildir. Ancak hastalık ile birlikte seyreden depresyon ve anksiyeteye bağlı olarak ilerleme olursa, birtakım antidepresanların kullanılması desteklenebilir. Böylece semptomların azalması ya da hassasiyetin kontrol altına alınması desteklenebilmektedir. Bunların dışında misophonia'nın yaratabildiği uyku problemlerine karşı da önerilebilecek ilaçlar bulunmaktadır.

Bebeklerde Diş Çıkarma

Bebeklerin büyüme ve gelişme süreci oldukça karmaşık ve çok aşamalıdır. Bu süreç zarfında vücuttaki dokular büyük değişimler geçirir. Organların olgunlaşma süreci, çeşitli rahatsızlıkların gelişmesi açısından risk altında olduğu gibi; bazı durumlarda doğal ve normal sürecin kendisi de birtakım klinik şikâyetlerle kendini gösterebilir. Bahsedilen bu olgunlaşma süreçlerinden biri diş çıkarmadır.

Bebeklerde Diş Çıkarma Nedir?

Bebeklerde, diş eti içinde gelişimini tamamlayan süt dişlerinin ağız boşluğuna ulaşması sürecine diş çıkarma denilir. Bebeklerde diş çıkarma; genellikle 4. ile 7. ay arasında görülmeye başlamakla birlikte, ağız içindeki dişlerin türüne göre ortaya çıkma zamanı değişiklik gösterir. Dişlerin çıkma süreci, her bebekte genetik ve çevresel faktörlerle ilişkili olarak farklı seyredebilmektedir.

Diş çıkarma süreci genellikle belirgin bir klinik soruna yol açmasa da ağız içindeki değişimlere bağlı olarak, rahatsızlık verici birtakım semptomların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu belirtiler bazı sağlık sorunlarıyla benzer özellik gösterebildiği gibi, bebeğin ve ailesinin günlük yaşam kalitesini de ciddi anlamda olumsuz etkileyebilir. Bu bakımdan; ailelerin diş çıkarma ile ilgili doğru ve yeterli bilgiye sahip olması ve uygun tedbirlerin alınması, sağlık bir yaşamın korunması adına önemlidir.

Bebeklerde Diş Çıkarma Süreci Nasıl Gelişir?

Doğumla birlikte, tüm vücutta olduğu gibi ağız içindeki dokularda da büyüme ve gelişme süreci devam eder. Diş eti içinde gelişim sürecini tamamlayan dişler, 4. ve 7. aylar arasında diş eti yüzeyine doğru hareket etmeye başlar. İlk olarak, alt çenede ön kesici dişler çıkmaya başlar. Bunu üst çenedeki ön kesici dişler takip eder. Ardından, yan kesici dişlerin çıkmasıyla süreç devam eder. Bebeklerin 3 yaşına ulaşmasıyla birlikte, 20 adet süt dişi tamamen çıkmış duruma gelir.

Diş çıkarma süreci; bebeğin kişisel özellikleri, genetik yapısı, aile öyküsü, beslenme düzeyi gibi çok farklı faktörlerle ilişkili olduğundan, her bebekte farklı seyredebilir. Bu anlamda; ailelerin, bebeklerinde diş çıkarmanın geciktiği veya erken olduğu yönünde endişelenmemeleri gerekir. Bu sürecin uzman bir hekim ile birlikte yakından takip edilmesi yeterli olacaktır.

Diş gruplarının çıkmaya başladığı dönemler şu şekilde özetlenebilir:

• Ön kesici dişler; 5-8. ayda,

• Yan kesici dişler; 9-12. ayda,

• Birinci azı (molar) dişler; 12-16. ayda,

• Köpek (kanin) dişleri; 16-20. ayda,

• İkinci azı (molar) dişler; 20-30. ayda çıkar.

6 ila 12 yaş arasında, süt dişlerinin kökleri yavaşça dejenere olmaya başlar ve yerlerine 32 adet kalıcı diş çıkar. Ergenlik döneminde ise üçüncü molar dişler (yirmilik diş) çıkar ve ağız içindeki diş gelişim süreci tamamlanır.

Bebeklerde Diş Çıkarma Belirtileri Nelerdir?

Diş çıkarma sürecinde dişler, diş etlerinde kendilerine yol açarak ilerlediğinden ağızda rahatsızlık hissine neden olabilir. Özellikle azı dişleri daha fazla yüzey alanına sahip olduklarından, diş etinde yol açma süreci diğer dişlere kıyasla daha sancılı olabilir Diş çıkarma sürecinde diş etleri ödemli ve kızarık görünebilir, dişlerin çıktığı bölgelerde lokal salgı bezlerinin tıkanmasına bağlı sıvı dolu kabarcıklar izlenebilir.

Aşağıdaki belirtiler ise diş çıkarma sürecindeki bebeklerde sıklıkla gözlemlenmiştir:

• Genel huzursuzluk, sık ağlama ve sakinleşme dönemleri

• Elleri veya sert cisimleri ağza götürme

• Uyku düzeninde bozulma, uykuya dalmada zorluk

• Beslenmeyi reddetme

• Tükürük salgısında artış; aşırı salgı nedeniyle öksürük

• Ağız kenarında biriken tükürüğe bağlı tahriş, kızarıklık, döküntü

• Özellikle azı dişlerinin çıkması esnasında; diş etinde hissedilen ağrıya bağlı yanak veya kulak çevresini kaşıma

Bunların dışında, toplumdaki yaygın kanının aksine, diş çıkarma ateşe neden olmamaktadır. Yapılan araştırmalarda ateş bulgusu ile diş çıkarma arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Bununla birlikte; diş çıkarmanın görüldüğü yaşlarda sık virüs enfeksiyonu geçirilmesinin bir sonucu olarak, bu süreç içinde ateş şikâyetiyle karşılaşılması muhtemeldir İshal, vücutta döküntü ve kızarıklık, kusma, burun akıntısı gibi semptomlar da diş çıkarma ile ilişkili değildir.

Diş Çıkarma Belirtileri Nasıl Hafifletilir?

Diş çıkarma ile ilgili problemler, her bebekte farklı seyreder. Gelişen belirtiler sebebiyle oluşan rahatsızlığı hafifletmek için uygulanabilecek tedbirler her bebekte etkili olmayabilir. Bu nedenle, ailelerin farklı yöntemleri denemesi ve bebeklerine en uygun yöntemi seçmesi gerekir. Aşağıdaki yöntemler semptomların rahatlatılmasında kullanılabilir:

•Diş çıkan bölgeye soğuk ve hafif bir baskı uygulanması genel olarak faydalı olarak görülür. Bu kapsamda, bebeğin ağzına zarar verecek bir soğuklukta olmayan, serinletilmiş (fakat dondurulmamış) çiğneme oyuncakları, kaşıklar, emzikler gibi esnek cisimler tercih edilebilir. Dişlerin düzgün ve sağlıklı gelişimi açısından ortodonti uzmanlarının önerdiği ekipmanların kullanılması tavsiye edilir.

• 6-9 aydan büyük bebeklerde, serinletilmiş su içirilmesi de rahatlatıcı bir etki sağlayabilir.

• Bebeğin diş etlerine parmakla masaj yapmak yarar sağlayabilir. Bu yöntemde, henüz tam diş çıkarmamış bebeklerin anne parmağını emmesine veya dişlemesine izin verilebilir; emzirme öncesinde soğuk suya daldırılarak serinletilen parmakla diş etine masaj uygulanabilir. Böylece, emzirme sırasında bebeğin göğüs ucunu ısırmasının önüne de geçilebilir.

• Dişlerin çıkmasıyla birlikte, temiz ıslak bir mendille diş eti temizliği yapılabilir; 1 yaş itibariyle dişlerin bebeklere uygun diş fırçalarıyla fırçalanması ve diş ipi kullanılması da uygundur.

Bu uygulamaların dışında; hekim onayı olmadan kullanılan her türlü ilaç ve kimyasaldan, plastik ve kurşun gibi bebek için zararlı maddelerden üretilmiş ekipmanlardan, bebeğin ağzına götürebileceği küçük eşyalardan veya bebeğin boğulmasına yol açabilecek bebek kolyelerinin kullanımından uzak durulmalıdır.

Diş çıkarma süreci genellikle aşırı yoğun ağrıya neden olmaz. Bu sebeple; diş etine uygulanabilecek, ağrı kesici özellikteki lokal anestezik içerikli ilaçların kullanılması, yan etkilerinin olması nedeniyle önerilmemektedir. Ağrı nedeniyle çok huzursuzlaşan, 6 aydan büyük bebeklerde doktor onayıyla bazı ilaçlar ağız yoluyla kullanılabilir. Aspirin, 16 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır.

Çocuklarda kış boyu geçmeyen öksürük, burun akıntısı, burun tıkanıklığı konulu en son instagram paylaşımından sonra gelen yorumlardan, bu konunun ne kadar büyük bir kanayan yara olduğunu fark ettim ve bu konuda sizleri aydınlatacak, aklınızdaki soru işretlerini yok edecek ayrıntılı bir yazı yazmaya karar verdim.

Yazın gayet iyi iken kışın gelmesi ve ilk nezle grip mikrobundan sonra bir türlü normale dönemeyen çocuklar. Yazın hiç şikayet yokken kışın hep bir burun tıkanıklığı, hep bir burun doluluğu, geniz akıntısı, balgam hali. Normalde bir hastalığın tam geçtiğini söyleyebilmek için çocuğun iki hastalık arası sıfır burun akıntısı, sıfır burun tıkanıklığı, sıfır öksürük ile en az 1 hafta geçirmesi gerekirken, bu aranın bazı çocuklarda hiç tam olarak sıfır şikayet boyutuna inmemesi, çocuğun hiç yazınki normal, en iyi haline, en az 1 hafta süresince geri dönmemesi. İşte bugünkü konumuz bu.

Çocuklarda tedavinin doğru ve maksimum etkinlikle yapılabilmesi için ben anne-babaların da teşhis ve tedavi sürecinde yer alması gerektiğine inanıyorum. Anne babalar eğer hastalığın mekanizmasını anlarlarsa, doktor yanlarında olmadığında da hastalığa müdahale edebilmeleri mümkün olur. Bilmek tedavinin yarısıdır. 

Şimdi aşağıda madde madde en çok merak edilen konulara açıklık getireceğim ki sizler ne yapmanız, nereye ve ne zaman başvurmanız gerektiğini bilin. 

20 Maddede Çocuklarda Sinüzit / Alerji Gerçeği

  1.  Çocuk yazın gayet iyi iken, kışın gelmesi ile başlayan ve kış boyu süren burun tıkanıklığı, burun akıntısı, geniz akıntısı, balgamlı öksürük sadece “alerji” değil, “alerjik zeminde gelişmiş sinüzit” nedeniyledir.
  2.  Sinüzit 5-6 yaştan itibaren olmaz bilgisi yanlıştır. Yeni doğan bebeklerde bile burun iki yanındaki sinüs boşlukları gelişmiştir ve yeni doğan bebek de bile sinüzit olabilir.
  3.  Sinüzit teşhisi film çekilerek ya da doktor muayenesi ile konmaz. Çocuğun her muayenede genzi akmıyor olabilir, doktor göremeyebilir. Sinüs filmleri her sinüs boşluğunu göstermez, filmde sinüzit görünmemesi sinüzit olmadığı anlamına gelmez. Sinüzit teşhisi hastalığın öyküsü ile konur.
  4.  Çocuklarda kural olarak, kitap bilgisi ile, bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası gelen burun akıntısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, balgamlı öksürük 10 günün sonunda sıfır balgam, sıfır burun tıkanıklığı, sıfır burun akıntısı, sıfır öksürük boyutuna en az 1 hafta süresince geri dönmüyorsa, bu durumun adı “SİNÜZİT” dir.
  5.  Akut Sinüzit bakteriyel bir durumdur ve doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi gerektirir.
  6.  Antibiyotik süresi kutu bazında değil, gün sayısına göre belirlenmelidir. Tedavinin minimum süresi 10 gün olmalıdır. Çocuğun şikayetlerine göre bu tedavi 20 güne uzatılabilir. Hedef sıfır balgam, sıfır burun tıkanıklığı, sıfır burun akıntısı, burun doluluğu olmalıdır.
  7.  Çocuklarda kış boyu devam eden sinüzit hali önlenmediğinde göğse inerek tekrarlayan astım bronşit-bronşiolit ataklarına neden olabilir
  8.  Tedavi ile geçen “Akut Sinüzit” yılda 3 kereden fazla tekrarlıyorsa ve her defasında antibiyotik ile geçiyorsa bu durumun adı “Tekrarlayan Sinüzit”dir. Çocukta tekrarlayan sinüzite neden olabilecek altta yatan başka bir anormal durumun varlığına işaret eder ki bu araştırma gerektirir.
  9.  Çocukta 12 hafta yani 3 ay boyunca geçmeyen burun akıntısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, balgamlı öksürük varlığında “Kronik sinüzit” teşhisi dile gelir. Bu durumun da altında yatabilecek, sinüzite zemin hazırlayan nedenlerin araştırılmasını gerektirir.
  10.  Tekrarlayan sinüzit ve kronik sinüzit yaşayan çocuklarda enfeksiyonların atlatılmasını güçleştiren ana nedenler, alerji, bağışıklık yetersizliği, reflü, burun kemiği eğriliği gibi predispozan nedenler araştırılmalıdır.
  11.  Kronik ve tekrarlayan sinüzitin ana nedeninin araştırılması 'Kulak Burun Boğaz' gibi cerrahi bir branşta değil, dahili bir branş olan ve çocuk hastalıkları uzmanlığı üzerine 3 yıllık bir ek uzmanlık alanı gerektiren bağışıklık sistemi uzmanları yani Çocuk Alerji-İmmünoloji Uzmanlığında yapılır.
  12.  Sinüzitin nedeni olarak ortaya çıkan hazırlayıcı nedenler, alerji, bağışıklık zayıflığı, alerjiye bağlı reflü de yine Çocuk Alerji İmmünoloji uzmanlığında tedavi edilir.
  13.  Alerjik zeminde gelişmiş tekrarlayan sinüzitte sadece hastalığın akut dönemde antibiyotik ile tedavisi değil, sinüzitin ve antibiyotik gereksiniminin önlenmesi açısından alerjik burun yapısını düzeltecek kana karışmayan mikrogram dozlu kortizonlu burun spreylerinin uzun süreli kullanımı gerekebilir.
  14.  Çocuk Alerji İmmünoloji’de ilaçla tedaviye dirençli bir geniz eti büyümesi görülürse bunun cerrahi olarak giderilmesi aşamasında Kulak Burun Boğaz cerrahisinden görüş istenir.
  15.  Alerji olsun ya da olmasın çocuklarda sinüzite zemin hazırlayan en önemli etkenlerin başında bariz veya sessiz Reflü hali gelir.
  16.  Ses kısıklığı ya da ses kalınlaşması, ağız kokusu, diş gıcırdatma, hıçkırık, geğirme, gece uyurken ağız şapırdatma, geviş getirme, aşırı salya hali, diş çürükleri, ağızda veya boğazda aftlar, iltihaplı bademcik enfeksiyonları (tekrarlayan beta), tekrarlayan krup, iştahsızlık, kusma, kendini kusturabilme çocuklarda sessiz reflü işaretleridir.
  17.  Çocuklarda reflüyü tetikleyecek kakao, çikolata, kakaolu fındık ezmesi vb. gıdalar mide başını gevşetip, mide asit salgısını artıran kafein içerdiği için çocukta alerji olmasa da mide içeriğinin burun boğaz yoluna çıkmasına neden olup, sıfırdan reflü yapabilir.
  18.  Burun boğaz yolu mide asidi ile temas eden çocuk sık sinüzit olur.
  19.  Çocuklarda sadece beslenmenin düzeltilmesi ile tekrarlayan-kronik sinüziti önlemek mümkündür.
  20.  Çocuklarda gece yatmadan en az 2 saat önce yemeğin kesilmesi (su içilebilir) ve kakao içeren gıdaların tamamen beslenmeden çıkarılması bu yönde en temel bağışıklık önlemidir.  

Yayın tarihi: 08.01.2019 

Ayrıntılı bilgi için: Kaynak kitap

“Çocuklar ve Alerji “

Genişletilmiş ve Güncellenmiş Yeni baskı

Doğan Kitap

Çocuklar ve Alerji

Kitaba göz atmak için tıklayın

Çocuklarda Epilepsi Hastalığı

Çocuklarda epilepsi hastalığı, beynin tamamında veya belli bir bölgedeki bir grup beyin hücresinde, anormal olarak kısa ve ani başlayan aşırı biyo-elektriksel deşarjlar ortaya çıkar. Bu da kişinin bilincinde ve hareketlerinde (kolda, bacakta veya bütün vücutta) görülen istem dışı değişikliklere (nöbet, havale) neden olur. Epilepsi istem dışı ortaya çıkan, bazen bilinç değişiklikleri veya kaybına yol açan nöbetlerin tekrarlandığı sürekli bir hastalıktır. Ancak epilepsi günümüzde iyi tedavi edildiğinde, hasta ve ebeveynlerin tedaviye uyum sağladığı durumlarda iki ile dört yıl arasında büyük oranda tamamen iyileşebilmektedir.

Çocuklarda Nöbet

Nöbetler beyinde kaynak aldıkları bölgedeki hücre gruplarına göre farklı belirtiler gösterebilir. Dalgınlık, sabit bakma, donakalma, bazen korku hissi ve anormal algılamalar (KASILMA OLMAYAN NÖBETLER) şeklinde ortaya çıkabileceği gibi bazı nöbetler ani bilinç kaybı, yere düşme, kol ve bacaklarda sürekli kasılma, kasılı kalma, ağızda köpürme, altına kaçırma, dişlerde kenetlenme ve morarma (KASILMA İLE GELEN NÖBETLER) şeklinde de olabilir. Küçük bebeklerde nöbetler büyük çocuklarda ki gibi belirgin olmayabilir. Sebepsiz ve sık ani sıçramalar, ağzın tek taraflı çekilmesi, ağız şapırdatma, sık göz kırma, başın ani öne düşmesi, ellerin boks yapar gibi hareketleri, bacaklarda pedal çevirme hareketleri, ellerin ve kolların kasılı kalması, gözlerin bir tarafa devrilmesi ve sabit bakmalar gizli nöbetler olabilir.

Kasılmalı olmayan nöbetlerde bazen belirgin olana kadar (örneğin dalmalar), uyku sırasında sessiz nöbetler fark edilemeyebilir. Gece korkuları (karabasan) çocuklarda epilepsi nöbeti ile karışan durumlardan biridir. Çok nadir olarak da sadece EEG çekimi ile belirlenen nöbetler (elektriksel nöbet) olabilir. Bu gibi durumlarda gündüz aktivitesinin azalması, uyku kalitesinin bozulması, bazen sebepsiz gece altını ıslatmalar, okul başarısının kötüye gitmesi, yaşına uygun olmayan huy değişiklikleri hastalıktan şüphelenmek için birer ipucu olarak değerlendirilmelidir.

Tüm epilepsi vakalarının % 50-60’ında bir neden bulunamaz. Bu tip epilepsiler genellikle 15 yaşından önce başlar. Geri kalanlarında nedenler ise; doğuştan gelen nedenler (ailevi veya genetik sebepler), doğuştan metabolizma hastalıkları, gebelikte çocuğun beyin gelişimini etkileyen olaylar (rahim içi enfeksiyonlar vb), doğum sırasında beynin oksijensiz kalması, zedelenmeler ve kafa içi kanama, doğumdan sonraki dönemde ise menenjit, kafa travması, kazalar, beyin tümörleri ve uzun süren ateşli havaleler olarak sıralanabilir.

Uykusuzluk, aşırı yorgunluk, bazı ilaçlar (alerji ilaçları, soğuk algınlığı ilaçları, makrolid antibiotikler vb), bazı yiyecek ve içecekler (greyfurt, çikolata, kafeinli ve alkollü içecekler vb), güneşte fazla kalma, kafa travması nöbetleri tetikleyebilir. Bazı epilepsi tiplerinde ışığa duyarlılık olabileceği için yanıp sönen ışıklar, televizyon, bilgisayar, mobil cihazların ekranları nöbetleri tetikleyici olabilir.

Epilepsi Teşhisi

Epilepsi teşhisinde nöbetin gözlenmesi ve ayrıntılı bilgi verilmesi, mümkün ise şüpheli durumlarda nöbet anının VİDEO GÖRÜNTÜSÜ çekilmesi hekimin teşhisinde çok kıymetlidir. Genel kan analizi dışında beynin elektriksel deşarjlarını kafa derisine yapıştırılan elektrotlarla algılayıp kağıt üzerine veya bilgisayar ekranına yansıtan EEG ÇEKİMİ (Elektro-Ensefalo-Grafi) epilepsi teşhisinde ve tedavisinin seyrini takip etmede önemli bir yer tutar. Genellikle, çocuğun yaşı ve nöbet öyküsü de göz önüne alınarak, uykuda ve uyanıklıkta çekilir. Epilepsi ve nöbet sebepleri açısından beyin yapısının görüntülenmesi ve araştırmak için bazen MRG (Magnetik Rezonans Grafi) çekimi gerekir.

Epilepsi Hastalığı

Çocuklarda epilepsi hastalığı öncelikle anti-epileptik denen nöbetleri baskılayan ilaçlarla tedavi edilir. Hastanın durumuna ve hastalığın seyrine göre tedavi süresi iki ile dört yıl arasında sürebilir. Ömür boyu ilaç kullanılması gereken bazı epilepsi tipleri de vardır. Başlanan ilaçların hafif mide bulantısı, sersemlik, hafif uyku hali, ellerde titreme, hafif dengesizlik gibi belirtiler veren yan etkileri olabilir. Genellikle geçicidir. Epilepsi ilaçlarına cevap vermeyen dirençli hastalarda ketojenik diyet, vagal nöral situmulasyon (VNS), epilepsi cerrahisi gibi diğer tedavi seçenekleri de kullanılmaktadır.

Kendini tanıma süreci katı gıdalar için sadece bir ön hazırlıktır. Bu nedenle 4-6 aylık bebekler arasında sık görülen ağız şapırdatma, el ve parmaklarını yalama katı gıdalara hazır olduğunun net bir göstergesi değildir. 3 aydan sonra bebeklerin görüş mesafesi ve netliği artar.

İçindekiler

Bebekler ağzını neden Şapırdatır?

0-6 ay arası bebeklerde açlık belirtileri: Başını annesinin memesine ya da biberona doğru çevirir. Dudaklarını büzer, ağzını şapırdatır ya da dudaklarını yalar.

2 aylık bebeğin ağzı neden köpürür?

Yenidoğan bebeğin ağzından köpüklü tükürükler gelmesi çok doğal bir durum. Bunun başlıca nedeni, bebeğinin dil ve yutkunma reflekslerinin gelişmemesi, yalnızca emme refleksi konusunda başarılı olmasıdır. Bebeğin dili ile itme hareketine alışkın olduğu için tükürüğünü de dili ile iter.

Bebeklerde tükürük Yutamama neden olur?

Tükürük bezleri aktifleşerek tükürük salgısı artış gösterir, dil ve yutkunma hareketlerinin koordinasyon becerisi henüz gelişmediğinden dolayı da salgılanan bu sıvı bebek tarafından yutulamaz.

Bebekler de ağızdan salya akması nasıl geçer?

Bebeğin dudağının altına biraz bebek diş jeli yahut vazelin uygulayarak salyaları bebeğin çenesinden uzak tutabilirsiniz. Jel, bebeğinizin cildini tahrişten korur, salyayı durduran bariyer vazifesi görür. Doktorunuza danışıp elektrikli diş fırçası ile çocuğunuzun diş etlerine günde 2 kez masaj yapabilirsiniz.

10 dk emen bebek doyar mı?

Birçok bebek, tek memeyi 5-10 dakika emmekle doyar ve uyur. Bazı bebekler ise 20-30 dakikadan önce memeyi bırakmazlar.

Doymayan bebek kaka yapar mı?

Bebek doymazsa kaka yapar. Bebek büyüyüp gelişmesine yetecek kadar besini aldıysa (açlık sinyalleri gösterse dahi) dışkılama gerçekleşebilir. (Açlık belirtileri için Bebeklerde Acıkma yazısını okuyabilirsiniz.)

Ağızdan köpük gelmesi neyin belirtisi?

Kasılma olmadan gerçekleşen nöbetlerde; kolda hafif titreme ya da atma hissi, dalgınlık, kişide korku hissi, sabit bakma ve hareketsiz kalma gibi belirtilerle yaşanır. Kasılma yaşanan nöbetlerde ise genelde epilepsi belirtileri denildiği akla gelen, ağızdan köpük gelmesi ve bayılma gibi belirtileri olur.

Bebekler neden boğulur gibi olur?

Özellikle yeni doğmuş ve birkaç aylık bebeklerde görülen hırıltının sebebi burunlarında bulunan kıkırdaklardan oluşan nefes yollarının normal insanlara göre daha dar olmasıdır. Ayrıca bebeklerin bronşlarının çok küçük olması nedeniyle burada biriken balgam benzeri sıvılar, bebeğin nefes almada zorlanmasına sebep olur.

Epilepsi, değişik nedenlerle, beyinde nöronal hücrelerin anormal elektriksel boşalması ile ortaya çıkan bir serebral disfonksiyondur. Tekrarlayıcı iki veya daha fazla ani ortaya çıkan nöbetlerdir. Bu krizin epilepsi olarak düşünülmesi için en az iki atak olmalıdır. Hayatında bir kez bayılan kişiye epilepsi tanısı konmaz, tekrarlanması tanı koydurur. Epilepsi hastalığı, sık görülen bir klinik hastalıktır ve toplumda insidansının yaklaşık %1 olduğu tahmin edilmektedir. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre daha fazladır.

Epilepsi çocuklarda ve ileri yaşta daha sık görülmektedir. Epileptik nöbetler esnasında bilinç kaybi, anormal duyusal ve motor aktivite(kasılma, sıçramalar, ağızdan köpük gelmesi, çenede kitlenme, diş sıkma) davranışsal bozukluk, vegatatif bozukluklar (göz kırpma, ağız şapırdatma, geğirme, öğürme, bulantı, kusma, inleme, idrar-dışkı kontrol kaybı) gibi bulgular görülmektedir.

Epilepsi, ataklar veya krizler halinde gelen bir hastalık olup, nöbetsiz zamanlarda kişi tamamen sağlıklı görünmektedir. Tarihte epilepsi hastası pek çok ünlü karakter bilinmektedir. Büyük İskender, Napolyon Bonaparte, Vincent Van Gogh, Leonardo Da Vinci, Dostoyevski, Neyzen Tevfik gibi...

Epilepsi nedenleri nelerdir? 

Epilepsilerin yaklaşık %40’ında genetik faktörler rol oynar. Vakaların yarısı idiopatik (belli bir nedeni olmayan, altta yatan hastalığa bağlı olmayan) epilepsidir. Bazı çalışmalarda erkeklerde biraz daha sık görüldüğü tespit edilmiştir.

Epilepsi nöbet çeşitleri nelerdir? 

Daha basit olan fokal nöbetler ve tüm beyni etkileyen jeneralize nöbetler olarak iki büyük gruba ayırabiliriz.

Jenaralize nöbetler nelerdir, belirtileri nasıl olur? 

Kasılmalar, sıçramalar, göz kırpma, ağızdan köpük gelmesi, dil ısırma, çeneyi sıkma, idrar-dışkı kontrolü kaybı süren nöbetlerdir. Jenaralize nöbetleri kendi içinde aşağıdaki şekilde kategorize edebiliriz:

  • Tonik nöbetler:Sadece kasılma ile gider,kısadır.
  • Klonik nöbetler: Ritmik kasılmalar ile gider.
  • Atonik nöbetler: Kısa süreli ani tonu kaybına bağlı ani düşmeler.
  • Miyoklonik nöbetler: Hızlı ritmik kol bacak kasılmaları.
  • Absans nöbetler: Çocuk ve ergenlerde görülen göz dalmaları ve bilinç kaybı atakları ile gider.


Fokal nöbetler nelerdir, belirtileri nasıl olur? 

Lokal kasılmalar, koku, tat duyusu ve işitme ile ilgili hallüsinasyonlar, uyuşma atakları şeklinde olan basit fokal nöbetler ve gözlerde dalma, otomatik hareketler, donma, anormal gülme, ağlama krizleri, geğirme, anormal konuşma, tekrarlama, garip ses çıkarmalarla giden komplex fokal nöbetler olarak iki grupta incelenir.

Epilepsi tanısı nasıl koyulur? 

Hastanın ve yanındaki kişilerin anlattığı nöbet ve hastanın hikayesi ile birlikte nöroloji bölümünce yapılacak muayene, EEG, BBT, MR ile değerlendirilmesi sonrası tanısı konulur. Epilepsi  tanısında EEG en önemli tetkik olup, kafatasına bağlanan elektrotlar ile beynin elektriksel aktivitesinin incelendiği bir grafidir. Anormal aktivite görülmesi, nöroloji uzmanına epilepsi tanısını koydurur.

Epilepsi nöbetini tetikleyen faktörler

  • Uykusuzluk
  • Açlık-susuzluk
  • İlaçların alımında aksama ya da düzensiz kullanma
  • Aşırı yorgunluk
  • Aşırı alkol-sigara tüketimi
  • Madde kullanımı
  • Karanlıkta parlayan ışıklar (karanlıkta TV izlemek, cep telefonu ve bilgisayar ile uzun süre uğraşmak)


Epilepsi tedavisi nasıl olur? 

Klasik ve yeni pek çok antiepileptik ilaç mevcuttur ve düzenli ilaç kullanılması çok önemlidir. Bazı çocukluk çağı epilepsi hastalığı büyüyünce kendiliğinden düzelir. Kronik epilepsi hastalığı ise hayat boyu süren epilepsidir. İlaç tedavisine yanıt alınamayan hastalarda cerrahi tedavi seçenekleri de vardır. Epilepsi tanılı kişiler, asker, polis, itfaiyeci, sürücülük, pilotluk gibi tehlikeli işler yapamazlar. Epilepsi nöbeti geçiren bir hastaya su-kolonya dökülmemeli ve elleri, çenesi açmaya çalışılmamalıdır. Yan çevirerek rahat nefes alması sağlanabilir.

Uzm. Dr. Nil Çetin
Bayındır Söğütözü Hastanesi Nöroloji Uzmanı

14.02.2022

Çocuklarda en sık görülen 4 uyku sorunu

Çocuk Sağlığı

 Son Güncelleme:

Çocuklarda en sık görülen 4 uyku sorunu

Her bireyin uykuya duyduğu ihtiyaç yaşa göre değişiyor.

Uyku; sağlıklı insanlarda niteliği ve niceliği bakımından değişiklikler gösteren, düzenli, tekrarlanan bir süreçtir. Her bireyin uykuya duyduğu ihtiyaç yaşa göre değişir. Bunun yanında cinsiyet, beslenme, hastalık, stres gibi faktörler de uyku miktarını ve kalitesini etkiler. Bu nedenle sabit bir normal uyku miktarından bahsetmek çok zordur. Kişi, uyandığında kendini zinde hissediyorsa yeterli uyku miktarı almıştır, tam tersi uyandığında kendini yorgun ve bezgin hissediyorsa uyku miktarı ve niteliği kaliteli değil demektir. Sağlıklı bir uyku çok uzun uyumak değildir. En sağlıklı uyku, uykunun hafif, derin ve REM dönemlerinin yeterince uyunduğu uykudur. REM (rapid eye movement/hızlı göz hareketleri) dönemi; hem fizyolojik belirtiler hem de rüyaların psikolojik yoğunluğu açısından gecenin en ihtiyaç görülen uyku halidir. İyi ve dinlenmiş uyanmak için REM dönemi uykusu son derece önemlidir.

Uykuda görülen davranış bozuklukları

Kabuslar: Her yaşta ortaya çıkabilir. En yaygın olarak 3-5 yaşlarında görülür. Uykunun her döneminde görülebilir. Genellikle REM döneminde ve uykunun ikinci yarısında herhangi bir dış uyaran olmadan çocuğun uyanmasına yol açan korkutucu rüyalardır. Genelde bu yaş çocuklarında kabuslar zarar görmeyle ilişiklidir. Hırsız korkusu, saldırgan korkusu, canavar korkusu, ölüm korkusu şeklinde olabilir. Çocuk uykusundan ağlayarak uyanır ve birkaç dakikadan önce kendine gelemez. Panik halinde uyanır, uyandıktan sonra da anne veya babasını yanında görmek ister. Rüyasını hatırlar ve tekrar aynı rüyayı görmekten korktuğu için bir sonraki gece yalnız başına uyumaktan kaçınır. Yalnız başına uykuya yatırıldığında ise yine kötü rüya görmekten korktuğu için uykuya dalamaz, rahat değildir, hatta pek çok zaman kötü rüyayı gördüğü odada yatmak istemez.

Gece korkusu: Genellikle 5-7 yaşları arasında görülür. Bu duruma “Uyku terörü” de denilebilir. Cinsiyet farklılığı yoktur. Çocuk bir anda kalkar ve ağlamaya başlar, çığlık atar. Rüyasını yani onu neyin korkuttuğunu hatırlamaz. Nadiren görülür. Uykunun başlangıcından sonra 1-2 saat içinde olur, çocuk yoğun bir endişe içindedir. Uyanması zor olur ancak çocuk kendine geldikten bir süre sonra desteksiz uyuyabilir.

* Uyarı: Eğer gece uyanınca olaya otomatik hareketler eşlik ediyorsa (ağız şapırdatma, göz kırpma el burkma vb.), kasılmalar oluyorsa (3-5 dakikada doruğa çıkıp 15 dakika içinde düzelme gösteriyorsa) veya idrar kaçırma varsa ek olarak o dönme ait unutkanlığı varsa mutlaka EEG gerekir.

Uyurgezerlik: Gecenin 1/3’lük kısmında ortaya çıkan ani motor aktivitenin başlamasıyla ortaya çıkar. 5 yaş civarında başlar, 12 yaşında sıklığı artar sonra azalır. Genetik faktörler uyurgezerlikte oldukça etkilidir. Kişi uyurgezerlikte yatakta oturmaya başlar, boş ve anlamsız yüzle etrafına bakar, çevre üzerinde duyarlılıkta azalma vardır, etrafındaki objelere karşı kayıtsızdır. Kalkar ve yürümeye başlar. Etrafında ne olduğuyla ve nereye gittiğiyle ilgili değildir. Hastanın oda düzenlemesinin yapılması, yanında bu sorunun konuşulmaması, aileye uyurgezerlikle ilgili bilgi verilmesi, uyurgezerliğin meydana geldiği saatten 5-30 dakika önce uyandırılması, gerekiyorsa ilaç tedavisinin yapılması önerilir.

Noktural Bruksizm: Çocuğun dişlerini birbirine sürtmesi, gıcırdatmasıdır. Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Bruksizmin yol açtığı en önemli sorun; dişlerdeki aşınmadır. Diş gıcırdatmanın şiddetli olduğu durumlarda çene ekleminde sabah kalkınca ağrı görülebilir. Gidişatı azalıp artabilir. Kaygı miktarındaki artış, stres, aile içi huzursuzluk, okul sorunları veya kayıplar bu sıkıntıyı artırabilir. Çocuğun stresle başa çıkma mekanizmalarını güçlendirmek sıkıntının hafiflemesine yardımcı olabilir.

Psikolog Armağan Pınar Adanar

False
Ağızdan salya ne zaman başlar, neden başlar ve ne zaman biter? Ne zaman endişe etmeliyim?

Tüm bebeklerde ikinci aydan itibaren tükürük bezlerinde aşırı tükürük üretimi başlar ve bu üretim üçüncü aya doğru çok artar.  Bu durum ebeveynler tarafından ağızdan salya akma şeklinde izlenir.

Sağlıklı çocuk takiplerimde ailelerden en çok gelen sorulardan biri de ‘’Bebeğimin ağzından aşırı salya akıyor acaba dişleri erken gelecek olabilir mi?’’ sorusudur.

Genel olarak tüm bebeklerde diş beşinci aydan sonra beklenir. Üçüncü ay ilk dişin gelmesi için erkendir çok nadiren üçüncü ayda bir bebek ilk dişini çıkarır.

 

Peki o zaman üçüncü ayda neden bir bebekte ağızdan salya akma başlar?

İkinci ayda tükürük bezleri aşırı çalışmaya başlar ve aşırı tükürük üretir. 2-3 aylık bir bebeğin henüz yutma koordinasyonu iyi değildir. Normalinde biz yetişkinler ağzımızda üretilen tükürüğü belirli aralıklarla yutkunarak ağzımızdan akmasına engel oluruz. Ancak 2-3 aylık bir bebek henüz bu yetide değildir. Dolayısı ile aşırı üretilen tükürük ağızdan salya olarak akar.

İkinci aydan itibaren tükürük üretiminin aşırı olmasının nedeni olarak birkaç görüş vardır. Çene kemiklerinin içinde yerleşmiş olan süt dişleri ikinci aydan itibaren ileri doğru hareket etmeye başlar. Diğer bir görüş ise üçüncü ayda bebekler ellerini keşfeder ve sürekli elleri ağzındadır. Bu durum diş etlerini ve tükürük bezlerini uyarır ve aşırı tükürük salınımına neden olur.

 

Üçüncü ayda başlayan ağızdan salya akma ve ellerini ağzına götürme ne zaman biter?

En fazla onsekizinci aya kadar devam eder. Üçüncü ayda ellerini ağızına götürme ile tetiklenen tükürük bezlerinde aşırı tükürük üretimi altıncı aydan itibaren ek gıdaların başlaması ve yarı katı gıdaların diş etlerine teması ile artar. Bu bebeğin ek gıdaya geçişini ve yarı katı gıdayı almasını kolaylaştırır. Çünkü tükürük bezleri ile üretilen tükürük öncelikle gıdanın ıslanmasını sağlar. Sonra da ağzı içi ve yutak bölgesini ıslatarak gıdanın ilerlemesini kolaylaştırır. Ayrıca üçüncü ayda elleri keşif olarak başlayan elleri ağıza götürme ve yalama hareketi motor gelişimin ilerleyen döneminde gıdanın tutulmasını ve tutulan gıdanın refleks olarak ağıza götürülmesini sağlar.

Ayrıca gıdanın ağıza değmesi ağızın tükürük ile ıslanması dil üzerindeki tat tomurcuklarını uyarır. Islanan tat tomurcukları bebeğin gıdanın lezzetini almasına yardımcı olur.  Hatırlayın ağzınız çok kuruduğunda gıdanın lezzetini tam alamazsınız.

 

Ağızdan salya akma beni ne zaman endişelendirmeli?

Ağızdan salya akma reflüsü olan bebeklerde var olduğundan çok daha abartılı görülür. Örneğin üçüncü ayında aşırı ağızdan salya akma olan bir bebekte aynı zamanda aşırı kusma ya da beslenme reddi gibi reflü düşündürecek başka emareler var ise o bebek reflü açısından değerlendirilmelidir.

Ağızdan salya akma bebeğin üretilen tükürüğü düzenli yutma ile koordine etmeye başladığı en geç onsekizinci ayda sonlanır. Onsekizinci aydan sonra halen devam eden bebeklerde yine reflü ya da yutkunma bozukluğuna sebep olacak nörolojik bir problem ya da  sürekli ağızın açık kalmasına eden olan geniz eti gibi olası nedenler açısından değerlendirmelidir.

Ağızdan salya akması sonlanmış bir çocukta tekrar ağızdan salya akması boğaz ağrısına neden olarak yutkunmayı bozan bir boğaz iltihabı ya da ağız yarası nedeni ile kaynaklanıyor olabilir. Yine bir çocuk hekimi tarafından değerlendirmelidir.

 

Sağlıkla kalın

Uzm. Dr. Ayşe Sibel Tuğral

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı – Kocaeli

nest...

gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede